Bu aralar en büyük korkumun başlığı: Çocuk ve din. Endişeli modern, ateist, laik vs olmadan sıfatsızca korkuyorum.
O yüzden bugün Eyüp Müftülüğü'nde "Çocuk ve Din" konulu bir seminer olacağını duyar duymaz gittim.
Bluzumu çekiştirdim, rujumu sildim. Rahatsızlık vermeden ne düşündüklerini, çocuklarını nasıl büyütmeyi istediklerini, nasıl çalıştıklarını öğrenmek istiyordum.
Biraz erken gittim. Müftülüğün büyük konferans salonunda ortaokul öğrencilerinin bir yarışması vardı. Dinle ilgili şarkılar, şiirler yazmışlardı. Sahnede onları söylüyorlardı. Bir süre onları izledikten sonra aşağıdaki küçük salona indim.
İlişkilerden, depresyon tedavisine
"Çocuk ve Din Eğitim Semineri" yazan kapıdan girdim. Yalnızca kadınlara açık olduğunu belirtmek için birkaç yerde "hanımların semineri" de yazıyordu.
Konuşmacı çarşaflı, dinleyiciler başörtülü ve türbanlıydı.
İçeri girdiğimde konuşmacı gülümseyerek "Merhaba, çocuğunuz var mı?" diye sordu. "Hayır" dedim. "Evli misiniz?" Yine hayır. "En doğru zamanda gelmişsiniz" dedi. "Ne kadar erken bilinçlenirseniz o kadar az hata yaparsınız."
Daha sonra başörtüm olmadığından dolayı kendimi dışlanmış hissetmemem için özel çaba gösterdiler. Nur yüzümden ve güzel ahlakımın yansımalarından söz ettiler. Dinin örtünmekle gelmeyeceğini, nice örtünenlerin dini gereklilikleri yerine getirmediğini ama birçok başı açık kadının dini anlamda çok daha takdir edilesi olduğunu belirttiler. Bu esnada beni dışlayanın aslında ben olduğum hissine kapıldım.
Konuşmacı Ayşe Nilgün Ormancı, İlahiyat Fakültesi'ni bitirmeden ayrılmış. Kuran kursu hocası. 43 yaşında, beş çocuğu var. En büyüğü 22 en küçüğü 3 yaşında. Akıllı, kendi davasında bilinçli, çalışkan ve yorulmayan birine benziyor.
"Kadından topluma eğitim" adını verdikleri grupla iki haftada bir kadınlara eğitim seminerleri düzenliyorlar. Konular çok çeşitli: Kadın erkek ilişkileri, depresyon öncesi tedavi yöntemleri, çocuğa okumayı sevdirmek, kadının kendi gelişimi gibi konu başlıkları var. Her konunun o konuda yaptıklarıyla öne çıkan bir kadın konuşmacısı var.
Eyüp yakınlarında oturan kadınlar dışında uzaktan, başka yerlerdeki kurslardan gelenler de var.
Ormancı sevecen ancak disiplinli biri, geç gelenlere toleranslı değil. "Hava muhalefeti geç gelmek ya da gelmemek konusunda bir bahane değildir. Çalışma hayatında olsaydınız 'bugün yağmur yağıyor o yüzden gelmeyeceğim' diyebilir miydiniz?" diye sordu mesela.
Daha sonra "Bismillah" diyerek derse başladık.
Kısa bir girişten sonra "dersi interaktif bir şekilde yapacağız. Din nedir ve hayatın neresindedir? sorusunu beraber cevaplayacağız" dedi. Ve bana baktı.
Başımı öne eğip, hızla not almaya başladım. Çeşitli cevaplar geldi. Sonuçta din, iman, ibadet, Allah sevgisi, peygamber aşkı, güzel ahlakın bir birleşimiydi ve merkezdeydi.
"Kuran kursunda hayattan bihaber büyüyorlar"
Ormancı, medreselerin kapatılmasının ve din eğitiminin okullardan çıkarılmasının yanlışlığına değindi. "Bu iki taraf için de kötü. Normal liselerde Allah yok ama Kuran kurslarında dünyevi ilimden, yaşamdan bir iz yok. Hayattan bihaber büyüyorlar. Önemli olan bu ikisinin tekrar birleştirilmesini sağlamak. Dünyevi olanla dini ayıramayız. Bunlar bir bütündür. Kim diğerini dışlarsa eksik kalır."
"Okullardan eğitim için çağırıyorlar ancak çarşaflı olduğum için sorun çıkıyor. Aslında müdürün de, velinin de talebi aynı ancak sistem hala bireylerden daha etkin, bir gazeteci gelip bir kare fotoğraf çekerse ne yaparız endişesi var. "
Ormancı, okuldaki eğitim konusunda şikâyetler olsa da asıl önemli olan eğitimi ailenin verdiğini, bu eğitimin kişiliği doğrudan etkilediğini dolayısıyla okullardaki mevcut durumun çok büyük bir sorun olmadığını söyledi.
