Hayli yıllar önce şehrin eski yerleşkesi Suriçinin farklı mekânlarında arada bir görünüp kaybolan adını bilmediğim ama milletin "deli" diye imlediği, oysa bana göre aslında veli olan biri "Mirin jî heye, miriiinnn" (ölüm de var, ölüüüümmm) diye bağırırdı. Duyanlar bakar ve geçerdi.
Yıllar sonra 2020'nin Mart ayında cemi cümlemizi devletin yasakladığı zamanlarda bile kutlanan ama bu yıl gönüllü olarak iptal edilen Newroz günü arefesinde ölüm korkusuyla yine gönüllü olarak evlere hapseden/hapsolan bir hâl içinde yazıyorum bu satırları.
Malum adı her ne ise Covid-19 ya da Koronavirüsü küresel biyolojik acılar çektirip öldüren bir tehdit olarak her evin kapısına dayandı.
Devletler, kurumlar, sorumlu şahsiyetler, dayanışmacı birliktelikler, çekirdek aileler ve nihayetinde bireyler çözüm üretmek, çare olmak çabasındalar. Ama bir yandan da çaresizler.
En büyük çare olarak da "Evde kal, evinden çıkma" diyorlar. Bunu derken iki eski olmazsa olmaz unutulanı, hatta unutturulup tedavülden düşürüleni de insanlığa yeniden çare olarak sunuyorlar.
Biri sabun, öbürü kolonya...
Hani "aman, nenize lazım! başınıza olmadık işler açılır. Suya, sabuna dokunmayın" derlerdi ya! Şimdi "dokunun" hem de iki saatte bir, öyle az buz da değil her defasında dirseklere kadar en az otuz saniye sabunlayıp bol su ile dokunun diyorlar...
Fırsat buldukça da 80 derecelik kolonya ile ellerinizi yüzünüzü dezenfekte edin diyorlar.
Deme tavsiyesiyle kalmayıp 65 yaş üzerindekilere devletçe ücretsiz verileceği duyurusunda da bulunuyorlar.
Hâl bu kî ne tez unuttuk! Daha dün değil miydi, "sabun kokuyorsun, limon kolonyası kokuyorsun, sen hâla bu köylü alışkanlıklarından kurtulamadın mı?" diye alenen küçümsenen ve şampuan ile parfüm saltanatlı ruh hallerini!
Hayat böyledir işte, doğa da öyle!
Olmadık zamanda öylesine bir doğa'llıkla önünüzde, sağınızda, solunuzda ez cümle yanıbaşınızda en zaruri ve en yararlı, üstelik en doğal en masum ihtiyaç ürünlerini size bir daha hatırlatır ki şaşarsınız! Hem hatırlatmak ne kelime kurtarıcı gibi dayar/dayatır kapınıza ömrü billah bir daha da unutmazsınız!
Koşarsınız yeni dünyanın marketleri, AVM'lerine; bir de bakarsınız ki o dudak büzüştürüp küçümsediğiniz kolonyalar, sabunlar bulunmaz olup karaborsaya düşmüş fiyatları da hayli yükselmiştir.
Doğa; insan tekinin bunca zulmüne, acımasız tahripkârlığına karşı ders veriyor "büyük insanlığa"! Hem sade "gemide güverte yolcusu, şosede yayan" olan büyük insanlığa tek değil! Azınlıkta olup steril, seçkin, korumalı yaşayanlara da adeta eşitleyip "insan ol, insan" diyor. Allı pullu, süslü püslü libasından sıyrıl ve "insan ol" diyor.
Corona "taç" demekmiş. Ne biçim taç ise artık ölümcül virütik bir taç. Koronavirüslü günlerden sonrası öyle gözüküyor ki eskisi gibi olmayacak. Koca karınlı dünyaya bakın, gözle görünmeyen bir virüs tehdidi ile o denli küçüldü ki herkesler şaştı kaldı.
İyisi mi "Haşhaş ve Bellek" günlerinden ardakalan dizeleriyle adını "Corona" koyduğu şiiriyle Paul Celan selam etsin size bu zor zamanlarda...
CORONA
güz kendi yaprağını yiyor elimden:
biz iki dostuz.
zamanı ceviz kabuklarından ayıklayıp yürümeyi öğretiyoruz ona:
zamansa dönüyor kabuğuna.
aynada pazar,
düşte uyunan uyku,
ağızsa gerçeği söylemede.
gözüm bir sevgilinin cinselliğine teşne:
öyle bakışıyoruz,
karanlık sözler ediyoruz birbirimize,
haşhaş ve bellek gibi seviyoruz birbirimizi,
uyuyoruz şarap gibi midye kabuğunda,
bir deniz gibi ayın kanlı ışığında.
penceredeyiz sarmaş dolaş,kendimizi seyrediyoruz sokaktan:
vakt erişti, herkesler bilsin bunu!
artık çiçek açma zamanıdır taşın,
yüreğinse tedirginlik zamanı.
zamanıdır, zamanı gelmenin.
artık zamanıdır.
Paul Celan
Çeviri: Sevil Eryaşar
Üstelik bugün Newroz, kolkola, el ele, dirsek dirseğe halaya durduğunuz vakitlerden; "sosyal mesafeler" kurmak zorunda kaldığınız zamanlar belki de sahiden hepimize insanlık hallerini yeniden hatırlatır. Newroz bayramınız kutlu, umutlu, sağlıklı olsun... (ŞD/AÖ)