Geçen 11 Mayıs’ta 6,7 milyon ilkokul öğrencisinden sadece 1,5 milyonu tekrar okullu oldu. Ortaokulların ilk iki sınıfı 18 Mayıs’ta başlıyacak, liseler ve üniversiteler fiziki olarak hiç başlamayacak gibi. Bakalorya ilk defa yapılamıyacak.
11 Mayıs öncesi okullardaki hazırlıklardan...
Neden 1,5 milyon sayısına gelince, bütün öğrencileri yeni sağlık uygulamasıyla okula almak mümkün olmayacağı için her okula alınabilecek çocuk sayısı okulun yaşam alanı ve diğer kriterlerde göz önüne alınarak karar verildi ve bu sayı böylece ortaya çıktı.
Önce alandan başlayalım örneğin 50 metrekarelik bir sınıfa fiziki uzaklık kurallarına uyarak sadece 16 öğrenci koyabilirsiniz, diğer kriterler daha çok sosyal: sağlık çalışanlarının çocukları ilk sırada, sonra belediye çalışanlarının çocukları, daha sonra ise sosyal durumu en zor olanların çocukları ve öğrenme sorunu en çok olan çocuklar okula alınıyor.
Öğretmenler kurulu alıyor bu kararı. Bu seçimin ne kadar zor oduğunu ve her dosyayı sonuna kadar savunmaktan ne kadar büyük bir sorun yaşadıklarını söylüyorlar öğretmenler…
Bu arada çocuklarını bu eğitim yılını sonuna kadar okula göndermemeye karar veren aileler de var.
Bütün bu seçimlerden geçebilenler ve ailesi okula gitmesine itiraz etmeyen çocuklar okuldaki ilk haftalarını bitirdiler. Fransa’da birçok dergi ve gazete ilk hafta izlenimlerini yazmış. Sonuçta çocuk her şeyden önce çocuk sözünün gerçekliği bir kere daha ortada.
“Ben kanserli çocukların tedavisinde çalışıyorum” dediğimde insanların bana acıyarak ya da ona yakın bir ifadeyle baktıklarını gördükçe verdiğim bir cevap vardır: “Ama onlar her şeyden önce çocuk ve ben çocuklarla çalışıyorum."
Gerçekten de çocukların çok zor olsa da her duruma uyma kabiliyetleri var! Bunun ille de sorunsuz olduğunu iddia etmiyorum tabii ki.
Bunu 11 Mayıs’ta okula dönüşte de gördük. Yeni okula da uyum gösterdiler. Okul kapılarında bir metre aralıklarla çizilmiş çizgilere, birbirleriyle temas ederek oynadıkları oyunların yasaklanmasına rağmen okula gitmekten mutlular genel olarak.
Öğretmenler bile şaşkın, “koruyucu kurallara bu kadar saygı göstermelerini hiç beklemiyordum“ diyor bir Parisli öğretmen. Çocukların koridorlarda kollarını iki tarafa acip, böylece bir metre fiziki uzaklık kuralını nasıl oyuna çevirdiklerini şaşkınlıkla izlediğini itiraf ediyor.
Yere düşen silgisini alıp ona veren arkadaşına, “Teşekkür ederim ama ona dokunmamalıydın” diyebilen ve kendisinden yardım isteyen küçük bir kızı örnek veriyor öğretmeni.
En ufaklar bile bu kuralları anlamış görünüyor; üç yaşındaki Sacha bile okuldan eve döndüğünde “Sadece bir kere unuttum" diye bir metre uzaklık kuralını uygulayamadığını itiraf ediyor.
Yine başka bir öğretmen 11 Mayıs'ta okul başlarken nasıl geçeceğinden çok endişeli olduklarını ama sonunda çok iyi geçtiğini söylüyor. 23 kişilik ilkokul birinci sınıfında ilk gün sadece altı kişi olduğunu ama günün sonunda yaptığı kişisel meteoroloji anketinde (çocuklar ruh hallerini meteroloji gibi kodluyorler; az bulutlu, güneşli gibi..) hepsinin büyük bir güneş çizdiğini söyleyerek bunun normal zamanda hiç başına gelmediğini ekliyor.
