İklimin çok sıcak olduğu belli bir coğrafyada epeyce kalabalık bir köpek topluluğu ile karşı karşıyayız.
Kahramanlarımız ancak güneşin yakıcı olmadığı anlarda gölgeli noktalara sığınmak zorunda kalmıyorlar.
Kızıl toprağın üzerinde, kızıl kilden yapılmış duvarların çevrelediği, gayet düzenli bir barınakta 750 civarındaki köpek mecburen durağan bir hayata tabi tutulmuşlar.
Sokaktan toplanmış, çeşitli cinslerin karışımı köpeklerin birbirinden farklı renk ve tipleriyle seyircinin gönlünü hemen kazandıkları kesin.
Layıkıyla bakımlı, sağlıklı ve her şeye rağmen mutlu görünüyorlar. Çoğunun şaşkın olduğu da söylenebilir.
Yemek saati geldiğinde daha egoist olanlar arkadaşlarına hırlayıp agresifleşebiliyor fakat filmin tetiklediği esas his şefkat.
Üstelik duygu sömürüsüne yer vermeden, çok başarılı bir montaj ve sinematografiyle mevzuyu bize aktaran bir yönetmen sözkonusu olunca, Çomarlar kısa da olsa gayet keyifli bir seyirlik haline geliyor.
Halima Ouardiri'nin eseri olan 18 dakikalık film dünya çapında yaşanmakta olan mülteci kriziyle araftaymışçasına sahiplenmeyi bekleyen köpekler arasında benzerliklere dikkat çekip seyirciyi bir kez daha, provokatif bir tavırla uyarıyor.
Pandeminin dünyayı sarmasıyla iyice çetrefilli hale gelen, Türkiye'nin de yakından dahil olduğu dinamikte mültecilerin akıbetini düşünen kaldı mı?
Barınağın alası
Hiç bitmeyecekmiş gibi görünen bir bekleyişte oldukları anlaşılıyor kahramanlarımızın. Kimisi onu hürriyete kavuşturacak atılımı yapmak ümidiyle duvara tırmanmaya çalışıyor, kimisi küçücük bir pencereden dış dünyayı merakla izlemek üzere ön patilerini duvara yaslayıp arka patilerinin üstünde duruyor.
Barınağın çok temiz, düzenli ve nispeten ferah olduğu söylenebilir. Başrol genelde köpeklere ait olsa da bir iki sekansta yemek dağıtımından sorumlu işçiyi veya mıntıka temizliği yapan genç elemanı da kısaca izliyoruz. Hatta bir ara dalaşan iki köpeği ayırmak için görevlilerin çomarların arasına dalmalarına da şahit oluyoruz.
İnsan çok daha kötü şartlardaki barınakları düşününce, acaba kameranın varlığından dolayı mı bu kadar parlak bir imaj çiziliyor diye düşünmeden edemiyor.
Filmde yavrularını sabırla besleyen dişi bir köpeği, bedenini yalayarak temizleyen bir diğerini, çiftleşmek için inatla çabalayan bir erkek çomarı da görüyoruz. Bazen toprağın üzerinde, bazen onlar için özel olarak tasarlanıp hazırlanmış yataklarında peş peşe dinlenip uyuyorlar.
Fakat görsel olarak seyirciyi en çok etkileyen tabii ki toplu yemek ayini.
Çarpıcı mesaj
1977'de Cenevre'de, İsviçreli bir anne ve Faslı bir babadan doğmuş olan sinemacı Halima Ouardiri'nin hayvan sevgisi, köpeklerin arasında rahatça gezinip onlarla uzun vakit geçirmesinden zaten belli.
Daha önce at terbiyeciliği veya Suudi prensesleri için koruma gibi gayet farklı meslekler edinmiş olan Halima çocukluğunu ve ergenliğini geçirmiş olduğu İsviçre'yi bırakıp Montreal'e yerleşmiş.
Kanada'da Siyasal Bilimler ve ardından Concordia Üniversitesinde sinema okumuş ve bağımsız film çekimi hususunda tecrübe kazanmış. 2010'da çektiği Mokhtar adlı fimle ödüller kazanmış olan Halima'nın Çomarlar adlı eseri de bilhassa Berlin'de çok sevilmiş.
Almanya'nın ve dünyanın en prestijli film festivallerinden biri olan Berlinle'de Gençlik Jürisi tarafından verilen En İyi Kısa Film Kristal Ayı Ödülüne ve Berlinale Generation kapsamında Uluslararası Jürinin verdiği Kısa Film Özel Ödülüne layık görülmüş. Film ayrıca Kanada'nın Acadie festivalinde en iyi Kanada Kısa Film Ödülünü de kazanmış.
Filmin sonunda Fas'ın Agadir kentinde Le Cœur sur la Patte derneğine teşekkür ihmal edilmemiş.
Barınağın organize olduğu seviye göz önüne alındığında, derneğin kurucusu Michèle Augsburger ve derneğin başkanı Kamal Hafsi'ye minnet duyulmuş olması gayet doğal.
Sanki barınakta bakılan köpeklere mülteci kamplarındaki insanlardan daha fazla ihtimam gösteriliyor hissine bile kapılabilirsiniz.
Filmin sonlarına doğru görevlilerin dinlediği bir radyoda verilen haberlere kulak misafiri oluruz.
Dünyada mülteci krizinin geldiği durum sayılarla aktarılırken dinamikteki ifade yanlışlıkları, göçlerden kimlerin sorumlu olduğu, aslında kimler tarafından çözülmesi gerektiği de kısaca belirtilir.
Belgeselin bir sekansında köpekler barınağın bir alanından diğerine geçirilecektir. Fakat açılan kapı o kadar dardır ki kahramanlarımız bir kum saatindeki tanecikler gibi öbür tarafa geçmekte zorlanırlar. Bazıları sıranın kendilerine gelmesini umarmış gibi yanda çekingen bir tavırla bekler, bazıları diğer köpeklerin üzerine çıkmak, üzerlerinden atlamak suretiyle kendilerini öbür tarafa atmak için canhıraş bir mücadeleye girişir.
Bu dinamik size kısa bir süre önce memlekette medyaya yansımış bir vaziyeti hatırlatmıyor mu?
(MT/PT)