Ülkemizde son bir yıl içinde çeşitli mal ve hizmetlerin fiyatında en az iki ila üç katı artışlar oldu.
Gıda fiyatlarındaki artışlar ise 2-4 katı aralığında seyrediyor. Bu artış sağlıklı beslenme açısından çok ciddi sorunlar doğuracak. Özellikle de çocuklar büyük bir risk altında. Hızla bir kamusal beslenme desteği programı oluşturmak gerekiyor.
Bu yazı dizisinde çocuklarda sağlıklı beslenmeyi sağlamaya yönelik bir toplumsal programın oluşturulmasının gereğini ve önemini göstermeye çalışacağım.
Bu ilk yazıda, öncelikle yaşamın ilk bin gününde sağlıklı beslenmenin neden bir kamusal politika olarak ele alınması gerektiğine değineceğim.
Nörobilim, biyoloji ve erken çocukluk gelişimi alanlarındaki son araştırmalar, bir kadının hamileliği ile çocuğun ikinci doğum günü arasındaki 1000 gün içinde beslenmenin, sosyal ilişkilerin ve çevresel ortamların (çocukların bedenini çepeçevre saran her şey) bir çocuğun geleceği ya da ileri yaşlarındaki sağlığı üzerinde çok büyük bir önem taşıdığını gösteriyor.
Bu ifadeyi netleştirmek için bir kez daha vurgulamak istiyorum: Çocuklarda anne karnındaki dönem de dâhil olmak üzere hayatın ilk bin gününde sağlıklı bir çevresel ortamda yaşamak ve sağlıklı beslenmek hayatın başka hiçbir döneminde olmadığı kadar büyük bir önem taşıyor.
Esasen bu az ya da çok hepimizin bildiği bir şeydi. Ancak ne kadar önemli ve belirleyici olduğu giderek daha fazla kesinlik kazanıyor.
Anne karnındaki dönem ile bebeklik ve erken çocukluk döneminde içinde olduğumuz şartlar hayatımızın bütününe damga vuruyor.
Bu dönem hayatımızın daha sonraki dönemlerinde açığa çıkabilecek çeşitli sağlık sorunlarının yanı sıra, nörolojik ve bilişsel gelişimimizi de büyük ölçüde şekillendiriyor. Örneğin bu dönemde yetersiz beslenmenin bir çocuğun beyin gelişimi üzerindeki etkileri çok derin ve kalıcı olabiliyor. Bu nedenle, çocukların ilk 1000 gününde büyüme ve gelişme için ihtiyaç duydukları beslenme desteğini sağlamak, özellikle de bu destekten yoksun olan toplumsal kesimler için çok önemli.
Bu konuda neler yapılması gerektiğini tartışmak gerekiyor.
Hayatın ilk bin günü neden önemli?
Çocukların sağlıklı büyümesi ve gelişmesi için iki yaşından sonraki yıllar da önemli şüphesiz, ancak ilk bin gün son derece önemli. Bu dönemde içinde olduğumuz şartların, yaşadığımız deneyimlerin beyin gelişimi üzerinde büyük bir etkisi var.
Hayatın ilk bin günü, çocuk sağlığını koruyucu yaklaşımların, sağlıklı beslenme ile ilgili tartışmaların, gıda güvenliği, çevre sağlığı ve eğitim politikaları başta olmak üzere tüm kamusal politikaların odak noktasında yer almalı.
Peki neden?
Bu soruya çeşitli yayınlardan (bazılarından geniş özet yaparak) derlediğim bilgileri aktararak yanıt vermeye çalışacağım: (Link1, Link2, Link3, Link4, Link5, Link6, Link7, Link8, Link9, Link10)
- Hem annenin hem de babanın hamilelik döneminden önceki yaşı, sağlığı ve esenliği embriyonun bütünlüğünü en başından itibaren etkiler.
- Yaşamın ilk yıllarında, bir çocuğun beyni, beslenmeden elde edilen tüm enerjinin %50-75'ini tüketir. İhtiyaç duyduğu besin öğelerini alamayan ya da yetersiz beslenen bir çocuk, fiziksel ve bilişsel açıdan gerileme riski altındadır.
- Dezavantaj, nesiller boyunca hücresel düzeyde aktarılabilir. Biyolojimiz stres, yoksulluk-yoksunluk ve diğer uzun süreli olumsuz deneyimlere yanıt olarak değişir. Bu değişiklikler ebeveynleri, büyükanne ve büyükbabaları vasıtasıyla çocuklara geçebilir.
