Altın Portakal Film Festivali Seren Yüce'nin Çoğunluk filminin En İyi Film, En İyi Yönetmen ve En İyi Erkek Oyuncu ödüllerini almasıyla kapandı. Pek çok Türk filminin galasına ev sahipliği yapan festivalde Çoğunluk en merak ettiklerimizden biriydi zira Venedik'ten Geleceğin Altın Aslanı ödülü ile dönmüştü.
Baba baskısıyla gündelik hayatını sürdüren Mertkan'ın, bir cafede çalışan Kürt kızı Gül'le birliktelik yaşamasıyla başlayan sürecini tahlil eden Çoğunluk çok iyi bir orta sınıf analizi, gündelik hayatın içindeki görünmez sanılan ayrıntıları su yüzüne çıkarırken, her gün yanımızdan gelip geçen "çoğunluğun" bir resmini çiziyor.
Dün akşamki festival ödül töreninin ardından filmi bugün vizyona girecek olan Çoğunluk'u yönetmeni Yüce ile konuştuk.
Hikayenin ardında derin bir analiz de mevcut, çalışmayı nasıl yaptın?
Biraz benim bu durumların farkına varmamla birlikte çıkan birşey. Senaryoyu 2008'in başında bitirdim, onun bir yıl öncesinden itibaren gelişen bir süreç var. Dışına çıkıp bakabildiğim bir yerden başladım, benim için hazır olan, hissederek anlatabildiğim birşey. Bir aileye uzaktan bakıp, özel durumlarından ziyade genel olanı anlatmaya çalıştım çünkü zincirin bir parçası olma durumu var, bunu anlatman gerektiğini hissettiğin zaman arkası geliyor.
Orta sınıfın kısırdöngüsüyle ilgili umutsuz bir tablo var...
Ben bunu bu meseleye çözüm bulan bir film olarak görmüyorum açıkçası ama çözüm arayan diyebiliriz. Yazarken mesaj vermekten ziyade varolan durumu göstermeyi amaçladım, esas mesele oydu, çok fazla umutsuz olduğumuzu düşünerek yazmaya başlamadık ama bu film genelinde umutsuzluktan bahsedebiliriz yine de çünkü mutlu bir son yalan olurdu, gerçek olmazdı.
Seni rahatsız eden şey neydi peki?
Ayrımcılık meselesi, faşizmin nasıl da gündelik hayatımıza karıştığını, farkında olmadan içimizde varolduğunu gördüm, biz çoğunluğun içinde yaşıyoruz ve faşizmin gündelik hayatta insanın içinden çıktığını gördükten sonra bunları anlatma isteği oluştu. Faşizme dair gündelik hayat içerisinde farketmediğimiz çok basit bi sürü şey var. İlla birinin birine şiddet göstermesi, baskı kurması gerekmiyor. Bunları anlatmak istedikten sonra öyle bir aile modeli çıktı ortaya. Bu fikir üzerinden o zamanki hallerime baktım ve herkesin de kendince bir şekilde Mertkan'ın yaşadıklarını yaşadığını düşünüyorum, biz de bunları yaşadık ve içinden çıkamadığın sürece o sele kapılıp gidiyorsun.
Irkçılık da var, Gül'ün Vanlı olması potansiyel terörist olarak görülmesine yol açıyor yani tipik beyaz Türk söylemi...
Aşırı milliyetçiliğin bir ucu da paranoyaklık sonuçta, sahip olduğun şeyin elinden gitme korkusu, aynı zamanda da bencilliğin gelişmiş hali yaşadığımız şey, paylaşamamaktan çıkıyor tüm mesele.
Belki de Gül Mertkan'a bir kapı açsa kısırdöngüyü değiştirmez ama en azından Mertkan'ın kabuğundan çıkabildiğine şahit olabilirdik ama Gül de geri planda kalıyor.
Mertkan, kızı geri planda bıraktı çünkü, o yüzden geride duruyor. Gül de başka bir baskı sisteminden geliyor, belki daha yardımcı olabilirdi ama olmadı. Ben Mertkan üzerinden görmek istedim Gül'ü ve onunla olan ilişkisi üzerinden baktım. Kendi düzeninden kaçıp, İstanbullu olmaya çalışan bir kız, kendine bir hayat bulma derdinde, politik bir derdi yoktu. Gül, Mertkan'ı nasıl sever diye sorular da geldi bana ama 20'li yaşlarının başında içgüdüsel bir şekilde bir erkeğe yaklaşan bir kız olarak çizdim. Sığınabileceği, aşk yaşayabileceği bir adamdı Mertkan onun için, kız istediği için oldu zaten ilişki de...
Zaten Mertkan'ın annesi de oğluna "bir şeyi gerçekten çok istediğini görmedim" diyerek özetliyor durumu, filmde de Mertkan Gül'ü gerçekten seviyor mu net değil.
Mertkan daha hiçbir kadınla beraber olmamış ve bir heyecan yaşıyor. Sosyal bilincinden ziyade libidosu çalışıyor ve o yüzden Gül'le beraber. Çok da fazla beğenmiyor ve sahiplenmiyor onu. Ama Gül'ü kaybettiğini farkettiği zaman biraz da egosundan dolayı bir yırtılma yaşıyor. Mertkan'ı çok aşık bir adam olarak göremeyiz zaten, olmasa da olur gibi mantığı var bence onun.
Ağabeyi baba baskısından evlenerek kurtulmuş gibi görünüyor ama o da farklı bir şekilde sistemi devam ettiriyor.
Ağabey, Mertkan'ın daha ilerideki durumunu gösteriyor, o tip ailelerde ikinci bir çocuk olur mutlaka bu yüzden de teknik anlamda da bir kardeş olsun istedik. Ayrıca Mertkan'ın bir sonraki safhasını göstermesi açısından önemli.
İlk filmlerini yapan yönetmenler genellikle kendi öykülerinden yola çıkıyor, senin için Çoğunluk nerede duruyor?
Benim ailem, arkadaşlarım var ve görüp bildiğim bir ortam burası. O karakterlerden esinlendim ama birebir değil, çok gerçek gözüküyor ama bir kurgu, Çoğunluk gençlik zamanlarımda gördüğüm, sonradan farkettiğim, uyandığım, ne olup ne bittiğini idrak ettikten sonra çıkmış bir hikaye oldu.. Benden birşeyler var ama Beyoğlu'nda yürürken öbek öbek böyle gezen Mertkan gibi çocuklarla karşılaşabilirsiniz. (JB/EÜ)