Benjamin, çantasından matematik kitabıyla defterini çıkarttı. “Sorular her zamankinden zor geldi. Kafası başka düşüncelerle dolu olduğundan herhalde. İşlemleri doğru yapamıyordu; çünkü aklı Anna’daydı. Buna sinir oluyordu; ama Anna’yı düşünmeden de edemiyordu.” (s.16).
Ağabeyi Holger geldi de yardım etti. Problemler hiç de zor değilmiş, ama kafasının içinde Anna olunca zor gelmişti işte. Ağabeyi odasından çıkarken, “Hey, Holger, söylesene âşık olmak nasıl bir şey?” diye usulca sordu Benjamin (s.17).
Anlayışlı ağabeyi aniden dönüp aklından zoru olup olmadığını sordu Benjamin’e. Böyle bir sorunun nedeni Benjamin’in on yaşında olmasıydı. On yaşında bir çocuğun âşık olması için aklında zoru mu olması gerekiyor? Hangi yaşta âşık olunacağına ve âşkın nasıl yaşanacağına kim karar veriyor?
Aşk, çocuk edebiyatında yadırganan konulardan biri. Peter Härtling’in Günışığı Kitaplığı’ndan yayınlanmış olan “Benjamin Anna’yı Seviyor” adlı eseri on yaşındaki iki çocuğun aşkını anlatıyor. Eserdeki aşk, karşısındakinin dünyasına girmeyi ve anlamayı gerektiren bir çabadır. Anna farklıdır çünkü.
Anna dördüncü ders yılının başında gelmişti sınıfa. Sınıf öğretmeni Bay Seibmann onu bir sabah kapıdan içeri sokup, “İşte yeni arkadaşınız,” demişti. “Adı Anna Mitschek. Ona iyi davranın. Henüz altı aydır Almanya’da. Daha önce ailesiyle birlikte Polonya’da yaşıyordu.”
Anna’nın her şeyi komikti.
Kot pantolon yerine, eski moda uzun bir elbise giyiyordu. Saçı tek örgülüydü ve çok uzundu. Soluk yüzlü ve sıskaydı; durmadan da burnunu çekiyordu.
Benjamin, Anna’yı berbat buldu.
Kimileri kikirdemeye başladı.
“Terbiyenizi takının,” dedi Bay Seibmann (s.19).
Anna’nın farklılığı, sınıfa girdiği ilk an’dan itibaren sorun yaşamasına sebep olur. “Kokuyor.” (s.20) sözüyle başlar sorunlar. Ağır gelir bu söz Anna’ya. Susar sadece. Kocaman kahverengi gözleri buğulanır. Katja söylemiştir, “Kokuyor.” sözünü. “Üstelik. doğru dürüst yazmasını bile bilmiyor…”(s.20) der Katja. Anna’yı aşağılamak için açtığı ağzından sözler birer birer dökülür.
Artık bu kadarı da fazla gelmişti Benjamin’e. Katja’nın koluna yapıştı. “Yeter artık! Sen de kokuyorsun.”
Katja kendini kurtarır kurtarmaz, herkesin duyacağı kadar yüksek sesle bağırmaya başladı: “Benjamin Anna’yı koruyor! Benjamin Anna’yı seviyor!”
Benjamin, Katja’nın üstüne yürüdü ve eliyle ağzına bastırdı (s.21).
Katja’nın can yakan sözleri Benjamin’in eliyle ağzını bastırmasıyla son bulur, ama Anna’nın hıçkırıkları başlar.
Katja’nın, “Benjamin Anna’yı seviyor!” sözü Anna’nın çekingenliğini ikiye katlar. Aynı çekingenlik Benjamin’e de bulaşır. Duvar olur bu söz Benjamin’le Anna arasında. Bu duvara en çok Benjamin’in içine sığdıramadığı duyguları çarpar. Benjamin, cesaretini toplayıp Anna’ya yaklaştığında ise başka bir duvarla karşılaşır. Bu sefer de düşünceleri çarpmaya başlar bu başka duvara.
Koşarken, binlerce düşünce geçiyordu aklından. Anna’nın onu arkadaşım diye tanıtması. Babasının böylesine sarı saçları olması. Şehrin adının Katowice olması. Anna’nın çok akıllı olması. Yedi kişinin aynı odada yatmak zorunda kalması. Her şeyin güçsüzlerin başına gelmesi. Anna’nın babasının neden hala iş bulmadığını babasına sorması gerektiği…(s. 47-48).
Çekingenlik ve cesaret arasında gidip gelen duygu ve davranışlarla birbirini tanımaya çalışır iki çocuk. Ama bir gün… Benjamin sınıfa girdiğinde sıralarla tahtanın arasında çakılır kalır. Kımıldayamaz. Ardından da öğretmeni Bay Seibmann gelir. Sınıfta çıt yoktur. Sanki herkes onun bir şeyler yapmasını bekliyordur.
Benjamin, Bay Seibmann’ın kapıyı arkasından kapadığını, gelip yanında durduğunu ve onun gibi tahtaya baktığını fark etmemişti. Omuzunda kocaman elini hissetti. Belli belirsiz omzunu sıvazlıyordu (s.100).
Evet, tahtada ne yazdığını merak ettiniz değil mi? Benjamin Anna’yı seviyor, yazıyordu tahtada. Üstelik büyük harflerle.
Sıralarla tahta arasında çakılı kalınan yerden ilk kımıldayan Bay Seibmann olur. “Tahtada bir satır eksik.” (s.102) diyerek “Anna Benjamin’i seviyor.” yazar ve “Sevgiye iki kişi gerek.” der sınıftakilere. “Dersten sonra bu konuyu düşünebilirsiniz.” (s.103) sözünü de ekler.
Bu olaydan sonra Benjamin’in ve Anna’nın duygularındaki gerilim yumuşar. Arkadaşlıklarının önü açılır. Ama hayat onlara başka bir sürpriz hazırlamaktadır. Anna’nın babası şehir dışında iş bulmuştur. Taşınacaklardır.
Peter Härtling eserinde, çocukların da âşık olabileceğini, aşkın doğal bir şey olduğunu vurgularken mülteci bir ailenin yaşadığı zorluklarla Anna’nın ötekiliğinden dolayı yaşadığı sıkıntıları da paylaşır çocuk okurla.
Çocuklarınızın bu eserle buluşması umudumla, keyifli okumalar. (ED/EKN)