Sami Ulus Hastanesinin web sayfasında 29 Nisan sabah itibariyle yer alan son 5 haberin 3'ü şöyle:
* Türkiye aktif ve sağlıklı yaşlanma zirvesine hastanemizden katılım.
* Milletvekillerinden kanser haftasında çocuklara moral ziyareti!
* 23 Nisan çocuk şenliği haftası coşkuyla kutlandı!
…
30 Nisan’da hastanenin 40 yıllık kreşi kapatıldı. Bu haber sayfada şöyle yer alabilir(di):
"Bu hepimizin başarısı: Kamu zararı engellendi!"
Şaka bir yana uzun bir yazı, biraz da “kişisel” bir yazı olacak (“içinde” yer aldıysak ne yapabiliriz?). Ama sonuçta memleket meselesi, hem de çocuklarımızla ilgili.
Nedir? Yukarıda da söyledim, çalıştığım hastanenin kreşi kapatıldı.
Şimdi kreşten çıkan “mallar” dağıtılıyor. Çocukların(mızın) belki bir köşesine eli değmiş, kim bilir bir gülücüğü konmuş, belki üstüne gözyaşı damlamış, yanında uyuduğu kimi malzemeler yeni “görev yerlerine” taşınıyor. Çalışanlar? Onlara yer mi yok. Temizlik şirketi elemanı değiller mi? Çocuklarımıza özenle bakmaya çalışan arkadaşlarımızı da bir yere “yönlendirirler”. Duygusala bağlamaya gerek yok, ekmek parası, iş iştir… de çocuklar? Anlaşılan durum çok acildi, öyle ki gelenekselleşen, Haziran’da yapılan “dönem sonu” etkinlikleri bile beklen(e)medi. Sahi neydi bu acele?
Şaka gibi soruyoruz hala biz de… Kamu zararı, kamu zararı! Devlet kasasından, hastane bütçesinden, döner sermayeden çocuklara para veremezsiniz. Öyle söylüyor Maliye Bakanlığı tebliği! (Bu güne kadar verilenin istenmediğine şükredelim).
Sanırsınız tebliğ değil kutsal kitap, dediği değişmez, çocukların lehine yorumlanamaz. En az 3 çocuk diyor ya Cumhurbaşkanı acaba bu tebliğden haberdar değil mi? Duymamış mı? Bilmiyor mu? Muhtarlar da söylememiş olabilir mi?
Biz söyleyelim o zaman, belki “bi yolu” bulunur, gücü yeter, çocukları düşünen biri çıkar, geri döner. Elbette çocuklarımızın üzüntüsünün, gözyaşlarının telafisi yok ama yine de bir anlamı olur.
Uzatmadan başlayalım ve kreş “öykümüzü” (artık bizim oldu bu öykü) anlatalım.
Ne anlatacağım?
24 Mart 2016 tarihinde resmen öğrendiğimiz Hastanemiz kreşinin kapatılma sürecinin bu tarihten başlayan öyküsünü aktaracağım.
Bu aktarımı bir hak mücadelesi örgütü olarak sendikaların işyeri düzeyinde kreş konusundaki tutumlarıyla birlikte değerlendireceğim. Konuyu sendikaların dünya görüşü, kreş mevzusuna genel bakışı gibi “sulandırmadan”, doğrudan somut olarak hastanenin kreşi kapatılırken söyledikleri ve elbette esasen yaptıkları (?) üzerinden paylaşacağım. (Herkesin görüşünü somut bir konuda yaptıklarından anlamak o kadar kolay ki, ötesi lafı güzaf!) Araya “yönetimlerin” çalışanları düşünme, demokratik tutum vs gibi başlıklarda kapasitelerine yönelik veriler de sunacağım.
Öykünün başlangıcı
9 Mart 2016 tarihinde Hastane Kreş Komisyonu bir karar alıyor. Bu karar “Kreş Yönetim Kurulu Kararı” üst başlığı ve “Kreş Komisyon Kararı” alt başlığı ile yazılı olarak bize de (hastanede örgütlü bir sendikanın işyeri temsilcisi olarak) bildiriliyor. Üst yazıda ise 24 Mart 2016 tarihinde saat 11.00 de yapılacak toplantıya çağrıldığımız ifade ediliyor (ek 1, 2, 3).
Toplantı çağrılıları kimler? Kreş birimi, tüm kreş velileri ve tüm sendika temsilcileri.
