2025 yılına girerken en az 2024 yılına girerken olduğum kadar umutluyum. Hayatın bir öncelikler ve tercihler matriksi olduğunu düşündüğümden gündelik hayat telaşı içinde, umudu aralarda bir yerde kaybetmemeye özen gösteriyorum. Umut etmek mesai ister, işimde gücümdeyim yani.
Bu yıl içinde okuduğum “Çoğu İnsan İyidir- Yeni Bir İnsanlık Tarihi” kitabını koltuğumun altına aldım huzurunuza çıktım. İzninizle biraz kitabı tanıtacağım. Kitabın yazarı Rutger Bregman Hollanda’da yaşayan 36 yaşında gencecik bir tarihçi ve yazar. Diğer kitaplarını henüz okuyamadım ama “Çoğu İnsan İyidir” kitabından sonra diğerlerini de pek ara vermeden okuma niyetindeyim.
Kitabın arka kapaktaki tanıtım yazısında “Machiavelli’den Hobbes’a, Freud’dan Pinker’a herkes şuna inanıyor. İnsanlar kötüdür! Bu kitapta ise yeni bir argüman var. İnsanların iyi olduğunu varsaymak hem gerçekçi hem de devrimci bir eylemdir.” yazıyor. Ne yalan diyeyim, “varsaymak” sözcüğünü okuyunca önce kişisel gelişim türünde bir kitap olduğunu sandım. Hani, hepimiz birbirimizi sevelim, birbirimizin sırtına binelim, yanağından makas alalım türünde bir şeyler.
Hiç de öyle değilmiş meğer, çoğumuzun bildiği tarihsel ve psikolojik örnekler üzerinden bu argümanı müthiş bir ustalıkla tartışıyor. Sineklerin Tanrısı romanı, Katrina Kasırgası, Albay Marshall ve ateş etmeyen askerler, Auschwitz, Stanford Deneyi, Muzaffer Şerif’in Robbers Cave Deneyi, Stanley Milgram ve şok makinesi ya da en bilindik örneklerden Kitty Genovese Cinayeti… Her bölüm birbirinden etkileyici.
Spoiler vermeden iki çift laf edeyim. William Golding’in ünlü romanı “Sineklerin Tanrısı” insanların doğasında kötülük olduğu, Muzaffer Şerif’in deneyi ise kötülüğün içinde bulunulan şartlara bağlı olarak değiştiği önermelerini içerir. Bregman bu önermelere tüm gücüyle karşı çıkıyor.
Ünlü araştırmaların gerçek bulgularını ya da sonuca ulaştıran süreçlerini neredeyse polisiyevari bir titizlikle açığa çıkartıyor. Artık araştırmaların arşivleri kamuya açıldığı için insanların bencil ve saldırgan olduğu yaklaşımını rahatlıkla tersyüz edebiliyor.
Bregman kitabın bir bölümünde neden insanların kötü olduğunu düşündüğümüz sorusuna ilk sırada “haberler” diyerek yanıt veriyor. Bregman haber izlemenin insanın kendisini geliştirmesi için gerekli olduğunu düşünen bir nesilden olduğunu ama artık durumun tersine döndüğünü söylüyor. “İnsanların içindeki iyilik habercilikte kendine yer bulamıyor” diyor yazar. Öyle haklı ki!
Haberlerin hem içeriklerinin hem de sunulma biçimlerinin hepimizin ruh sağlığı için ciddi bir tehdit içerdiği açık. Hele benim gibi haberleri internet platformları üzerinden takip edenler için durum gerçekten vahim. Artık herhangi bir platformda haber okurken birden önüme düşen korkunç saldırı/ölüm/intihar video klipleri yüzünden her haberi diken üzerinde okuyorum.
Elbette kötü haberlere daha duyarlı olduğumuzu, kötü haberleri daha ilgi çekici bulduğumuzu biliyorum ama bu habercilik anlayışının geldiği “vahşilik noktası” artık daha fazla kaldırılır gibi değil. Ayrıca bu habercilik anlayışı, bireysel etkilerinin yanısıra, toplumsal ruh sağlığımız, yardımlaşma ve dayanışma pratiğimiz açısından da çok zararlı.
