Kitap: Dut Ağacındaki Hayalet | |
Çocukların merak duyguları birçok esere konu olmuştur. Dünyayı tanımaya ve anlamaya çalışan çocuklar bıkmadan, usanmadan her şeyi merak edebilirler. Sonrasında başlarına gelebilecek olumsuzlukları hesap edecek kadar vakit geçirmedikleri için dünyada, tahmin edebileceğimizden cesurdurlar çoğu zaman.
"Dut Ağacındaki Hayalet", bilim insanı Derya'ya bir programda başarısının ve cesaretinin kaynağı sorularak başlıyor. Derya da bunun cevabı için çocukluk yıllarına, köyde yaşadığı bir olaya gitmeleri gerektiğini söylüyor.
Yaz tatilinde köy
Yaz tatilinde köye gitmeyi iple çeken çocuklardan biri olan Derya, "Cennette gibiydik, kimse bizi bir şey yapmaya zorlamaz, her şey tam da istediğimiz şekilde oluverirdi" diyor.
Köyde kuzenleriyle bir araya gelen Derya, günlerini gezerek, oynayarak geçiriyor. Kardeşi Ali ise onlardan farklı. Dut ağacına çarşaftan bir çadır yapan Ali, vaktini dostu köpek Çakıl'la ağaçta geçirmeyi tercih ediyor. Ama çok geçmeden yaşlı dostu Çakıl hastalanıyor.
Çakıl'ın ölümü
Dedeleri çocuklara Çakıl'ın yaşlandığını ve artık iyileşemeyeceğini söylüyor. "Doğanın kanunu belli, yenilerin doğması için eskilerin ölmesi gerekir. Çakıl'ın zamanı doldu, bu geceyi çıkaramaz, ona veda edin. Yarın sabah onu bir daha göremeyebiliriz."
Cesaret temasını işleyen kitapta "ölüm" gerçeğinin yer alması şaşırtıcı değil. Ne kadar gerçek de olsa, hayatın bir parçası da olsa, ölümü kabullenmek tam bir cesaret işi. Çocuklar da cesur davranıyorlar ve bu gerçeği kabullenip Çakıl'la vedalaşıyorlar. Ali hariç tabii. En yakın dostuna tek seferde veda etmek kolay gelmiyor Ali'ye. Gece olana kadar Çakıl'ın yanından ayrılmıyor. Sabah ise Çakıl aralarından ayrılıyor. Dede ve babaanne onu Ali'nin en sevdiği yere, dut ağacının altına gömüyor.
Güzel anılar
Ölümünden sonra Çakıl hakkındaki anılarını, yaşadıkları maceraları anlatarak güç alıyor birbirlerinden çocuklar. Ölümü kabullenme, öleni güzel hatırlama ve anılarda yaşatma düşünceleri hüzünlü bir tebessüm bırakıyor okurken yüzümüzde. Ali de anılarını anlattığında dostunun gidişini kabulleniyor ve onunla vedalaşıyor.
Çocukların anılarını anlattığı sırada Derya'nın gözü Çakıl'ın mezarının üstünde parlayan ışığa takılıyor.
"Çakıl'ın mezarının üstünden bir ışık yükseliyor!"
"Hayalet!"
"Çakıl'ın hayaleti!"
Çocuklar ne olduğunu çözemedikleri ışık hüzmesi karşısında korkuyla donakalıyor.
"Bundan sonra dut ağacına kimse yaklaşmasın, o ağaç hayaletli!"
En büyük kuzenleri korkuyla yasaklıyor diğer çocuklara ağaca yaklaşmayı. "Tamam mı Ali!" diyerek özellikle Ali'ye yasaklıyor
Köyde en sevdiği iki şeyden birini yeni kaybeden Ali, bu yasak karşısında öfkeden deliye dönüyor. Çakıl'dan sonra dut ağacını da kaybetmeye hiç niyeti olmadığını haykırıyor:
"Şimdi gideceğim. O ışığın ne olduğunu öğreneceğim!"
Çakıl'ın mezarına, dut ağacına koşmaya başlıyor Ali. Kardeşini yalnız bırakmak istemeyen Derya da arkasından. Sonunda ulaşıyorlar dut ağacına. Ödleri koparak yaklaştıklarında gördükleri karşısında ağızları açık kalıyor şaşkınlıktan.
"Işıklı bir böcek!" diyor Ali.
Meğer gördükleri ışıklar çarşafın altında uçan ateş böcekleriymiş.
En korkunç canavar
"Aferin Ali. Cesur kardeşim benim. En korkunç canavarı yenmeyi başardın."
"Ne canavarı abla?"
"En korkunç canavar Ali, bilinmezlik canavarı!"
Ali ve Derya o akşam yaşadıkları olay sayesinde cesaretin ne demek olduğunu öğreniyorlar. Aslında korkunun hep bilinmeze olduğunu, birazcık cesaretle tüm soruların bir cevaba kavuşabileceğini görüyorlar.
Özge Bahar Sunar'ın yazdığı "Dut Ağacındaki Hayalet", çocuklara cesaret aşılamayı hedefleyen eğlenceli bir öykü. Bunu yaparken 'ölüm' gerçeğinin kıyısında dolaşıyor, arkadaşlık, aile, bağ kurma kavramları üzerinden ölümün doğallığını gösteriyor. Eren Caner Polat'ın rengarenk çizimleri de öyküye hayat katıyor.
(ZA/AÖ)