*Resim: Amihan Limbona, 11 yaş, Filipinler
bianet’te dün çıkan yazımda çocukların anne karnında geçirdikleri dönem ile doğum sonrası iki yaş sonuna kadar uzanan dönemi kapsayan ilk bin günlerinin sağlıklı bir büyüme ve gelişme için taşıdığı kritik önemden söz etmiştim.
Ülkemizde son bir yıl içinde gıda fiyatlarında 2-4 katı aralığında bir artış oldu. Yıllardır uygulanan yıkıcı politikalar ciddi bir gıda krizine yol açtı.
Gıda enflasyonu hız kesecek gibi de görünmüyor. Bu durum işsiz, yeterli gelirden yoksun ve güvencesiz kesimlerde sağlıksız-yetersiz beslenmeye bağlı sorunları büyütecektir.
Gıda fiyatlarındaki anormal artış en çok çocukları olumsuz etkiliyor. Doğum öncesi ve doğum sonrası ilk beş yaşta sağlıklı bir beslenme çok kritik önem taşıyor. Bu dönem, çocukların fiziksel ve zihinsel gelişimlerinin en hızlı olduğu dönem.
Beslenme sorunu yaşayan, ihtiyaç içindeki ailelerin belirlenmesi ve acilen destek sağlanması gerekiyor. Bu konuda sorumluluk alabilecek tüm kurumlara büyük bir görev düşüyor.
Ancak bununla yetinmemek birer yurttaş olarak bir araya gelmek ve bir dayanışma hareketi başlatmak gerektiğine de inanıyorum. Özellikle de sağlıklı beslenme desteğinden yoksun okul öncesi dönemdeki çocuklara ulaşmanın bir yolunu bulmalıyız. Kreş ve anaokulları dâhil olmak üzere okul çağındaki çocuklara ise günde ücretsiz bir öğün sağlamak gerekiyor.
Bu konu uzun yıllardır tartışılıyor. Ancak Sağlık Bakanlığı’nın 2020 yılında hayata geçirmeyi planladığı okullarda ücretsiz beslenme programında en küçük bir gelişme sağlanamadı.
Çocukların sağlıklı beslenmesi bir masraf kalemi olarak görülmemeli. Bu mutlaka çözülmesi gereken, öncelikli bir kamusal mesele olarak görülmeli.
Bu meseleyi sadece bir hak ve eşitlik mücadelesi bağlamında da ele almamalı. Elbette böyle bir bağlam gereklidir; ama işin aslına bakılırsa meselenin bağlamı çok daha geniş.
Sağlıklı beslenme hakkının karşılanması, bireysel sağlığa ve toplumsal eşitliğe katkı sağlar. Ancak buna ek olarak, büyük bir toplumsal faydaya da yol açar.
Erken çocukluk döneminde yapılacak destekleyici müdahalelerin çocuk sağlığını ve refahı üzerindeki olumlu etkilerinin ileri yaşları da kapsadığı, yetişkin sağlığını ve refahını iyileştirmede de etkili olduğu çok sayıda çalışmada vurgulanmıştır. Dolayısıyla çocukluk çağında aile, okul ve çevresel ortamlarda çocuk sağlığını korumaya, çocukların sağlıklı beslenmesini sağlamaya yönelik çalışmaların sosyal yararı çok büyüktür.
Yaşamın doğum öncesini de kapsayan ilk yıllarında yürürlüğe koyulacak kamusal destek programlarının (örneğin okullarda sağlıklı beslenme, sportif becerileri ve sosyal iletişimi arttırmaya yönelik destekleyici programların) zaman içinde açığa çıkacak sosyal faydasının yaşamın ileri dönemlerine yapılacak desteklere kıyasla daha fazla olduğu düşünülmektedir.
Heckman Eğrisi
Ekonomist James Heckman, sosyal faydaya yönelik en yüksek ekonomik getiri oranının çocuklara yapılan en erken yatırımlardan geldiğini ifade eder. Aşağıdaki görselde de görülebilecek Heckman Eğrisi toplumun çocukların gelişimine ayıracağı kaynaklar bahsinde çok geç kalmaması gerektiğine dair çarpıcı bir anlayış sağlar. Özellikle dezavantajlı ya da yoksul çocuklara sağlanacak desteğin yaratacağı toplumsal-ekonomik faydaların çok büyük olacağına dikkat çeker.
Heckman’ın görüşlerinin tamamen kabul görmediğini, karşı görüşlerin de olduğunu, örneğin açığa çıkan toplumsal faydanın hangi faktörlerden kaynaklandığına yönelik tartışmalar olduğunu da belirtmeliyim. Ancak yaşamın erken dönemlerinde çocuk sağlığını geliştirmeye yönelik her türlü kamusal programın büyük bir toplumsal fayda sağladığı genel olarak kabul gören, sağduyulu bir düşüncedir. Dün (24 Ekim Pazartesi) bianet’te yer alan yazımda da belirttiğim gibi özellikle de yaşamın ilk bin gününde yapılacak destekler çok önem taşıyor.
