“Söylesene Vera,
çocuklara sıkılan hangi kurşun
kahbe değildir?”
Nazım Hikmet
Çocuklar herkes için hassas konu deniyor. Evet, ama… Çocuğu ilgilendiren herhangi bir meseleyi dert ederken çocuk için ulaşmak istenen bir amaçtan mı bahsediyoruz yoksa çocuğun içinde bulunduğu durumu kendi davamız için elverişli bir araç olarak mı görüyoruz, sorgulamamız gerekli.
Bu dikkatten çocuk hakları çalışanları da muaf değil. Belki hatta özellikle onların daha dikkatli olması gerekli.
Hiçbirimizin tek meselesi çocuk değil elbette. Hayatımızdaki pek çok başka çelişki için de fikre sahibiz. Bazen bir başka alandaki mücadele daha öncelikli bir hal alabiliyor bizim için de.
İşte o zaman dikkatli olmak gerekiyor: Acaba o bulunduğumuz noktadan çocuğun durumuna özgü bir politika mı üretiyoruz, yoksa çocuğun durumunu bir başka politika için bir savunu aracı olarak mı kullanıyoruz?
Nereden çıktı bu tartışma diyebilirsiniz. Son günlerde yayılan “çocuklar öldürülmesin” temalı talepler bazen şikayetçi olunan kamusal uygulamalar kadar, hak talep eden metinlerde de çocuğun araç haline getirildiğini gösteriyor.
Artık neredeyse her talep metninde çocuklar da var. Bu iyi bir şey elbette. Dikkat çekmek istediğim, çocukla ilgili söylenebilecek her şeyin de böylece söylenmiş sayılması riski. Dolayısıyla, çocuğun menfaatinin ana problemin çözümünde görülmesi. Bu bir risk.
Çünkü, çocuklar çok büyük bir zarar gördüler ve görmeye devam ediyorlar ve ne yazık ki geleceklerine de yansıyacağı için en çok onlar etkilendiler. Buna karşın statüleri gereği görmeleri gereken özel muameleyi görmedikleri gibi, birçok kişi aslında buna gerek olmadığı kanaatinde.
Şöyle ki; burada büyük bir mesele var, çocuklar sadece bunun sonuçlarından biri, kimsenin bu büyük problem devam ederken bu sonuca odaklanması beklenemez diye düşünülüyor.
Bu düşünce her kesimde yaygın. Çocuğun gündeme getirilmesi bir romantizm gibi algılanıyor, sadece bu konuya güvenlik perspektifinden bakanlar bakımından değil, haklar perspektifinden bakanlar bakımından da bu böyle.
Oysa çocuklar, sadece sonuç değiller taraf olarak kabul edilmesi gereken; özel olarak sesine, sözüne dikkat edilmesi gereken özneler. Onların herkese söyleyecek bir sözleri, herkesten talep edecek hakları var. Üstelik bu sesi, bu talebi dillendirme mekanizmalarına sahip değiller.
Bizler de kendi taleplerimiz içinde çocukları da bir cümle olarak geçtiğimizde onların sesini bastırmış oluyoruz. Oysa o sese özel bir yer vermek gerekir.
TIKLAYIN - HIÇBIR AMAÇ BIR BEBEĞIN ÖLDÜRÜLMESINI AÇIKLAYAMAZ
Özel bir anlayış
Bu fikri açıklamak için elverişli bir örnek olan boşanma davalarından yararlanmak istiyorum. Karı koca arasında şiddetli geçimsizlik olduğunu ve erkeğin eşini aldattığını ve bu çiftin bir de çocukları olduğunu varsayalım…
Aile üç kişiden oluşmasına rağmen davanın iki tarafı olur: Davacı kadın, davalı erkek. Bu iki tarafın çocukla ilgili tezleri ve ona bağlı talepleri vardır. Kadının avukatı “Bu adam müvekkilimi aldatmış, şiddet uygulamış bir adamdır, dolayısıyla çocuğun velayeti annesinde olmalı ve çocuk asla babaya verilmemelidir” der.
Erkeğin avukatı ise; “Bu kadın çok geçimsizdir ve sürekli çocuğa duygusal şiddet uygulamakta ve babası ile ilişkisini olumsuz etkilemektedir. Çocuk babasında kalmalıdır” der.
Her iki tez de kendi başına doğru, her iki talep de bu tezin sahipleri açısından çocuğun yararına en uygun olandır.
Burada eksik olan çocuğun tezidir. Çocuk Haklarının Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi, tam da bu gibi durumlarda çocuğun yararının korunabilmesi için ayrı bir temsilcisinin olmasını öngörür. Böylece çocuk, anne babadan bağımsız olarak ihtiyaçlarını ve isteklerini ortaya koyabilecektir.
Evet babası annesini aldatmış ve ona şiddet uygulamış olabilir ama annesi de çocuğa şiddet uyguluyordur ve çocuk aslında annesi ile de yaşamak istemiyor olabilir.
Çocuğun ayrı bir temsilcisi olduğunda onun tezi de ortaya konur ve böylece üç tarafın talep ve beklentilerinin farklılığı da çok net biçimde görülmüş olur. Bu farklı talepler dikkate alınarak bir karar verilirken çocuğun yararının öncelikli olması gerekir.