Acil durumlarda, felaket anlarında, kaosta insanların içindeki kötülüğün değil iyiliğin açığa çıktığına inananlardanım. 6 Şubat 2023 depremlerinde nasıl seferber olduğumuzu hatırlayalım.
Deprem bölgesinde ihtiyaç var diye bazen yorgan bazen jeneratör almak için birbirimizi sürekli arayıp para denkleştirdiğimiz zamanları; depremde evsiz kalanlara evlerini, iş yerlerini, otellerini süresiz açan insanları hatırlayalım. Çaresizlikten ve acıdan hareket edemediğimiz o dönemde bazen yetersiz bazen biçare olsa da birbirimize kendi imkânlarımızla kol kanat gerdiğimizi hiç unutmayalım. Çoğu insan iyidir hakikaten.
Haberlerin anlattığı gerçek ile yaşanan gerçek arasında çoğunlukla müthiş bir zıtlık olduğunu düşünüyorum. Hepimizin hem fail hem de kurban olduğu bu yeni zamanlarda, sırf bu yüzden, gelecek sanki bir kültür yaratmayacakmış da kültür kavramını yok edecekmiş gibi geliyor bazen.
Elbette herkes pür iyi ya da pür kötü değil, mesele bizim hangi tarafa baktığımız, hangi tarafı beslediğimiz. Perspektif her şeydir. İnsanların özünde kötü olduğu fikrinin sadece kendi kendini gerçekleştiren bir kehanet olduğunu düşünüyorum. Sizce de bütün gücümüzle insanların içindeki iyiliği aramamızın zamanı gelmedi mi artık!
Gül Özlen’in duru ve akıcı bir dil ile Türkçe’ye çevirdiği Mundi Yayınları’ndan çıkan Rutger Bregman’ın “Çoğu İnsan İyidir- Yeni Bir İnsanlık Tarihi” kitabı bana çok iyi geldi.
Sadece Kitty Genovese’nin 38 görgü tanığına rağmen yapayalnız bir şekilde ölmediğini, son nefesini arkadaşının kolları arasında verdiğini, onu o gece o sokakta yarı yolda bırakanların komşuları değil resmi yetkililer olduğunu öğrenmek bile içimi rahatlattı.
Kitabı okurken, insanların aslında iyi olduğunu düşünmenin, insanın içindeki iyiliği savunmanın resmi otorite açısından huzur kaçıran bir hareket olduğunu düşündüm. İyilik otoritenin huzurunu bozar. İyiliğe inanma, dayanışma, omuz omuza verme ihtimalimizin yönetenlerin tekerine çomak sokacak bir direnme pratiği olduğunu düşündüm.
Uzun lafın kısası, hayat çok da matah bir şey değil galiba. Genetik olarak muzla %60, inekle %80, kediyle %90 ve şempanze ile %99 aynı olan bir tür olarak kendimizi bu kadar özel hissetmeye pek hakkımız yok gibi. Hayatın anlamına gelince, kimsenin yanıtlayamadığı bir soruyu yanıtlamaya çalışmak gibi bir hadsizliğe düşmek istemem.
Yine de şunu söylemekten kendimi alıkoyamıyorum; eğer hayatımız içinde önceliklerimizin ve tercihlerimizin olduğu bir çember olsaydı, hayatımızın anlamı, başka insanların, başka doğruların hayatımıza “tam olarak değdiği” temas noktaları olurdu herhalde. Bence hayatımız birbirimize dokunduğumuz o anlardan oluşuyor.
Tekrar ayrılsak ve sonsuza kadar birbirimizden uzaklaşsak bile hayatımız birbirimizle iyilik için temas edebildiğimiz kadar anlamlı sadece. İnsanın insana ihtiyacı dışında her şey hikaye gerçekten.
The Guardian, The Daily Telegraph ve Daily Express’e göre “Yılın Kitabı” olan ve Yuval Noah Harari’nin “İnsanlığı yepyeni bir perspektiften görmemi sağladı” dediği bu kitabı okumanızı öneririm.
İyiye ve birbirimize inanmaktan başka çaremiz yok. Daha önce de yazdım, yeni yıla girerken gene yazayım; dermanım yok demeyin, umudum yok demeyin. Gördüğüm ve unutamadığım nefis bir duvar yazısında yazdığı gibi, “Dağılmayın ulan, çok yalnızız."
(AA/EMK)