"Escobar öldürttü onu" diyor meseleyi yakından takip etmiş gibi görünen bir kişi.
Oysa M-19 gerilla hareketinin liderlerinden Carlos Pizarro Leongómez'i devletin karanlık güçlerinin yok ettiği, çok daha yaygın bir kanı.
Kolombiya'da yıllar boyunca bir türlü sona erdirilemeyen narkotik odaklı şiddet kısa bir süre önce taraflar arasındaki barış anlaşmasıyla askıya alınmış durumda. Fakat Pizarro'nun silah bırakıp 1990'da ülkenin başkanlık adaylarından biriyken öldürülmüş olması, barışın en az 25 sene gecikmesine sebebiyet vermiş gibi duruyor.
Yönetmenliğini Simon Hernandez'in üstlendiği Pizarro adlı belgesel Comandante'nin kızı Maria Jose üzerinden bizi Kolombiya'nın çalkantılı mazisine sürüklüyor. Babasına olan derin sevgi ve saygısı ülkedeki birçok barış yanlısı vatandaş tarafından paylaşılıyor ve menfur cinayetin yıllar sonra da olsa aydınlatılabilmesi için gerekli motivasyonu sağlıyor.
Kendine has olma iddiasını taşımasa da belgesel, sağcı iktidar ve medyanın terörist olarak damgalamaktan öteye gidemediği bir örgütü sorgulamamızın, hakkında nispeten objektif bir kanı oluşturmamızın yolunu da açıyor.
M-19
6 Nisan 1951 Cartagena doğumlu Carlos Pizarro'nun babası bir deniz amiraliydi ve eğitimine fazlasıyla önem verilmişti. Kolombiya elitlerinin tercih ettiği, cizvitlerin dinî prensiplerinin güdümündeki Pontificia Universidad Javeriana'da hukuk okumaya niyetlendi. Üniversite tarihindeki tek greve katılmış olmasından dolayı kurumdan atılması gecikmedi.
FARC'a 18 yaşında katılmış olmasına rağmen örgütün liderleriyle anlaşmazlıklar ortaya çıkınca 1973'te Jaime Bateman, "El Turco" (Türk) lâkaplı Alvaro Fayed, Luis Otero Cifuntes ve Vera Grabe ile M-19 hareketini kurdu.
Simón Bolivar'ın kılıcını çalmalarıyla "Bolivar, kılıcın mücadeleye geri dönüyor!" sloganı gerillaların popüler sembolü haline geldi.
Pizarro 1979'da ordu tarafından yakalanıp işkence gördü, Betancur'un hükümeti sırasında aftan yararlanıp barış diyaloğu sağlamak üzere gerilla çalışmalarına devam etti. Fakat çatışmaları uzun süre boyunca durdurmak mümkün gibi görünmedi, ülkeye yön veren güçlerin şiddet sarmalıyla bütünleşmiş rejime adeta ihtiyaçları vardı.
M-19 hareketi 80'lerin sonunda Aliança Democrática M-19 partisi olarak öne çıktı ve başkanlığın en güçlü adaylarından karizmatik Pizarro'nun öldürülmesiyle barış ümitleri bir kez daha suya düşmüş oldu.
Yas süreci
Zor bir çocukluk geçirmiş olsa da, Pizarro'nun kızı Maria Jose babasının ne kadar şefkatli ve adil bir insan olduğunu unutmuş değildi. Fakat Pizarro'nun katledilişi neticesinde yaşadığı şoku atlatması yıllar almıştı. Memleketinden mümkün olduğunca uzaklara gitmesi, yıllarca Barselona'da sürgün hayatı sürdürmesi boşuna değildi.
Babasının ona yazmış olduğu, insani mirasının manifestosu niteliğindeki mektubu tekrar okumasıyla travmaya yönelik şifa çalışmalarının ister istemez başlamasına şahit oluyoruz. Maria Jose anılarını deşerken, mutlaka yaşanması gereken yas süreci nihayet tetikleniyor. Kolombiya'ya dönüp babasının hakettiği itibarın iade edilmesi için elinden geleni yapmaya koyuluyor.
Pizarro'nun öldürülmesiyle ilgili davanın rafa kaldırılmış olması tabii ki bir tesadüf değildir. Fakat artık korkunun ve baskının yerini cesaret ve adalet talebi almıştır. Belgeselde Maria Jose'yi acılı ve dolambaçlı da olsa bu yolda dirayetle ilerlerken izliyoruz.
Seviyeli belgesel
Yönetmen Hernandez televizyon klişelerini kullanıyor olsa da kahramanıyla aynı adı taşıyan belgesel ilgiyle izleniyor. Arada tempo düşüklükleri yaşanmakla birlikte konunun zenginliği ve Comandante Pizarro'nun kızı Maria Jose'nin mütevazı personası bizi perdeye çiviliyor.
Filmde Kolombiya'nın şiddet dolu mazisi deşilirken ülkenin idealist devrimcilerine söz hakkı tanınıyor, kendini sosyal demokrat adıyla tanımlayan gerilla hareketini yakından tanıma şansını sunuyor. Siyasi iktidar tarafından kötülükle özdeşleştirilmek istenen bir özgürlük savaşçısının gerçek yüzünü gösterme çabası ön planda.
Zaten kızı Maria Jose, ülkenin özgür geleceği uğruna babalık görevlerini tam yerine getirmemiş olsa da onu derin minnet ve özlemle anıyor. Bir kaçak gibi oradan oraya savrulurken, Küba'da sürgün oldukları zaman beraber geçirilen günlerin çocukluğundaki en mutlu anlar olduğunu belirtiyor.
2016 Kolombiya yapımı 82 dakikalık belgesel barış ülküsüne ermiş gibi duran bir ülkeden ibretlik bir film. Baskı ve sansür mekanizmalarının hafiflemeye başlamasıyla, seneler boyunca tabu vazifesi gören kirli çamaşırların engel olunamaz şekilde tek tek ortaya çıkacağının işareti. Darısı başımıza! (MT/HK)