Toplumsal olaylara katılımları, öfkelerini buldukları taşları atarak ortaya koymaları dikkatleri çocukların üzerine çekti.
Sokaklara dökülen çocukların temel benzerliği aidiyetleri. Aslında daha 2006’da Kürt çocuklarını şiddetle, cezayla terbiye etmek için “Terörle” Mücadele Yasası (TMY) uluslararası mevzuatta yer alan temel haklardan arındırılarak çıkarıldı. TMY’nin kapsamında olan çocuklar Çocuk Hakları Sözleşmesinin (ÇHS) çekinceli olarak kabul edilmesine sebep olanlar. O çocuklar ki dillerini öğrenmeleri, kültürlerini yaşamaları Türkiye Cumhuriyetine yönelik bir tehdit olarak algılanıyor. Bu yüzden Türkiye ÇHS’nin 17, 29 ve 30. maddelerine çekince bırakarak kabul ediyor. Yani bu çocukları şartlı olarak, çekinceli bir şekilde; onları aidiyetlerinden, dillerinden, kültürlerinden soyutlayarak sahipleniyor.
Çocuklar neden sokakta?
Gönül ister ki geçen zaman yaşanan yanlışların anlaşılmasına ve tekrarlanmamasına imkan verecek zihinsel dönüşümlere imkan versin. Oysa yaşanan durum, aynı tonda tehditlerin ve “terbiye” etmeye dönük cezalandırıcı yaklaşımların bir icatmış gibi sahiplenilmesi sorunun nasıl kördüğüm haline getirildiğini ve ne derece bir körlükle, kayıtsızlıkla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.
Niye bu çocuklar sokakta ve taş atıyor? Bu çocuklar yıllardır süren savaşın mağduru olan, köyleri boşaltılan, başka yere göçertilen ve göçertildikleri yerlerde dışlanan, hor görülen aidiyetleri yok sayılan çocuklar değil mi? Kimisinin abisi, ablası, arkadaşı dağda, hapishanede değil mi?
Çocukları anlamak gerekiyor. Bugün çocukları şiddetin içine çeken gerçekleri, sebepleri doğru değerlendirmek ve bunun önüne geçmek için güvenlik tedbirleri, caydırma politikaları değil hizmet üretmek gerekiyor. Radikal Gazetesinin konuştuğu çocuklar şunu söylediler:
“Ablam şimdi hapiste. Onun kötü biri olduğunu düşünmüyorum. Neden hapiste olduğunu da anlamıyorum. Daha önce de taş attım. Bir defasında beni yakaladılar, çok dövdüler. Anama, bacıma küfrettiler. Ben onlara niye acıyayım”.
“Ağabeyim İstanbul’da üniversitede okuyordu. Dağa gitti. TC öldürdü onu. Şimdi ben bir tamircinin yanında çalışıyorum ama az para veriyorlar ve sürekli bağırıyorlar. Orada çalışmak istemiyorum ama babam işsiz. Adımı yazmayın, yoksa beni de abim gibi öldürürler”.
Sözün bittiği yer
Bu ülkeye kötülük yapanların en çok dillendirdikleri şey ülkenin menfaati. Ama nedense sadece görmek istediklerini görür, duymak istediklerini duyarlar. İşin gerçeği ve farklı boyutları çok umurlarında değil. Zaten kendi düşündüklerinin dışında düşünenleri düşman edasında görmek en büyük marifetlerinden.
Daha önce çocuk, kadın gözetmeden ne gerekiyorsa yapılsın diyerek güvenlik güçlerine istedikleri oranda şiddet kullanmalarını salık veren başbakan söylediklerinin işe yaradığını sezmiş olmalı ki bu sefer söylediklerini biraz daha hiddetlendirip "ya sev ya terk et" diyor. Eğer başbakan ya sever ya terk edersin diyorsa, eğer bir vali ya çocuklarınızı benim istediğim gibi yetiştirirsiniz yoksa yeşil kartlarınızı alırım, kömür vermem diyorsa, eğer hukuk bütün bu yapılanlara karşılık bomba atan Yasin Hayal’i terör suçuyla yargılamazken, ilkokul öğrencilerine taş attıkları için 23 yıl cezayı uygun görüyorsa denecek laf kalır mı?
BM çocuk hakları komitesi ve BM İnsan Hakları komitesinin kararlarına göre, “Hiçbir çocuk yasa dışı ya da keyfi biçimde özgürlüğünden yoksun bırakılmayacaktır. Bir çocuğun tutuklanması, alıkonulması veya hapsi yasa gereği olacak ve ancak en son başvurulacak bir önlem olarak düşünülüp uygun olabilecek en kısa süre ile sınırlı tutulacaktır”.
Kürt çocuklarına böylesi korkunç cezaların verilmesinin önünü açan, karara imza atan Yargıtay üyelerine verdikleri kararın ÇHS’yle ne kadar uyumlu olduğunu sormak işe yarar mı? Herhalde yaramaz. Eğer onlar işin hak boyutuna gereken önemi vermiş olsaydılar; taş atanların çocuk olduklarını düşünüp böylesi bir kararı almazlardı.
