Türkiye "Uluslararası Çocuk Hakları Bildirgesi"ni kabul eden ve "BM Çocuk Hakları Sözleşmesi Sözleşmesi"ne imza koyan ülkelerden birisi olarak ulusal yasalarında da çocuk haklarına yer veren bir ülke. Usulüne uygun olarak kabul edilmiş sözleşmelerin "yasa" hükmünde, hatta ulusal ölçekteki yasaların daha üzerinde olduğu da mevcut anayasanın bir gereği. Bu bildirge ve sözleşmeler "18" yaşından küçük olanları "çocuk" kabul ediyor ve ayrı, farklı, özel ve pozitif ayrımcılık yaparak davranılması gerektiğini söylüyor.
Kamuoyunda "taş atan çocuklar" olarak kendilerinden söz edilen ve cezaevlerinde bulunan çocukların temel özellikleri "taş atmaları" değil, "çocuk" olmalarıdır. Onlar çocuktur ve en başta devlet olma üzere, herkesin onlara çocuk hakları bildirge ve sözleşmelerinde belirtildiği gibi davranmaları gereklidir. Aileleri, babaları dahil hiç kimsenin, hiçbir gerekçeyle onlara "kötü" davranmaması en temel kurallardan birisi olmalıdır.
* * *
Pazar günü İstanbul Tabip Odası'nda bir anma ve ödül töreni yapıldı. 1980'de hunhar bir şekilde öldürülen TTB Merkez Konseyi üyesi Dt. Sevinç Özgüner'i bir kez daha andık, yaptıklarını anımsadık.
Onun adına konulmuş "Sevinç Özgüner Barış, Demokrasi ve İnsan Hakları Ödülü" de bu yıl "Terörle Mücadele Kanunu" kapsamında yargılanan ve cezalarını da bu kanun uyarınca çeken çocuklara dikkat çekmek ve haklarını savunmak üzere kurulan "Çocuklar İçin Adalet Çağırıcıları" aktivisti Arif Akkaya'ya verildi.
Kendi çocuğu da aynı sorunu yaşayan Arif Akkaya bir baba olarak değil, bu konuda çalışan bir aktivist olarak başta Diyarbakır Cezaevi olmak üzere cezaevlerinde tutuklu ve hükümlü olarak bulunan bu çocukların sağlık durumlarına ve yaşadıkları sorunlara dikkât çekti.
Onun konuşmasını dinlerken, "Vahşet Dönemi" diye adlandırılan, 1980-84 tarihleri arasında Diyarbakır 5 No'lu E Tipi Cezaevi'nde yaşananların, günümüzde de sürdüğü izlenimini edindim. Akkaya'nın çocukların bedensel ve ruhsal sağlık ve gelişimleriyle ilgili söyledikleri hepimizin tüylerini diken diken eden "sessiz bir çığlık"tı. Beslenme, temizlik gibi çocukların en temel gereksinimlerinin karşılanmadığına dair söyledikleriyle, aynı platformun aktivisti Mehmet Atak'ın yaşanmış olayları örnekleyerek anlattıkları, yalnız "adalet, yargı, hukuk" alanının değil, "sağlık alanının" kurum, örgüt ve aktivistlerinin bu konuya çok fazla, özenli ve yoğun bir şekilde karışmaları ve katılmalarının gereğini ortaya koydu. Yalnız başına "kapalı bir ortamda" bulunmalarının bile çocukların sağlığını ve gelecekteki yaşamlarını çok olumsuz bir şekilde etkileyeceği ortadayken, şu anda yaşadıkları ve doğrudan sağlıklarıyla ilgili diğer sorunlar, bunun en azından dört beş bin çocuğu etkileyen "acil", üstelik de "afet" derecesinde bir "sağlık sorunu" olduğunu gösteriyor.
* * *
90'lı yıllarda cezaevlerinde yoğun ve yaygın açlık grevleri yaşanırken, yapılan görüşmelerle, tabip odaları temsilcileri olarak, özel izinle cezaevlerine girmiş, açlık grevi yapanların sağlık durumlarını, kendi rızalarını da alarak izlemiştik. Tüm Türkiye'de hekimlerin meslek örgütü böyle bir görev üstlenerek, yapması gerekenleri gerçekleştirmişti. Arif Akkaya'nın anlattıkları benzer bir görevin yine hekim örgütü başta olmak üzere sağlık meslek örgütlerinin önündeki en temel görevlerden birisi olduğunu gösteriyor.
Çocukların sağlığı toplum olarak tümümüzün sorumlu olduğu önemli bir sağlık sorunudur. Cezaevlerinin sağlık hizmetleri de son düzenlemeyle "Sağlık Bakanlığı"na geçmiştir. Orada görevlendirilen hekimler ve sağlıkçıların öncelikle bu bağlamda bir eğitimden geçmeleri ve duyarlılıklarının arttırılması, öncelikle yakınma olan cezaevleri olmak üzere, çocukların bulunduğu kurumların ve buralardaki çocukların sağlık durumlarının bağımsız "tıbbi izleme birimleri"nce izlenmesi, tedaviye gereksinim duyanların "sağlık kurumlarına sevk" edilmeleri, yasalarda düzenleme yapılana ve çocuklar tahliye edilene kadar çocukların genel cezaevleri yerine kendilerine uygun yerlere nakilleri, eğitim ve öğrenimlerine sürdürmelerinin sağlanması gibi temel yaşamsal sorunların çözümlenmesi, yakınma olan yerlerdeki sorumlular hakkında soruşturmaların açılması ve yakınmaların temeli varsa gerekli yaptırımların uygulanması gereklidir.
* * *
İTO'nun ödül gerekçesinde belirttiği "Doğuda-Batıda nerede olursa olsun tüm ülkedeki çocukların bizim olduğu bilinciyle davranmamız gerekiyor" şeklindeki saptaması hepimiz için rehber olmalı, medya da bunu daha özenli ve duyarlı bir şekilde ve yaygın olarak izlemeli ve yaşananları topluma duyurmalıdır.(MS/EÜ)