Okullarda alınan sosyal mesafe önlemleri...
Yine sınıfından bir öğrencinin “Bu korona çok hoş eskiden bir teneffüs vardı, şimdi iki tane tenefüs var“ diye memnuniyet gösterdiğini anlatıyor. İsmail hiç de öyle düşünmüyor. Annesi hemşire olduğu için karantina da bile okula giden İsmael hiç aralıksız okulda, tek avuntusu kendi okuluna dönmüş olması.
Bazıları ise biraz garip buluyor her ailenin okulun dışındaki ayrı bir çizgide bekliyor olmasını, kapının önünde ise çizilmiş bir kare var ve çocuk o karede yalnız kalıyor okula girmeden önce.
Uzaktan konuşan iki arkadaş.... Nasılsın? 1 metre arkadaşlığına evet!
9 yaşındaki Julie ise okulu hiç böyle hayal etmediğini, arkadaşlarını kucaklayamadığı için kendisini mutsuz hissettiğini söylüyor, diğer taraftan "bu bir iddia-bahise benziyor ve ben iddiada kazanmayı seviyorum böyle düşünüp kazanmaya çalışacağım" diyor. Başka birisi maskeden şikayet ediyor, öğretmen isterseniz çıkarabilirsiniz der demez (12 yasin altında maske mecburi değil) hep birlikte nasıl maskeleri çıkarttıklarını gülerek anlatıyor. Çocukların karantinada ve sonrası okulu anlatan resimleri söylediklerinden daha çok şey diyor gibi bize…
Diğer taraftan çocuklarını okula göndermek istemeyen ya da okulda yeri olmayan aileler için “evde okul” devam ediyor! Bazı aileler için okula dönmek bir şans olarak yaşansada bazıları için dışlanmak ve korku sebebi olabiliyor. Çocuklarını okula gönderen ailelere diğerleri kuşkuyla bakabiliyor, virüsü bulaştırabilir korkusuyla kendi çocukları ile görüşmesini yasaklayabiliyor!
Kanallar ve “Apero”
Evet her ne kadar sözde “normale“ dönmekten söz etsek de durum “normal” değil, büyük bir kesim korkuyla yaşıyor. Bunun karşı örnekleri de var tabi ki...
Paris’te, Sacre coeur kilisesinin eteklerine oturup müzik yapanlar ve Saint Martin kanalının etrafında “Apero” içen gençler mesela. Bu olayın gazetelere ve dergilere yansıması üzerine Paris valisi kanal boyunda içki (çoğunlukla bira) içen gençlere 38 euro para cezası kestirerek olayın üstesinden gelmeye çalışıyor. Etkili olmadıkları kesin, üstelik “Apero” olayı diğer kanallara da uzandı.
Belki şaşıracaksınız ama Amsterdam gibi olmasa da Paris’te de şu yolu olarak geçmişte şehir dışında üretilen unu, eti, yiyecek malzemelerini ve içme suyunu şehre getirmek için Napoléon Bonaparte’in emriyle 1802'de yapımına başlanan 1820lerden itibaren ulaşıma açılan en önemlisi Ourcq kanalı olan kilometrelerce süren kanallar var.
1962’den itibaren artık taşımacılıkta kullanılmayan bu kanallar bugün çoğunlukla gezinti gemilerinin dolaştığı yerler. Etrafı bisiklet yolu ve küçük parkları ve etrafında oluşan kafe, bar ve restoranlarla, özellikle de gençler için yeni çekim merkezlerinden oldu. Saint Martin kanalı da bu ağın sadece Paris’te (10. ve 11. Paris’te) olan bir parçası.
Karantinanın başından beri bu kanalın etrafındaki toplanmalar karantinaya uyulup uyulmadığının göstergesi olarak basında ve sosyal medyada çok kullanıldı.
Cumartesi Ourcq kanalının etrafındaki gezintimde havada güzel olunca aynı şeylerin Ourcq kanalın 19. Paris’i geçip, Saint Martin'la birleşmeden önceki bölümünde de olduğunu gördüm, ama buradaki “Apero”ya para cezası kesilmiyordu, pek polis de yoktu, gençler hayatlarından memnunlardı. Kanala parelel bisiklet yolunu aile boyu gezi yapanlar doldurmuşlardı.