"Kişilik, tek kişilik bir çadırdır"
"Kişilik bizim olaylar karşısında içine girdiğimiz tek kişilik bir çadırdır. Genlerin getirdiği mecburiyetleri kapsayan karakterin değişebilir, etkilenebilir kısmı yüzde 40'dır. Biz çocuklarımızla ilgili düzenleyebileceğimiz yüzde 40 üzerine yoğunlaşacağız."
Ormancı, kulağıma küpe olarak eklediğim bir laf etti: "Ne yaptığınız o kadar bağırır ki ne söylediğiniz duyulmaz."
"Çocuk size böyle bakar, ne söylediğinizi duymaz ama davranışlarınızı alır. O yüzden disiplinli, mutlu, barışık bir çocuk yetiştirmenizin en büyük koşulu sizin böyle olmanızdır."
"Sevgi varsa ama disiplin yoksa ya da özgürlük varsa ama disiplin yoksa bu zarar getirir. Sınırlar insan içindir ve gereklidir. Otomobil kullanırken kaza yapmamak, nasıl süreceğini bilmek için yoldaki çizgilere ne kadar ihtiyacınız varsa, siz de o çizgileri çocuğunuza çizmekle yükümlüsünüz. Fazla sıkmadan, bastırmadan ve asla dayatmadan ama ne yapacağını bilemeyeceği kadar da geniş tutmadan."
"Tüm sorumluluk kadının üzerinde"
Ormancı, benim her zaman "hem doğuyuz, hem batıyız" diye tanımladığımı, "ne doğuyuz, ne batıyız" diye tanımladı.
"Şu an içinde bulunduğumuz kadınlık durumu, dünyanın neredeyse en zor kadın olma hali. Aslında İslam, eğitimi anneden değil babadan sorar. Çocuğun eğitimiyle ilgilenmesi gereken babadır. Ancak biraz kültürel olarak, biraz alışkanlıktan biz erkeklerin üzerinden tüm sorumluluklarını alıyoruz."
"Bu çok yanlış. Arap erkekleri çocuklarına bakar, Malezya'da kadın yemek yapmaz erkek yemeği getirir. Avrupa'da onların hayat koşulları içinde görevler dağılmıştır. Ama Türkiye'de her alandaki sorumluluk kadının üzerindedir. Bunu bu hale getiren biziz, şimdi düzeltecek olan da biziz; sorumluluklarını almayı öğrenmiş erkekleri biz yetiştireceğiz. Buna erkek çocuklarımızdan başlayacağız."
"Bir tek çocuklar yarını düşünmez"
Ormancı, oğlunun yaramazlığından şikâyet eden bir kadına "Yaramazlığın adını siz koyuyorsunuz" dedi.
"Çocuk yaramazlık yapmaz, çocuk işini yapar. İşi çocuk olmaktır, onun işini yaramazlık olarak siz tanımlarsınız. Çocuk yarını düşünmez. 'Anı yaşa' diye bir slogan çıktı ya son yıllarda, bunu yapabilecek olan yalnızca çocuklardır. Onlar da bırakın yaşasınlar."
Çocuğu yaramaz olan kadın, onu uslandırmak için "Sağında solunda melekler var. Solundaki sen yaramazlık yaptıkça günahlarını yazıyor" demiş. Çocuk bir süre sonra sol omuzu düşük dolaşmaya başlamış. Ne olduğunu sorduğunda, "Çok ağırlaştı, biraz silmesi için ne yapabilirim?" diye cevap vermiş.
Bunu duyan Ormancı kızdı ve "Çocuklara, cehennemden 12 yaşında soyutlama yetenekleri oluşmadan önce bahsedilmemeli" dedi. "Korku, sevdiğini kaybetmekten dolayı duyacağın endişe olmalıdır. O yüzden önce sevgi oluşmalıdır. Önce korktuğun hiçbir şeyi sonra sevmezsin o yalnızca mecburiyet olur."
Konuşma devam ederken, çıkmak için izin istedim çünkü göreceğimi görmüştüm. Ne kadar canla başla ve inanarak çalıştıklarını, inanarak dinlediklerini ve inanarak uygulayacaklarını...
"Kutlu doğum haftası etkinlikleri sebebiyle 30 Nisan'a kadar seminer yok. 30 Nisan'da sizi tekrar aramızda görmeyi çok isteriz" dediler. Teşekkür ettim. Ormancı, "çocuk ve din" konulu korkumu biraz hafifletti. Önyargılar engellendiğinde ortak bir alan yaratmanın mümkün olduğunu hatırlattı. (IC)