“Artık ilaç kullanıyor. Devlet eliyle annesinden ayırdıkları çocuğuma olanlar oldu.”
Olur ya onca cümle arasından kaybolur diye, anneden daha çok çocuğa verilen zararı özetleyen bu cümleyi, buraya sabitleyeyim.
Başta, Anadolu Adliyesi 10. Aile Mahkemesi’ne, sosyal hizmetler uzmanlarına, Adalet Bakanlığı’na, Aile ve Çalışma Bakanlığı’na açık bir mektup gibi düşünebilirsiniz bu yazıyı.
Annenin psikolojisi bozuk değil!
Hatta ve hatta sadece bu birimlere değil, kadınların sesini duyan ve kimi zaman duymamakta ısrar eden tüm herkese, özellikle karar verici konumdaki kişilere.
Mesele şu, geçen Aralık ayında İstanbul Anadolu Adliyesi 10. Aile Mahkemesi, 3 ve 8 yaşındaki iki çocuğun velayetini gayrimenkul zengini mimar baba Afşin A.’ya verdi.
TIKLAYIN - Gayrimenkul patronu erkek, velayeti aldı nafaka da istiyor
Baba, daha önce 8 yaşındaki çocuğu velayeti anne Sinem’de olmasına rağmen kaçırmıştı. Yaklaşık 11 ay oldu, 11 aydır anne Sinem 8 yaşındaki çocuğunu göremiyor. Bireysel tek bir kişinin, Sinem'in sorunu gibi görünse de boşanma aşamasındaki binlerce kadının durumu benzer.
Erkeğin bitmeyen öfkesi
Sinem, bu sorunun medyaya yansımasını istemiyor. “Ya çocuklarım zarar görürse, ya mahkemeden daha da olumsuz karar çıkarsa” diye endişesi var. Bu nedenle de çok titiz her bir kelimeyi özenle seçerek anlatıyor acısını. Sadece birileri sesini duysun artık istiyor.
Sinem’in ve avukatların anlayamadığı adaletsiz durumu kamuoyu da anlayamadı ki geçen hafta yayınladığım haberin ardından onlarca soru geldi.
“Nasıl oluyor da 3 yaşındaki çocuk babaya veriliyordu da anneye verilmiyordu?” Anne, çocuklara işkence mi ediyordu? Psikolojik rahatsızlığı mı vardı? Anne uyuşturucu bir madde mi kullanıyordu?
Hepsine cevabım hayır. Hem de raporlarıyla hayır!
Velayetin babaya verilmesi kararında, annenin rolünü düşünmekten ziyade boşanan kadınlara erkeklerin uyguladığı bu yeni şiddet biçimini görmekte fayda var: “Sen benden boşanırsan çocuklarını da göremezsin”
Dosya işaretliymiş!
Avukatların bile anlayamadığı bu acayip ve adaletsiz “hukuki” kararı anlamak için o kadar çok çaba sarf ediyoruz ki hepsini anlatamayacağım.
Sadece şunu söyleyeyim, dosyayı takip eden bir arkadaşımız, İstanbul İl Sosyal Müdürlüğü’nden ilginç bir detay duyuyor. Bu bilgiye göre, “dosya işaretli dosyalardan”. “Bu ne anlama geliyor?” diye sorduğumuzda “Dosyadaki erkek tarafı, kabine mensubu birinin yakını gibi muamele görür” oluyor.
Bilgi çarpıcı ve şimdilik sadece bir iddia. Önemli bir iddia! Belki sadece bir iddia gibi görünen bu durum, bir anneyi iki çocuğundan ayıran acımasız bir kararın karanlık, gizli yüzü.
Bu kabine üyesinin kim olabileceğine dair Sinem’in güçlü bir tahmini var elbette. Ama kimseyi şüphe altında bırakmamak adına bunun yazılmamasını özellikle istiyor.
Sinem’in özellikle bu dosyadaki o “gizli ele” ve tüm kamuoyuna bir çağrısı mektubu var.
Herkes rahat uyusun, ben uyumuyorum!