Önce yazıyı değerlendirelim
Bize gönderilen yazıdan anlaşılan bir kreş yönetim kurulu var, bir de kreş komisyonu. Kreş komisyonu 9 Mart’ta bir karar alıyor ve bu kreş yönetim kurulunun kararı oluyor.
Peki kim var bu komisyonda? Yazının altındaki imzalara bakıyoruz: Sağlık Otelcilik Müdürü, İdari Mali işler Müdürü, Sağlık Bakım Hizmetleri Müdürü. Demek ki bu üç müdür komisyon üyesi. Bütün komisyon bu kadar mı? Bunun cevabı da imzaların bir üst satırında var; karar oybirliği ile alınmış.
Anlıyoruz ki çalışanların çocuklarının gittiği kreşle ilgili kurulan komisyonda ne bir çalışan temsilcisi ne de bir veli yer alıyor. Üç idareci konuyu görüşüyor ve kararlaştırıyor. Olur mu, olmuş işte.
Peki ne diyor yazı?
Yazının ilk paragrafında Sağlık Bakanlığı’nın 2007 tarihli bir yazısı anılarak “kurumca istihdam edilen memurların 0-6 yaş grubuna giren en az 50 çocuğun bulunması” halinde Yönetmelik usûl ve esasları dahilinde Kreş ve Gündüz Bakımevleri açılması bildirimi hatırlatılıyor. Devamında ise 2014 yılında kurum kreşlerinin sosyal tesisler kapsamına alındığı, bu nedenle Maliye Bakanlığı’nın her yıl yayımladığı Kamu Sosyal Tesislerine ilişkin tebliğe uyulması zorunluluğuna işaret ediliyor. Yazı Tebliğ’den madde alıntılarıyla devam ediyor. Alıntılarda 3 unsurun altı çiziliyor:
*Kreşten yararlanmak için herkes para vermek zorundadır. Miktarı en az 150 TL’dir, yetmiyorsa arttırılabilir (madde 5).
*Kreş için kurum bütçesinden katkıda bulunmamak esastır (madde 7). Kreş sosyal tesis kapsamında olması nedeniyle giderlerine (temizlik hizmeti alımı dahil, her türlü giderlerine) bütçeden katkıda bulunulmaz, kendi gelirlerinden karşılanır (madde 24).
*Bu tesislerde geçici görevlendirilecek personel sayısı asgari seviyede tutulur; 2016 yılında kurum bütçesi, döner sermaye ve fonlardan ilk defa personel istihdam edilemez.
Yazının ikinci sayfasında Tebliğ hükümlerinden anlaşılan toparlanarak ifade ediliyor: “... kreşin tüm giderlerinin (velilerden) toplanan aylık aidat gelirleriyle ödenmesi gerektiği görülmektedir”. Halen velilerin ödediği 270 TL aylık ödenti ile bu işin olamayacağı söyleniyor.
Ayrıca hastanemizde kreşi taşıyıp bu hizmeti hastane içerisinde verebilecek uygun bir yer bulunamadığı, kaç çocuğun kaç ay devam edeceğini bilmeden bir yer kiralama ve hizmet alımı sözleşmesi yapma yetkisinin de olmadığı vurgulanıyor.
Yazının “finali” 24 Mart 2016 tarihli toplantıyı hatırlatarak çok net dört vurguyla tamamlanıyor:
“Komisyonumuz kreş hizmetinin sürekliliğini sağlamak için kreş giderlerini karşılayabilecek aidatın ödenmesi tüm veliler tarafından kabul ve taahhüt edildiği takdirde,
Tebliğ hükümlerine aykırılık teşkil etmeyecek, kamu zararına yol açmayacak, idareyi zor durumda bırakmayacak her türlü teklife açık olduğumuz hususlarının bildirilmesi konusunda oybirliği ile 09.03.2106 tarihinde karar alınmıştır”.
Tekrar hatırlatalım kararın kimlerce alındığını: İçerisinde ne çalışan ne veli temsilcisi bulundurmayan üç idareciden ibaret kreş komisyonunca, oybirliğiyle. (İnsan merak ediyor kreş komisyonu daha önce yılda kaç kez toplanmış, ne gibi başka kararlar almış, gibi)
Yazının yorumu: Hastane çalışanlarının çocukları kamu zararı
Hükümet(ler) kreşi bir hak olarak gördüklerini söylemekle birlikte Tebliğlerle bunu olanaksız kılmaktadırlar; bir başka ifadeyle çok önemli ve kritik bir hak küçücük bir tebliğ ile fiilen ortadan kaldırılmış, sosyal devlet öl(dürül)müş, tüccar devlet tesis edilmiştir.