- İlk 1000 gün boyunca biyolojik ve gelişimsel işleyişi etkilediği bilinen faktörlerin zaman aralığı dikkate değer ölçüde geniştir. Ebeveynlerden ve büyükanne ve büyükbabalardan gelen genetik ve epigenetik aktarımlar dâhil olmak üzere bazıları hamilelik öncesi döneme uzanır; bazıları iseannenin stresi ve beslenmesi dâhil olmak üzere hamilelik döneminde; şiddet, ihmal, istismar ve taciz gibi bazıları ise bebeklik döneminde ve sonrasında ortaya çıkar. (Genetik ve epigenetik hakkında bilgi için: Link)
- Risk faktörlerinin nesiller arası geçişi, bazı çocukların onları hastalık ve diğer gelişim sorunları açısından daha büyük riske sokan genomik olmayan değişiklikleri miras aldığı anlamına gelebilir. (Genomik kavramı hakkında bilgi için: Link)
- İlk 1000 gün boyunca, gelişmekte olan fetüsün (ana rahmindeki henüz doğmamış yavru) ve bebeğin en uyumlu oldukları, ancak aynı zamanda en savunmasız oldukları dönemdir. Döllenme sonrası, fetüs, nasıl bir dünyaya doğacağını 'tahmin etmek' için annenin fiziksel ve zihinsel durumunun sağladığı ipuçlarını kullanarak ve vücut yapılarını buna göre değiştirerek, çevredeki değişikliklere aktif olarak yanıt verir, uyarlar ya da adapte olur. Bu güçlü kapasite iki ucu keskin bir kılıçtır; olumsuz deneyimlere uyum sağlamak kısa vadede yardımcı olabilir, ancak uzun vadede olumsuz etkileri olabilir.
- İlk 1000 gün içinde yapılan değişiklikler veya uyarlamalar ömür boyu etkili olabilir. Koroner kalp hastalığı, felç, diyabet ve kanser gibi yetişkin rahatsızlıkları, artık ilk 1000 günden önce veya bu gün sırasında ortaya çıkan metabolik yolaklar ya da süreçlerle ilişkilendiriliyor.
- Akıl, beyin ve beden bütünleşik bir sistem olarak işlev görür ve bir bedensel sistemde olan diğerlerini bir ölçüde etkiler. İnsan beyni ve vücut sistemlerimiz (bağışıklık, gastrointestinal ve kardiyovasküler sistemler dahil) ayrı sistemler olarak değil bütüncül bir sistem olarak çalışır. Bu, ilk bin günde olanların, yaşanan deneyimlerin tüm vücudu etkilediği ve yaşam boyunca potansiyel olarak derin sonuçları olduğu anlamına gelir.
- Çocuklar kendilerini güvende, sakin veya korunmuş hissetmediğinde, çocuğun beyni, gelecekteki öğrenme ve büyüme için gerekli olanlardan önce, hayatta kalmayla ilişkili nöronal yollar geliştirmeye önem verir.
- Sevgi dolu bakıcılara ek olarak, çocukların güvenli topluluklara, güvenli barınmaya, yeşil park alanlarına, toksik maddelerden arınmış ortamlara ve uygun fiyatlı, besleyici gıdalara erişime ihtiyaçları vardır. Bu ihtiyaçların çoğu bireysel ailelerin kontrolü dışındadır. Bu, çocukların ancak aileleri içinde yaşadıkları toplum onlara izin verdiği ölçüde gelişebilecekleri anlamına gelir.
- İlk bin gün içinde meydana gelen tüm değişiklikler kalıcı değildir. Ancak çocuklar büyüdükçe, değişme yetenekleri ve ilk bin gündeki olumsuz deneyimleri ve ortamları telafi etmek için değişim sağlamak daha zor hale gelir.
- Olumsuz ortamlara ve deneyimlere erken maruz kalan çocukların, bu tür deneyimlere maruz kalmaya devam etmesi muhtemeldir ve bu durum birikimsel bir etkiye sahiptir. Bu şekilde, ilk 1000 günde hayata kötü bir başlangıç, daha önceki nörolojik ve biyolojik adaptasyonları pekiştiren bir dizi olayın başlangıcı olabilir.
- Anahtar soru, bu biyolojik ve nörolojik değişikliklerin ne kadar kalıcı veya başka türlü olduğu ile ilgilidir. Henüz tam hikâyeye sahip olmasak da, bazı değişikliklerin çevredeki değişiklikler yoluyla kısmen veya büyük ölçüde tersine çevrilebileceğini, diğerlerinin ise kalıcı etkiler bırakabileceğini anlamaya başlıyoruz. Bazı değişikliklerin ise "uyuyan" etkileri var ve bunlar ancak tetikleyici deneyimden on yıllar sonra saptanabiliyor.