Bunlara ek olarak, çocuklarımızın sağlığı ve esenliğini sağlamaya yönelik programların hamile kadınlara, bebekler ve küçük çocukların ailelerine yönelik olmasının da büyük bir önemi var. Bunlar, sağlıklı bir çocukluk ortamı ve destekleyici ebeveynlik için temel oluşturmaya yardımcı olur.
Mevcut yıkıcı siyasal ahvalde bu söylediklerimin epeyce lüks kaçtığı düşünülebilir. Ancak bu tartışmayı bıkmadan, usanmadan sürdürmek ve kamuoyunun gündemine sokmak gerekiyor.
Çocukları dikkate almayan kamusal politikaların ufkunun çok dar olduğunu, toplumsal hayatımızı tehdit eden asıl “beka” meselelerinin çocuk sağlığı ile ilgili olduğunu söylemekle yetineceğim. Çocuk sağlığı meselesinin iklim krizi, toksik kimyasal madde kirliliği ve gıda güvenliği ile de çok yakından ilişkisi var ve bu konulara da önümüzdeki günlerde değinerek söylediklerime açıklık getireceğim.
Bu tip konularda mesele bütçe tartışmalarına takılıyor. Ona da değinmek gerekli.
Maliyet ya da bütçe meselesinde uzun dönemli faydaya odaklanmak gerekiyor. Dünya Bankası tarafından yayınlanan bir çalışmada, erken çocukluk dönemi programlarına yatırılan her bir liranın zaman içinde 6 lira ila 17 lira arasında bir getiri sağladığı belirtiliyor.
Çocukların sağlığı ile ilgili meseleleri bir siyasal tercihten ziyade zorunluluk, bütçe imkânlarından ziyade toplumsal fayda üzerinden tartışmak gerekiyor. Bir gıda krizi içinde olduğumuzu, toplumun geniş kesimlerinin sağlıklı beslenme açısından ciddi sorunlar yaşadığını ve bu sorunun daha da derinleşeceğini unutmayalım.
Ne Yapmalı?
Yapılabilecek en hızlı şeylerden biri okul çağındaki çocuklara ücretsiz sağlıklı beslenme desteği sağlamak. Bunu sağlamaya yönelik bir programın çeşitli faktörleri dikkate alması gerektiği çok açık. Önemli bulduğum bazı noktalara kısaca değinmek istiyorum:
- Okullarda ücretsiz bir öğün sağlamaya yönelik bir program acilen uygulamaya konulmalı.
- Türkiye’de 18 yaş altı yaklaşık 24 milyon çocuk var ama çocuklar kamusal politikaların bir öznesi değil. Öncelikle çocuk sağlığı ve beslenmesine yönelik kamusal tartışmaları büyütmek gerekiyor.
- Okullarda çift devre eğitime son verilmeli.
- İlk ders saatinde beslenme yapılmalı.
- Beden eğitimi dersi her gün olmalı. Fiziksel aktivitenin öğretimden beklenen yararları güçlendirici bir etki yaptığı, fiziksel olarak aktif çocukların öğretim çalışmalarına daha istekli bir şekilde katıldıkları uzun zamandır dile getirilen bir gerçek. Fiziksel aktiviteyi teşvik etmek çocukluk çağı obezitesi sorununun çözümü için de önerilen yöntemlerden biri.
- Okul kantinleri kapatılarak okul mutfaklarına dönüştürülmeli. Kantinler mevcut işleyişle çocukluk çağı obezitesi sorununa katkı yapan bir işleve sahip.
- Fiziki imkânı yeterli olan okullarda yemekhaneler yeniden işler kılınmalı. Fiziki imkânları yetersiz olan okullarda ise Milli Eğitim İl ve İlçe Müdürlüklerine bağlı yemekhaneler oluşturulmalı ve bu merkezi yemekhaneler vasıtasıyla okullara beslenme desteği sunulmalı.
- İlköğretim, ortaöğretim ve lise müfredatında sağlıklı beslenme, ekoloji ve gıda güvenliği dersleri yer almalı.
- Okullarda ebeveynlere yönelik sağlıklı beslenme ve gıda güvenliği eğitimleri verilmeli.
- Çocukların sağlıklı büyüme ve gelişimleri aile sağlığı merkezleri ile okul idaresinin koordinasyonunda takip edilmeli.
Bunlar ilk anda akla gelen genel öneriler. Çocuk sağlığını korumaya ve desteklemeye yönelik bir bakış açısının iklim krizi, toksik kimyasal madde kirliliği, sağlık ve gıda güvenliği ile ilgili tartışmalarının da odak noktasında yer alması gerektiğini düşünüyorum.
Yarın bianet’te çıkacak yazımda iklim krizi, çocuk sağlığı ve beslenme arasındaki ilişkilere değineceğim.
(BŞ/EMK)