Kim duyar duymaz bilmiyorum, ama özellikle Anadolu Adliyesi’ndeki aile mahkemelerinin duyması ve artık bu adaletsiz durumu düzeltmeleri adına paylaşıyorum:
Boşanma davası süresinde sistemli bir şekilde, asılsız ithamlarda bulunup mahkemeyi yönlendirmeye çalıştı.
Artık öyle bir noktaya geldi ve bu ithamların dozu öyle arttı ki dilekçelerini yazan avukatlarını baro ve savcılığa şikâyet ettim. Sosyal İnceleme Raporu (SİR) alınmasını talep eden mahkeme, öncesinde adliye bilirkişisinin raporunu biz itirazımızı daha sunmadan reddetti. Taraflı olduğu o kadar aşikârdı ki itiraz sunmamıza bile gerek kalmadı.
Daha da garip olan bunu yazan Muttalip K. dosyayı davalıya elden teslim edip imzalayıp emekliliğini verdi akabinde.
Daha sonra mahkeme bir SİR raporu düzenlenmesini istedi.
O esnada evim boşaltılmış, kullandığım araba otoparktan şoförü tarafından habersiz alınmış, çaresiz bırakılmış, iş yaptığım kişilerle ilişkimi kesmekle tehdit edilmiştim.
En önemlisi oğlum kaçırılıyordu ve bunların hepsini raportörlere anlatmama rağmen ve evin kapısından oğlunuzu getireceğiz size diye çıkmalarına rağmen…
O raportörler İçlem K. ve Gizem G. daha sonra 20 dakikalık görüşmemiz esnasında hazırladıkları raporda benim psikolojimin bozuk olduğunu yazarken ne hikmetse ayda 110.000 lira kazanacağıma ikna olmuşlar sonra zaten her biri davalının dilekçelerine malzeme olarak kullanıldı sanki davalının kurgusunu raporlarına aksetmiş gibi sanki o raporu davalının avukatı yazmış gibi.
Önce akli dengesi yerinde değil dediler onların her dediği gerçekmiş gibi mahkeme hükmetti git rapor al, git kanıtla. Hep bulandırdı, hep ispat etmeye çabaladım. Sonra akli dengesi yerinden değil ama para kazanıyor bana nafaka versin dediler.
Bu esnada sayısız suç işledi. Çocuk kaçırdı kimse demedi ki çocuk kaçırılıyor neden annesine teslim etmiyorsun !Bunun yerine baba muhteşem anne annelik yapamaz dediler ve bunu benimle görüşmeden yaptılar. Deliller sundum okul yazışmaları, öğretmeninin teşekkür mektuplarını.
Çocuğuma olanlar oldu
Avukatlarım sosyal hizmetleri uyardı dilekçeler var çocuk kaçırılıyor kurumunuza gelirse haber verme yükümlülüğünüz var diye sanki bunlar hiç belirtilmemiş gibi raporlar tutmaya devam ettiler.
Şikâyetlerimin üstü kapatıldı, soruşturmalar sümen altı. Olan bana oldu, bize oldu..Raporlarda yazdığı gibi sesi gittikçe azalan, cümleleri kısalan canım oğluma oldu.
Artık ilaç kullanıyor. Devlet eliyle annesinden ayırdıkları çocuğuma olanlar oldu.
Kararları verenler ,raporları yazanlar evlerinde belki çocukları yoksa yeğenleri yanlarında ama benim çocuklarım devletin karar almakta yetersiz hakimlerin elinde sadece bir kağıt parçası üzerinde yazan isim ve soy isim.
Işığını kaybeden gözleri, pasifize edilen iç dünyaları, solup giden çocukları.. çünkü tüm raportörler rahat.
3 yaşında çocuğun annesine bağı kalmamıştır yazan raportörler rahat.
O ilaçları o çocuğa yazanlar rahat.
Herkes rahat uyusun en çok bana anneliğimi eleştiren karar mekanizmaları.
Herkese iyi uykular. Ben uyanığım küçüklerim kalkar da anne diye ağlarlarsa yanlarında olamadığımdan.
(EMK)
Görsel: Sosyal medya