Ali ile bir uçak yolculuğunda tanıştım. Yanımda oturuyordu. Ayağı alçıda olduğu için konuşmaya başlamak kolay oldu.
Ama Ali zaten yaşıtı çocukların çoğu gibi konuşmaya, çocuksu bir dürüstlükle kendini anlatmaya, görüşlerini gizlememeye hazırdı. Onunla epey sohbet ettik.
Ali konuşurken çok rahattı. Kendinden emindi. Konuşmaktan, sesini çıkarmaktan çekinmek zorunda bırakılmış çocuklardan değildi. Müzik dinlerken sesi yüksek tuttuğunu, sert müzik sevdiğini, biraz da övünerek söyledi. Rahatsız olursam onu uyarmamı rica etti.
Ali'nin sevdiği tatlı, "penne cotta"
Okulundan ve onun ilgi duyduğu başka şeylerden de söz ettik. Arada havayolu şirketi hakkında yaşına pek uymayan, epey büyük şeyler de söyledi. Anlaşılan çevresinde havayolu şirketlerini karşılaştırabilecek denli çok uçağa binen kişiler bulunuyordu.
Yemek zamanı geldiğinde Ali heyecanlandı. Yemekte tatlı olarak "penne cotta" vardı. Sormama gerek kalmadı, hemen anlattı. Bu en çok sevdiği tatlıydı; yalnızca İtalyan restoranlarında bulunabiliyordu. (Daha sonra araştırınca öğrendim: "penne cotta" pişmiş krema demek.) Ali en çok sevdiği tatlının menüde olmasına çok sevinmişti.
Keyfine diyecek yok ama...
Uçuş görevlisi yemeği dağıtmaya geldiğinde heyecanla tatlının gerçekten de penne cotta olup olmadığını sordu. Görevli neden merak ettiğini sorunca, ona da en sevdiği tatlının penne cotta olduğunu söyledi.
Ali'nin yemekte keyfine diyecek yoktu. Ama küçük kaptaki tatlı ona yetmedi. Tatlısını bitirince, benim ve yanımdaki yolcunun tepsisine göz atmaya başladı. Bende istediği tatlı yoktu. Yanımdaki yolcuya tatlısını yiyip yemeyeceğini sordu ama eli boş döndü.
Ali ve ben, kimler tatlısını yiyecek, kimler yemeyecek izlemeye başladık. Sonunda Ali sol taraftaki bir yolcudan bir tatlı daha alabildi. Tam yemeye başlamıştı ki, arka sıradaki bir yolcu Ali'ye kendi tatlısını uzattı. Ali çok mutlu olmuştu. "Bugün şanslı günümdeyim" dedi.
Mutlu ama sorgulamayacak
Ali aslında şanslı günleri hiç de az olmayan bir çocuktu. Ailesi ile Avrupa'ya tatile gidiyordu. Tatile gideceği için heyecanlı bile değildi; tatile gitmeye alışıktı. Yaşıtı milyonlarca çocuğun sahip olmadığı olanaklara sahipti. Bu olanakların nereden geldiğini, neden başka çocuklardan daha iyi bir okula gittiğini düşünecek yaşa henüz gelmemişti.
Belki de o yaşlara geldiğinde bile kimi önemli soruları hiç sormayacaktı. Neden küçük yaşta İngilizce öğrendiğini; İngilizce yerine neden kendi ülkesinin dillerinden birini öğrenmediğini belki de hiç sorgulamayacaktı.
Ali'nin sahip olduğu olanaklardan ve var olan eşitsizliklerden pek haberinin olmaması elbette onun suçu değil. Ali gibi nice çocuk, sosyal adaleti kavramadan ve neden kimi çocukların "şanslı", kimilerinin şanssız olduklarını düşünmeden okullar bitiriyorlar.
Tekel işçilerinin neye direndiğini, sendikanın, genel grevin ne anlama geldiğini onlarla konuşan ve tartışan olmuyor. Çocuklara sosyal adalet değil, milliyetçilik, din, şehitlik, vatan için ölmek benimsetilmeye çalışılıyor.
Erciyes'te tören
Hrant Dink'in özlemle anıldığı, acı ve öfkenin bir kez daha yaşandığı 19 Ocak ardından Anadolu Ajansı web sitesinde anma etkinlikleri fotoğraflarını aradım. Sitede, birçok yerde yapılan anma etkinliklerinden çok az sayıda fotoğraf bulabildim. Oysa Abdi İpekçi'nin katili Ağca için 65 kadar fotoğraf içeren özel bir dosya açılmıştı.
Sitede bir fotoğraf dikkatimi çekti. Kar yağışı altında bir öbek çocuk, ellerinde bir bayrakla fotoğraflanmıştı. Fotoğrafın altındaki açıklamada, çocukların Erciyes Dağı'nda "Vatan Sevgisi Yürüyüşü" yaptığı yazıyordu.