Kuşkusuz önce çalışanını düşünen, çocuk hakkı, çocuk hakları sözleşmesi, Anayasa, yasa vb esas alarak yorumlayan ve vicdanıyla da çocukların üstün yararını her şeyin üzerinde gören her düzeyde yetkililerin çabasıyla bu çözülebilir ama yaklaşım bu açıdan kusurlu olunca söylenenin yorumuna bile gerek yoktur:
Hastanemiz çalışanlarının çocukları için yapacağımız harcamalar kamu zararına yol açar! Yani bizim çocuklar kamuya zarar.
Nasıl engellenebilir kamu zararı? Eğer veliler çocuk başına 600-650 TL aylık ödenti vermeyi kabul ve taahhüt ederse! (bu arada kreşte çocuğu olan velilerin önemli bir çoğunluğunun gelirinin 2.700 TL’yi geçmediğini belirtelim).
Velilere düşen görev tanımlanmış: İdareyi zor durumda bırakmamak için ver 650 TL’yi ya da kreşi kapatalım, kurtulalım.
Sendikalar ne yaptı?
Soruyla ilgili süreci aktarmadan “komik” bir soruyu ve cevabını verelim. Kreş bir hak mıdır ve kreş hakkı/mücadelesi sendikal bir konu mudur? (ek 4)
Tartışmasız ki öyledir, ne mutlu ki(!) yaşadığımız süreçte ne diğer sendikaların temsilcileri ne de başka birileri “ne işiniz var kreşle?” dedi.
Hastane Sağlık Otelciliği Müdürlüğü tarafından haber verilen toplantıya temsilcisi çağrılan 3 sendika var (Bu yazıyı 3 sendika içerisinde en az üyeye -diğerlerinin 5-6 da biri oranında- sahip olan sendikanın işyeri temsilcisi olarak yazıyorum). Ancak 3 sendikanın toplam üye sayısı 650 civarında ki bu oldukça iyi bir “sayı”. Diğer iki sendikadan biri yetkili, diğeri de önümüzdeki günlerde yetkili olmak için “çalışıyor” ama ne çalışma!!! Her neyse üye sayıları yakın. Kestirmeden, anlatım kolaylığı açısından ve ayırmak için söylersek biri yetkili, diğeri “her düzeyde” etkili.
Az üyeli sendika olarak toplantı öncesi kendi aramızda yaptığımız değerlendirmede yapılan tespitler ve izlenecek hat şöyle belirlenmiş oldu:
Hastanemiz çalışanlar açısından özendiriciliği olmayan bir hastane. Ama hastanenin kreşinin olması çok önemli bir artısı; mevcut kreş mevcut haliyle korunmalı.
Hastanede yeni göreve başlayan yöneticinin olumlu tutumu desteklenmeli.
Çalışanların/velilerin talepleri güncel olarak yeniden öğrenilmeli, ortaklaştırılmalı ve bu talepler çerçevesinde çalışanlar olarak hep birlikte çözüm için uğraşılmalı.
Diğer iki sendikanın birinin yetkili ve her ikisinin de üye sayılarının çok olması, kreş velilerinin çoğunluğunun söz konusu sendikaların üyeleri olduğu da göz önüne alınarak mevcut kreşin mevcut haliyle korunması çabasında ortaklaşıldığı, bütün çaba bu yönde samimiyetle ve ısrarla harcandığı takdirde öne çıkmadan, sonuç olarak çalışanların ortak talepleri etrafında hep birlikte yürünmesi ve diğer sendikalara katkı sunulması benimsendi.
24 Mart tarihinde yapılan toplantıda komisyonun bilgilendirmesini takiben görüşümüz ifade edildi:
1) Mevcut kreş kapanmasın (çünkü veliler, çocuklar memnun)
2) Veliler daha fazla ödeme yapmasın (halen 270 TL ödeme yapıyorlar, bu gelirlerinin yüzde 10-20’si)
3) Kreşin çalışanları (mevcut “kadrosu”) mağdur edilmesin. (çalışanlar çalışmak istiyor, veliler de memnun).
Diğer sendikalar da bu görüşe karşı bir ifadede bulunmadılar (bulunamadılar?).
Toplantı sonrası velilerden gelenlerle ve diğer sendikalarla yapılan değerlendirmelerde de bu üç talepte hemfikir olundu.