Bu nedenle ilk yapılması gereken çatışma ortamında çocuğun özne olarak, konuşmanın tarafı olarak kabul edilmesini sağlayacak bir temsiliyetin olmasını sağlamaktır. Ancak iş burada bitmez. Bunun saf bir çocuk temsiliyeti olmasını da sağlamak için çocuğun vekilinin dikkatli olması gerekir.
Bu örnek üzerinden gidildiğinde çocuğun temsilcisinden, çocuğun isteği ve ihtiyacına uygun ise anne ve babanın çocuk için riskli olan yönleri ile ilgili tedbir alınması suretiyle, her ikisi ile de kişisel ilişki kurmasını sağlaması beklenir.
Çocuğun vekili örneğin feminist olabilir. Karısına şiddet uygulayan bir erkeğe çocuğun velayetinin verilmesini sırf bu sebeple sakıncalı görür ve kadının taleplerini destekleyecek biçimde hareket ederse, çocuğun yararını korumakta zorlanabilir. Feminist olması değildir sıkıntı yaratacak olan, bakış açısı çocuğun yararını tespit ederken belirleyici oluyorsa sorun çıkar.
TIKLAYIN - ÇOCUKLAR ÖZEL OLARAK KORUNMA HAKKINA SAHIPLER
Çatışma ortamında çocuk
Bu çelişki silahlı çatışmadan etkilenen çocuklarla ilgili talepler için de geçerlidir. Elbette, bu çatışmanın çözümüne ilişkin herkesin farklı bir tercihi, siyasi görüşü olacaktır ve herkesin kendi bakış açısından çocuk haklarının korunmasına dair de görüşleri olacaktır. Tıpkı anne babanın avukatları gibi.
Riskli olan çocuğu temsil eden kimsenin olmaması veya onu temsil edenlerin tarafların talep ve beklentilerinden bağımsız çocuğun durumunu, talebini ortaya koyamamasıdır.
Çocukların öldüğü, yaralandığı, göçe veya çatışmanın orta yerinde yaşamaya zorlandığı, okulların bombalandığı, çocukların okula gidemediği, birçok çocuğun anne babasız kaldığı, çatışmaya katıldığı yerde; çocuğun temsilcisinin tarafların tezinden bağımsız üçüncü seçeneği ortaya koyması gerekir.
Birçok kişi silahlı çatışma varsa çocukların mağduriyeti kaçınılmazdır diye düşünüyor. Şunu kabul etmek gerekir ki, silahın olduğu ortam çocuklar için tehlikelidir. O nedenle, çocukların yararı sorunları barışçıl yöntemle çözme yaklaşımını zorunlu kılar. Bu nedenle de nihai talep barıştır.
Ancak bu talebin önemi, elinde silah bulunduran herkesin yüklendiği; çocuğun durumunu, çocuğa yönelik riskleri gözetmek ve engellemek için azami çabayı gösterme ve insancıl hukukun gereklerini yerine getirme yükümlülüğünü de ortadan kaldırmaz.
Aksi takdirde, çocukların maruz kaldığı zararları kaçınılmaz sonuç olarak toplam zararın bir parçası kabul edersek bugün şikayet ettiğimiz görmezden gelme tutumu, çocuk mağduriyetlerini etkili bir araç olarak görüp kullanma gibi daha da riskli bir yöne evrilebilir.
Uluslararası hukuk da tam bu nedenle çocukların durumunun özel olarak gözetilmesini bekler.
Bunu basit bir çocuk koruma konusu gibi de görüp, bu sefer de çocuğu koruyucu müdahalenin nesnesi haline getirmemek gerekir.
TIKLAYIN - ÇOCUKLAR IÇIN ACIL BARIŞ
Çocuk için talepler
Sözü edilen yukarıda verilen örnek ile de açıklanmaya çalışılan tutumun somut karşılığı şudur: çocuğun temsilcisi çocuğun silahlı çatışmadan korunması için onun bulunduğu yerde çatışmadan kaçınılmasını, silah kullanılacak ise çocuğun oradan uzaklaştırılmasını, tıbbi bakım, eğitim gibi hizmetlerin sürdürülmesini ve bu hizmetlerin verildiği yerlere zarar verilmemesini, çocuklara ihtiyaçlarını ifade edebilecekleri, haklarını talep edebilecekleri barışçıl olanaklar sağlanmasını, çocuklar bu çatışmaların ortasında kalmışlar ise bu sebeple suçlu muamelesi görmemesini talep eder.
Sonuç olarak, bugünün gündemine çocuk açısından bakıldığında ne sebep ne talep, ne hendeğe ne sokağa çıkma yasağına bağlanabilir. Çocuk açısından bu ortam topyekün tehlikelidir.
Çocuklar için barışın yolu, onların güvenliklerine ve haklarına saygılı yetişkinlerin varlığından geçer.
Bu nedenle talep; acilen herkesin çocuğun yararını gözeterek hareket etmesi ve çocuğa karşı uluslararası hukuktan kaynaklanan yükümlülükleri yerine getirmesi, devletin de Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 38. maddesine uygun olarak çocukları silahlı çatışmanın etkilerinden koruması ve bunu öncelikli bir mesele olarak görmesidir. (SA/YY)
TIKLAYIN - ÇATIŞMALAR ÇOCUKLARIN GELECEKTEKI HAKLARINI DA ELLERINDEN ALIYOR