Çocuklar kar kış demeden dağa çıkarılmışlar ve bunun reklamını yapmak isteyenler, Anadolu Ajansı muhabirine haber vermişti. Muhabir de üzerine düşeni yapmış ve dağa götürülen çocukların fotoğrafını çekip Ankara'ya göndermişti.
Bir garip tören belli ki, büyük bir çabanın ürünüydü. Özel Tekden Koleji web sitesindeki bilgilere göre, okul yönetimi bu etkinliğe "120" adlı filmin senarist-yönetmenini ve bir oyuncusunu getirmişti. İl Milli Eğitim Müdürü, Emniyet Müdürü ve Jandarma Alay Komutanı ile medya kuruluşları da davet edilmişti.
Okulun web sitesindeki başlık şöyle: "Minik Öğrenciler 120 Filmini Erciyes'te Canlandırdı". Etkinlik ise şöyle tanıtılıyor: "Tüm Türkiye'de beğeni ile izlenen '120' filminin temsili sahneleri, Tekden Koleji'nin 120 ilköğretim öğrencisi tarafından 'Vatan Sevgisi Yürüyüşü' adı ile Erciyes Dağı'nda canlandırıldı."
"Van'da, 1. Dünya Savaşı'nda Ruslara karşı Hoy Cephesi'nde savaşan birliklere gönüllü olarak cephane götüren ve cephaneyi teslim ettikten sonra dönüşte tipiye yakalanarak şehit olan kahraman çocukların hikayelerinin konu edildiği "120" filminin temsili sahneleri, Tekden Koleji'nin 120 öğrencisi tarafından "Vatan Sevgisi Yürüyüşü" adıyla Erciyes Dağı'nda sergilendi. Öğrenciler, o zamanki milli mücadele ruhunu hissetmek için ellerinde temsili cephane sandıkları, erzak bohçaları ve Türk bayrakları ile Erciyes Dağı'nın karlı zirvesine doğru yürümeye başladı. Öğrenciler yere düşen arkadaşlarına destek olurken, temsili bomba seslerinde de yere yattı. Cephane ve erzakları teslim eden 120 öğrenci, çocukların dönüşte tipiye yakalanarak şehit olmalarını da başarıyla canlandırdı."
Vatan sevgisi
Törende öğrencilere nelerin benimsetilmek istendiğini İl Milli Eğitim Müdürü açıklamış: "Bizim görevimiz sadece eğitim vermek değil, öğrencilerimize manevi değerlerimizi, vatan, bayrak ve ülke sevgisini taşıyan değerleri de öğretmektir". Filmi izlerken ağladığını, dağda öğrencilerin canlandırdığı sahneler ile bir kez daha duygulanarak gözyaşlarını tutamadığını da eklemiş.
Filmin senarist/yönetmeni ise, "Bu törenleri çok anlamlı buluyorum. Sizlerin okullarınıza rahatlıkla gidebilmenizi temin etmek için bu insanlar fedakârlıklar yaparak canları pahasına bu vatanı korumuşlardır. Onların bu fedakârlıklarına sahip çıkmalıyız. Vazifelerimizi çok iyi bilmeliyiz. Şunları unutmayın: Çalışın, sevin, sevilin" demiş.
Çalışmak, sevmek, sevilmek. Özveri, görev. Vatan sevgisi. Bunları birbirine karıştıracak, salya sümük bir duygusallık içinde kafaları karıştıracak törenler. Duygusal ve dramatik törenler çok önemli çünkü bu cins "vatan, bayrak ve ülke sevgisi" akıl yoluyla benimsetilemez. Öğrencilerin kendilerini birer asker gibi görmeleri, Erciyes'te mehter marşı söylemeleri boşuna değil.
Boşuna değil çünkü bütün bunlar yerine sosyal adalet, özgürlük, haklar, doğa ve insan sevgisi gelirse düzen bozulur. Vatanseverlik yerine adalet tutkusu gelirse, çıkarlar bozulur.
Apaçık ki, sürekli sevgiden söz edenlerin, evde işte tarlada emek verenleri ve üretenleri sevdikleri yok. Onların sevgileri kavramlara; vatana, dine ilişkin. Asıl dertleri ise kendi çıkarları.
İşte bu nedenle, Türkiye'de çocuklara sosyal adalet değil, milliyetçilik, din, şehitlik, vatan için ölmek benimsetilmeye çalışılıyor. İnsana yakışır bir yaşam için çocukların bu beyinlere vurulan prangalardan kurtulması gerekiyor. Ancak o zaman dayanışmanın ve mücadelenin anlamını, Tekel işçilerinin neye direndiğini, genel grevin ne anlama geldiğini kavrayabilirler. (SD/EÖ)