Nasıl bir yaklaşım söz konusu ki ulusal mevzuattan üstünlüğü anayasanın 90. maddesinde belirtilmiş uluslararası düzenleme olan ÇHS göz önünde bulundurulmaz. Buna gerek duyulmaz. Kürt çocuklarına yönelik ayrımcı bir yaklaşımın olduğunu iddia etmek haksızlık mı olur? Bu çocuklarla ilgili “yaptıkları eylemleri kavrama düzeyine sahipler” gibi sırf onları cezalandırmak için düzenlendiği şipşak hazırlanmasından belli olan bir Adli Tıp Raporu ne anlam ifade eder ki?
Adana’ya göç etmek zorunda kalan anne babalara akıl veriyor sayın vali. Onları çocuklarına sahip çıkmamakla suçluyor. Ne kadar yakışıksız bir tutum. Sayın vali bu çocuklara yönelik hizmet sunulmasının eksizliğine değinmiyor. Çocukların aidiyetlerinden dolayı bu hale getirildiğini anlamıyor. Türkiye’nin yıllardır çözemediği sorunun bir tezahürü olarak sokaklara çıkmış çocukların durumunu sadece kısır bir anlayışla anne, babaların çocuklarına sahip çıkmamasıyla değerlendiriyor.
Sorunun çözüleceği mekan olan mecliste Kürt vekiller göçertilen Kürtlerle aynı kaderi paylaşıyor. Nasıl ki onlar yadırganıyorsa, “terörist” diye damgalanıyorsa elleri sıkılmıyorsa, seçtikleri vekillere de aynı tutum reva görülüyor. Bir meclis düşünün ki sadece bugüne kadar gördüğü, alışık olduğu tarzda vekilleri sahiplensin diğerlerini dışlasın. DEP’lileri hatırlayın. Seçildikleri için yıllarca hapishanede yattılar. Milletin tercihine gösterilen saygı atılan nutuklarda kalıyor.
Türkiye’de şiddetin dozu gittikçe artıyor. Batıda Kürtçe dinlediği için gençler, çocuklar linç ediliyor. Polis alanlarda çocuklara şiddet uygulamaktan çekinmiyor. Kameraların önünde çocukların kolları kırılabiliyor, zırhlı araçla ezilebiliyor. Güvenlik görevlileri çoğu zaman bir kanuna göre görev yaptıklarını unutup kendilerini kurtuluş savaşında hissedip, marşlar, sloganlar eşliğinde saldırıyorlar eylemcilere. Şiddettin dozu silahlı çatışmalarda iyice belirginleşiyor. Silahlı çatışmanın amacı bellidir. Çatışan taraflar öldürmek için bütün “hünerlerini” sergiler. Peki ölümden öldürmekten ötesi ne? Nasıl birini öldürmek içindeki öfkeyi dindirmeye yetmez? Birini öldürdükten sonra kulaklarını kesmek, karnını deşmek, …. vahşet değil de nedir? Nasıl bir şiddet döngüsüyle karşı karşıya olduğumuzu anlamak ve çocukların bu ortamdan nasıl etkilendiklerini iyi değerlendirmek lazım. Bugün yaşananlara önlem alınmazsa ilerde olabilecekleri kestirmek iyice güçleşir.
Şiddet ve çocuklar
Şunu iyice anlamak gerekiyor. Şimdiden cezaevine sokulan, hor görülen, polisle, karakolla tanışan çocuklar daha fazla politikleşecektir. Ateşe körükle gidiliyor. Elinde erki bulunduranlar bu ülkenin bugününe ve geleceğine en büyük haksızlığı yapıyor.
Şiddetten çekinmemek ama haklara çekince koymak çözüm değil. Baskı ve ret etme çerçevesinde gelişen politikaların işe yaramadığını anlamak için nasıl bir mucize gerekli? Kaç kuşak bu politikalarla büyüyüp istenen kıvama gelmedi. O halde insanları aidiyetlerinden, dillerinden soyutlayan politikalarda ısrara ne gerek var?
Hak temelli yaklaşıma önem verilmeli ve çocuklar için ayrımcılığa gitmeden ve çekincesiz bir şekilde ÇHS’de tanınan haklara göre uygulamalara hayat verilmeli. Eğer Kürt çocukları sadece taş attıklarında, asilik ettiklerinde hatırlanacaksa o zaman böylesi manzaralarla daha sık karşılaşırız. Öfkenin, cezanın, tehdidin bu derde devası yok. O yüzden cezalandırmak yerine anlamak, en temel hak olan dil, kültür haklarına saygı duymak gerekiyor. Bir anlamda herkes, kendi için istediğini onlardan esirgememeli. Hak birileri için var, olabilir; birileri için yok, olamaz demek haksızlık değil mi?(SA/EÜ)