- Deneyimlerin biyolojik ve nörolojik gelişimi şekillendirdiği temel mekanizmalar hakkında yeni bilgiler ortaya çıkıyor; hücresel düzeyde (telomerler), biyolojik düzeyde (epigenetik süreçler), nörolojik düzeyde (sinaptik büyüme ve budama) ve mikrobiyom (vücudumuzda bulunan mikrobiyal ekosistem) düzeyindeki değişiklikler dâhil. Ancak henüz bu mekanizmalara doğrudan nasıl müdahale edeceğimizi bilmiyoruz.
- Tartışmasız olan, erken olumsuz adaptasyonları veya kalıtımları tersine çevirmenin ilk 1000 günden sonra giderek daha zor hale gelmesi. Değişiklik yapmak için hiçbir zaman geç olmamakla birlikte, sağlıklı bir büyüme ve gelişim sağlamak için sahip olduğumuz ilk ve en iyi fırsat ilk 1000 gündür.
- Gelişim döllenme ile başlıyor. Bilimsel kanıtlar, çocukluğun bu en erken safhasının yalnızca risk faktörlerine karşı özel bir duyarlılık dönemi olmadığını, aynı zamanda erken müdahalelerin faydalarının arttığı ve riskin olumsuz etkilerinin azaltılabileceği kritik bir dönem olduğunu gösteriyor.
- Erken embriyonik gelişimi, organların oluşumunu ve nöral gelişimi etkilediği için hamilelik sırasında dengeli ve yeterli beslenme kritik öneme sahip. Karotenoidler (lutein + zeaksantin), kolin, folat, iyot, demir, çinko, omega-3 yağ asitleri ve D vitamini gibi besin öğeleri fetüsün sağlıklı gelişiminde çok önemli rol oynuyor.
- Hayatın ilk iki yılında beslenme, beyin ve sinir sisteminin gelişmesinde etkili olan en önemli çevresel faktör olarak kabul ediliyor.
- Dünya Sağlık Örgütü, çocukluk çağı obezitesi sorununu en önemli halk sağlığı sorunlarından biri olarak niteliyor. Hayatın ilk 1000 günü çocukluk çağı obezitesi sorununun önlenmesine katkıda bulunmak için eşsiz bir fırsat sunuyor.
- Son yıllarda hayatta kalma, beslenme ve eğitimdeki çarpıcı gelişmelere rağmen, bugünün çocukları belirsiz bir gelecekle karşı karşıya. İklim değişikliği, kimyasal kirlilik, ekolojik bozulma, yoksulluk, göç eden nüfuslar, çatışmalar, yaygın eşitsizlikler ve yağmacı ticari uygulamalar her ülkede çocukların sağlığını ve geleceğini tehdit ediyor.
Öznesi belirsiz sağlık politikaları
Ekonomik, teknolojik ve sağlıkla ilgili gelişmelerin çeşitli yararlı etkileri olmakla birlikte küresel ölçekte seyreden toksik madde kirliliği, iklim değişikliği, biyolojik çeşitlilik kaybı gibi ciddi sorunlara da yol açtı. Bunlara ek olarak, sömürü, çatışma, savaş gibi etkileri belirli bir coğrafya ile sınırlı kalmayan kadim sorunlar da var…
Bu sorunların, bireysel ölçekte baktığımızda sağlığın ve refahın korunmasında önemli bir rol oynayan vücut mikrobiyomlarımızın bileşimindeki değişikliklerden başlayıp, sosyal adaletsizliklerin ve eşitsizliklerin daha da derinleşmesine kadar uzanan geniş ölçekli etkileri olduğu söylenebilir.
Hızla değişen sosyal, çevresel ve ekolojik bağlamdan kaynaklanan karmaşık sorunları yeni bir bakış açısıyla ele almamız gerektiğini düşünüyorum.
Bu sorunlar mevcut siyaset yapma tarzı, geleneksel gıda ve sağlık politikaları ya da öznesi belirsiz hizmet odaklı yaklaşımlarla çözülemez.
Çözüme yönelik çalışmalarda, siyasal programlarda, kamusal hedeflerde çocukları bir numaralı politik özne olarak gören, tartışmalara dâhil eden, kamusal politikaların odak noktasına koyan yeni bir bakış açısına çok büyük bir ihtiyaç var.
Esasen sağlıklı bir nesilden, toplumun devamlılığından ya da yeryüzündeki hayatın geleceğinden söz ediyorsak, çocukları kamusal politikalara dâhil etmemiz bir süre sonra bir tercih olmaktan çıkıp bir zorunluluk haline dönüşecek. İş ki geç kalmayalım…
Yarın ve daha sonraki gün çıkacak yazılarla bu meseleyi başka açılardan tartışmaya devam edeceğim.
(BŞ/EMK)