Mart sonundan bugüne geçen 1 aylık sürenin ilk yarısında diğer sendikaları “zorlayarak” ısrarla bir araya gelmeyi, konuyu takip etmeyi, yetkili sendikanın hepimiz adına görüşmeleri yürüterek bizi bilgilendirmesini, hastanede çalışanlar toplantısı düzenlemesini, sendika avukatlarını getirerek izlenecek süreç hakkında velileri yönlendirmesini vs söyledik, hatırlattık. Küçük gruplar olarak diğer sendika temsilcileri ve velilerle yapılan değerlendirmeler sonucunda (ancak) imzalı dilekçe toplanması (ek 5) ile taleplerin her üç sendikanın da panosuna asılmasını sağlayabildik. Etkili sendikanın panosunda talepler “tutmadı”. İmza konusunda ise yetkili ve etkili sendikanın çalışmadığını söylemek haksızlık olmaz. Buna rağmen 300 civarında imza toplandı.
Bütün bu süre boyunca yetkili sendika hastanemiz yetkilileriyle (bize aktardığı kadarıyla) görüşme de yap(a)madı, herhangi bir sendika yetkilisi de görüşmeye gelmedi. Etkili sendikanın ise yetkilisi geldi. Duyumlarımıza göre geliş gerekçesi personelsağlıkhabernet sitesinde 16 Nisan 2016 günü çıkan ve sonra hızla kaldırılan kreşle ilgili haber. (Haber Cumhurbaşkanı’nın, Başbakan’ın, ezcümle bütün büyüklerimizin 3 çocuk dediği, çocuk yapmayı teşvik ettiği, çocukları önemsediği bir yerde Sami Ulus’ta nasıl olur da kreş kapanır? demekteymiş. Doğrusu bunu herkes merak ediyor! Acaba en üst düzey yetkililer çalışanlardan bütün kreşin giderlerini karşılamayı talep eden düzenlemelerden, yöneticilerden haberdar değiller mi?) Kısacası bize yetkili ve etkili sendika temsilcileri farklı bir bilgi vermedikleri için biz ne yaptıklarını bilmiyoruz. Ancak ısrarla ayrı düşmeyelim, çalışanlar olarak bölünmeyelim, bir olalım, birlikte “ne yapıyoruz?” diye sormalarımıza etkili sendika temsilcimiz “yapacak bir şey yok, biz elimizden geleni yaptık” dedi. Yetkili olan ise “Başkanımız şu gün gelecek, Yönetici randevu veremedi, avukatımız bugün meşgul” cevapları verdi.
22 Nisan tarihinde 23 Nisan bayramı nedeniyle hastanemizde yatan çocuklar için kutlama yapıldı. O gün, Nisan’ın son haftasında velilere kreşin kapatılacağının bildirileceği duyuldu. 25 Nisan pazartesi günü sendika temsilcilerine yine sorduk “kapatılacak diyorlarmış, ne yapıyoruz?” diye.
Bir hareket, müspet bir telaş görmeyince 26 Nisan Salı günü bütün Ankara milletvekillerine durumu bildiren mektup yazdık (ek 6), velilere de aynı gün “kreş kapanıyor” bildirimleri gelmeye başladı. Birkaç veli ile birlikte her iki sendika temsilcisi ile konuştuk, veliler “sendikalarımız olarak görevinizi yapın” dediler.
Biz de önerdik: Çarşamba günü velileri bilgilendirmek üzere öğlen hastane bahçesinde toplanalım, sizler de avukatınızı çağırın dedik, tamam dediler. Çarşamba günü hastane bahçesinde 15-20 civarında gelenlerle toplandık, etkili sendika temsilcisinin kendisi, yetkilinin de avukatı gelmedi. Aynı gün bir gazeteden gelen muhabiri bilgilendirdik. Hastane bahçesinde ertesi gün (27 Nisan Perşembe) basın açıklaması yapalım diye önerdik, biz ve yetkili sendika temsilcisi birlikte karar aldık. Açıklamayı, hazırlıkları yetkili sendikanın yapmasının doğru ve uygun olacağını söyledik. Perşembe günü sabah yetkili sendika temsilcisi arayarak açıklamayı bizim yapmamızı istediğini söyledi. Apar topar önceki hazırlıklardan bir yazı karalayıp çoğalttık ve servisleri gezdik, bilgilendirdik.
28 Nisan Basın açıklaması
27 Nisan’da hastane bahçesinde yaptığımız bilgilendirme toplantısına gelen bir veliden “izinsiz gösteriye katılmak” mealinde bir gerekçeyle savunma istendiğini öğrendik. 28 Nisan basın açıklaması öncesinde de “idarenin marifetiyle” hastanemiz atmosferinde bir basınç artışı hissedildi!
