Vatandaşlarının özel yaşamlarına karışmayı her daim kendisine görev bilen cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçen hafta katıldığı bir düğünde yaptığı konuşmayla doğum kontrolünü ülkeye ihanet olarak nitelendirerek bizi yine o pek sevdiği nüfus planlama meselesinin içine zorla da olsa taşımış oldu. Yeni evli çiftten en az dört çocuk beklediğini ima ettiği konuşmasındakine benzer taleplerini daha önce katıldığı her düğünde dile getirdiği için çok da şaşırmadık aslında.
Cumhurbaşkanı konuşması sırasında kendi ifadesiyle “milletimizi güçlü kılmak için hem nüfus itibariyle daha çok genç nüfusa, dinamik nüfusa, hem de tabi ki yetişmiş nüfusa ihtiyacımız var” dedi. Bu vurguları yaparken, yetişmiş insan gücünün özellikle ekonomiyi geliştirmek için önemli olduğunu belirtmeyi de ihmal etmedi. Madem genç nüfus ülkemiz için bu kadar önemli ve değerli, ben de acaba şu anda gençler ne durumda, onlara sağladığımız eğitim ve iş imkânları neler diye sormadan edemedim. Sonuçta, mevcut genç nüfusumuzu iyi yetiştirebiliyorsak, cumhurbaşkanının isteği üzerine çoğaldığımızda da çocuklarımızı iyi bir gelecek bekliyor diye düşünebiliriz.
Durum tespiti için ilk olarak eğitimle ilgili birkaç istatistiğe bakalım. 2013–2014 yılına ait milli eğitim istatistiklerine göre örgün eğitimde 1.605.142 öğrenci açık öğretim okullarına devam ediyor. Bunlardan 298.148’i açık öğretim ortaokuluna, 1.306.994’i ise açık öğretim lisesine kayıtlı. Liseye devam eden toplam öğrenci sayısının 5.420.178 olduğunu düşündüğümüzde, herhangi bir okula devam etmemekle birlikte sistem içinde lise öğrencisi olarak sayılan gençlerin fazlalığı karşısında şaşırmamak elde değil. Lise çağındaki gençlerin yüzde 24,1’i açık liseye kayıtlı! Diğer bir ifadeyle, şu anda her dört gençten biri okula devam etmiyor!
2011–2012 yılına ait istatistiklerde, yani 4+4+4 sisteminin hayata geçirilmesinden önceki rakamlara baktığımızda ise, 4.756.286 lise öğrencisinden 940.268’inin açık öğretim lisesine kayıtlı olduğu görülüyor. Yani açık öğretim öğrencilerinin toplam lise öğrencileri içindeki oranı son iki yıl içinde yüzde 19,8’den yüzde 24,1’e yükselmiş durumda. Dolayısıyla, çok basit bir analizle yeni eğitim sisteminin lise öğrencilerini okuldan daha da fazla uzaklaştırdığını söylemek mümkün. Diğer yandan, 2002–2003 öğretim yılında açık liseye kayıtlı öğrenci sayısı 553.041 olarak görünüyor. Bu durumda, AKP’nin iktidar olduğu yıldan bugüne açık liseye giden öğrenci sayısında yüzde 136’lık büyük bir artış olmuş.
Peki, açık liseye kayıtlı öğrenci sayısı cumhurbaşkanının başbakan olarak ülkeyi yönettiği son 12 yılda bu kadar artmışken, gençlerimize nitelikli bir eğitim imkânı sunulduğunu söyleyebilir miyiz? Açık lisenin nasıl bir seçenek olduğunu sorgularsak, bu soruya verebileceğimiz cevap da ortaya çıkacaktır.
Mevcut sistemde okula devam ederken başarılı olamayan ve özellikle Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş (TEOG) sınavında herhangi bir liseye yerleşemeyen gençler için “alternatif” olarak sunulan açık öğretim, aslında gençlerin ucuz işgücü kaynağına dönüşmesine yardımcı olan bir mekanizma. Hem de adında “eğitim” geçen bir bakanlık tarafından, ailelerin ve öğrencilerin özgür iradelerinin sonucunda seçilmiş olduğu yanılsaması yaratılarak sunulan bir alternatif. Zaten büyük çoğunluğu düşük sosyo-ekonomik düzeye sahip ailelerden gelen ve çalışmak zorunda kalan gençlerin bireysel gayretleriyle eğitim hayatlarına devam edebileceklerini düşünmek de hiç gerçekçi değil. Dolayısıyla devlet, “açık öğretim seçeneği” adı altında en temel haklardan biri olan eğitim hakkını gençlerin elinden almakta ve onları erken yaşta işgücü piyasasına katılmaya zorlamaktadır.
Eğitim konusunda durum şu anda gençler için pek parlak değil. Peki, işgücüne katılım konusunda ne durumdalar? Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) en son verilerine göre, Ağustos-Eylül-Ekim aylarını kapsayan Eylül 2014 döneminde işsizlik oranı yüzde 10,5 iken, 15-24 yaş grubunu içeren genç işsizlik oranı yüzde 19,1 olmuş. Görüldüğü gibi, işsizlik oranı zaten yüksekken, gençler arasındaki oran nüfusa göre çok daha yüksek. Ayrıca, TÜİK 2012 yılı Çocuk İşgücü Araştırmasına göre, Türkiye'de nüfusun yüzde 20,6'sını oluşturan 6–17 yaş grubundaki 15 milyon 247 bin çocuktan 893 bini çalışıyor. 6–14 yaş grubundaki 292 bin, 15–17 yaş grubundaki 601 bin çocuk çalışma yaşamı içinde. Çalışan çocukların yüzde 49,8'i okula giderken, yüzde 50,2'si okula devam etmiyor.
Bu rakamlara bakarak ülkemizde gençlerimizin önemli bir bölümüne gerek eğitim, gerekse de iş imkânları sağlama yönünde nitelikli alternatifler sağlandığı söylenemez. Peki, cumhurbaşkanı genç-dinamik-yetişmiş bir nüfusa sahip olmamız için sürekli çoğalmamızı talep ederken, şu anda düşük eğitim düzeyine sahip, işgücü piyasasına ucuz ara eleman olarak katılan, kayıtsız çalışan veya işsiz olan gençler hakkında ne düşünüyor acaba? Sırf cumhurbaşkanı istiyor diye çocuklarına herhangi bir gelecek vaat edemeyeceği açık olan bir ülkede çoğalmanın anlamı ne? Ekonomi için ucuz işgücü yetiştirmek mi? (CAÇ/HK)
Canan Aratemur Çimen, Boğaziçi Üniversitesi, Eğitim Bilimleri, Doktora Öğrencisi. |