Çoluk çocuk herkes sokaktaydı! Sağlıkçı olmak zor diye düşünüyorum, kendimi bir anda ikinci dalganın tehlikesinde hissedip, normal olarak sevinç duyduğum bu bahar havasından endişelenmeye başladım.
Bir ara hava güzel, pek yeni hasta da yok, acaba pandeminin sonuna gelmiş olabilir miyiz diye gönlümden geçirip rahatlamaya çalışsam da aklım ve bildiklerim daha yoğun geldi endişelendim…
Okuduklarımdan bildiğim kadarıyla bütün epidemiler ilk yaz zayıflamaya uğramadan devam etmiş, güzel günlerde epideminin azalması süreci ikinci yazdan sonra mümkün olmuş. Covid-19 bu yolu izleyecek mi bunu bilmiyoruz ama bağışıklık oranının yüzde 10 bile olmadığı bir dünyada, büyük ihtimalle evet.
Afrika
Sıcak, güneş ve virüs derken aklıma Afrika geldi. Pandeminin başlangıcında en çok, sağlık donanımının çok kötü olduğu Afrika için korkuluyordu, ama şu anda durum çok kötü görünmüyor. Dünya nüfusunun yüzde 17'sini temsil eden Afrikada sadece 75 bin kişide Covid-19 tespit edilmiş, yani dünyadaki vakaların yüzde1,6'sı. Toplam ölü sayısı ise 2500.
Bunun sebeplerine gelince Brazaville'deki Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) sorumlusu Michel Yao'ya göre erken karantina ve nüfusun çok genç olması en önemli sebep. Fransa’da ilk vakadan 52 gün sonra genel karantina ilan edilirken (o zaman vaka sayısı 4500 olmuştu), Fildişi Cumhuriyeti’nde ilk vakadan beş gün sonra sınırlar ve okullar kapatılmıştı ve bir hafta sonrada sokağa çıkma yasağı başlamıştı.
Nüfusun yüzde altmışı 25 yaşın altında, ortalama yaş 19. Avrupa ve Amerika'nın tersine yaşlı nüfus yok denecek kadar az, buna yerleşim yerlerinin daha az nüfuslu olması ve Afrikalıların Avrupalı ve Amerikalılara göre daha az yolculuk yapmaları, daha az yer değiştirmeleri eklenirse belki cevap buralarda.
Dakar Tıp Fakültesi'nden Prof. Omar Sarr Afrikalıların diğer mikro-organizmalara daha çok maruz kalmalarının yarattığı çapraz bağışıklığın ve tüberküloza karşı BCG ile iyi aşılı olmalarının bunun cevabı olduğunu iddia ediyor (bu arada eski bağışıklığı harekete geçirerek BCG'nin Covid üzerinde etkili olabileceği hipotezi üzerine çalışmalar sürüyor).
Abidjan Üniverstesi'nden epidemiyolojist Dr Milleliri de şöyle diyor: “Afrikada çok fazla hastalık var, muhtemelen Afrika nüfusu Avrupa'ya göre birçok hastalığa ve koronavirüs gibi virüslere daha fazla bağışıklık kazanmış bir durumda.“
Londra Tropikal Hastalıklar Okulu'nun Nisan sonunda bütün Afrika ülkelerinde 10 binin üzerinde vaka olacağı yönündeki varsayımları şu anda gerçeklik değil.
Diğer yandan Afrika'da da epidemi Avrupa'daki ve Amerika'daki gibi yolculuk yapan orta ve üst sınıfın yaşadığı ve nüfus yoğunluğunun olduğu büyük şehirlerin etrafında daha yoğun. Bu kesim ilk vakalardı. Diğer yandan DSÖ epideminin Afrika'da yıllarca sürebileceğini söylerken, Senegal Devlet Başkanı Macky Sall de "Bu hastalıkla yaşamayı ve ona göre alışkanlıklarımızı değiştirmeyi öğrenmeliyiz" dedi.
Sağlıcakla kalın ve birbirinize iyi bakın!
(ÇCŞ/DB)