Peki ne oldu?
Tahmin ettiğimiz gibi yetkili sendika da etkili sendika da sendikaların bir görevi olarak konuyu kamuoyuna mal etme çabasına yönelmediler, basın açıklamasına gelmediler. 20-25 hastane çalışanı ve izleyen bir o kadar hasta yakını ile yapıldı açıklama.
Unutmadan söyleyelim: Ankara Emniyetinin basın açıklamasına sivil-resmi üst düzeyde gösterdiği ilgi hepimizi gururlandırdı. Büyük bir huzur ve güven ortamı içerisinde hissettik kendimizi, onlar da kamera kayıtlarını yaparak açıklamamızı izlediler. Açıklama bitiminde emniyet amirinin belirttiğinden anladığımız yanlış değilse bomba araması bile yapılmış. Kreş konusunda hastane çalışanlarının yapacağı açıklamaya emniyetçe gösterilen ilgide idarenin katkısının da azımsanmayacak ölçüde olduğunu sanıyoruz.
Sonuçta hastane çalışanları bomba patlayabilir, bomba patlamazsa savunma istenebilir, o olmazsa çalışma yeri değişikliği çıkabilir diye “ezildiler”. Kısacası insanlar en doğal hakları, görüş ve düşüncelerini temsilcileri aracılığıyla ifade edilmesini izlemek konusunda bile endişe duyar haldeler. Ülkenin halinin ibretlik belgesi. Daha önce çocuklarını hastane kreşinde büyütmüş çalışanlar kreşin kapanmasıyla hiç ilgilenmeyecek kadar gönül gözlerini yitirmişler ya da bu konuyla ilgili bir çabaya bile yönelemeyecek kadar çekiniyorlar (neden?). Daha kötüsü bir anne, bir baba memnun olduğu kreşin kapanmamasının dile getirilmesini bile izleyemiyor. Kim bilir belki de kreşin kapanmasından memnun veliler, ya da kim bilir memnun olmasalar da “aman ne yapalım, kreş öldürüldü, ölenle ölünmüyor, ölmemesi için bir çaba daha harcamaya, gitmeye ne gerek var, biz önümüze bakalım, 12 Mayıs Hemşireler gününde kutlama yapar idaremiz/sendikalarımız, bize pasta börek verirler, unuturuz geçer, hem sendikalarımız da yılbaşında takvim, ara sıra eşantiyon, Ramazanda imsakiye veriyor, iftar düzenliyor, daha ne yapsınlar” diyor olabilirler. Olabilir, mümkündür, akla yatkın(!) ...
Şimdilik, sonuç yerine…
Birkaç (bilinen) çıkarımı bu vesileyle paylaşabiliriz:
1) Ülkede çocukların yararına, üzerine titreyen bir yaklaşım, anlayış yok, varsa da kağıt üzerinde.
2) Siz siz olun en az 3 çocuk vs laflarının gazına gelmeyin, sadece ve sadece kendi ekonomik gücünüze güveniyorsanız “girişin”.
3) Ülke “bölünmüş” durumda! Kreş kadar yerel ve “milli” bir meselede bile birlikte davranma çabası yok.
4) Sendikaların hastanemiz temsilcileri hak nedir, mücadelesi nasıl verilir konusunda en hafif deyimiyle “eğitime” muhtaç. Ancak elbette önce böyle bir niyet olması lazım.
5) Sendika üyelerinin sendikalarından (ve elbette kendilerinden) beklentileri ortak değil bireysel “çıkara” hapsolmuş, dolayısıyla sendikalar da buna uygunlar.
6) Bir otoritenin “yasak, suç” söylemi sorgulanmadan kabul edilebiliyor. Bu yönüyle 12 Eylül’e eş değer, hatta ötesine geçmiş bir dönemdeyiz, bu sayede yönlendirilebilir bir “topluluk” oluşmuş durumda.
7) İnsanlar vicdanlarıyla irtibatı dönemsel olarak askıya alabilme, “stand by” moduna geçirebilme ya da bir süreliğine kapatabilme özelliğini geliştirmişler.
Her şeye rağmen her yaştan ve her düzeyde çok duyarlı insanlar var ve bu umudu taşımak ve çoğaltmak için çok heyecan verici: Çünkü Sami Ulus’u ve bütün çocukları seviyoruz. (EB/HK)