Bu haberleri yan yana koyup baktığınızda, çok vahim bir tablo çıkıyor ortaya. Çünkü bu konuya ilgisi olan herkes biliyor ki, su yüzüne çıkan olaylar böyle ise suyun altı kabus gibidir. Bu tabloya dışardan bakanlar soruyorlar, son yıllarda çocuk istismarı sayısında artış mı var? İşte her şey buradan başlıyor. Ne “evet var” diyebilirsiniz aslında, ne de “yok”. Çünkü elinizde ayrıştırılmış veri yok. Adalet istatistiklerinde, çocuklara cinsel istismar suçlaması ile yargılanan sanıkların sayısını bulabiliyorsunuz ama çocuklar arasındaki eylemler de bu kapsamda yargılanıyor ve bu maddeden yargılananların ne kadarı yetişkin bilinmiyor. Güvenlik birimlerine gelen getirilen çocuklar istatistiklerine baktığınızda, birden fazla kişi ile işlenen ya da bir azmettiricisi olan suçları bulabiliyorsunuz ama bu azmettiricilerin ne kadarı yetişkin bilinmiyor.
Merak mı etmiyoruz, görmek mi istemiyoruz?
Çocuk ihmal ve istismarını sadece birkaç sapığın kendini bilmezliği sonucu ortaya çıkmıyor, bu kişilere karşı çocukları koruyabilecek ortamların olmaması da onların işlerini kolaylaştırıyor. Gazetelere yansıyan pek çok ihmal ve istismar vakası önlenebilir niteliktedir. Ancak önleyebilmek için, riski bilmek ve tanımak gerekir. Bu da öncelikle verinin bu bakış açısı ile toplanmasını ve analiz edilmesini, bu alanda araştırma yapılmasını gerektiriyor.
Çocukları ihmal ve istismardan koruyabilmek için ilk yapmamız gereken, çocuklara yönelik riskleri araştıran, ayrıştırılmış veri toplayan ve bunları analiz eden bir kurumun bulunduğundan emin olmaktır. Bu gerçekle yüzleşme cesaretini gösterebilmeliyiz.
İhmal ve istismarcılara ne kadar ceza verirsek önleriz?
İhmal ve istismarcıyı cezalandırarak sorun çözülse idi, ne kadar kolay olurdu. Ama gerçek hayatta bu yöntem işlemiyor. İhmal ve istismarın sebeplerini sorgulamadan, sonuçları ile mücadele eden bir toplum, aslında istismara karşı toleranslı bir ortam yaratıyor olduğunu bilmelidir.
Her duyduğumuz ihmal ve istismar vakasının bize asıl sordurması gereken soru: ne yaparsak önleyebiliriz olmalıdır. İhmal ve istismar olaylarını hazırlayan sebepler, aslında bu olayların gelişini açık eden güçlü sinyaller verirler topluma. Bu sinyalleri alacak bir sistem kurarak, riski büyük ölçüde azaltmak mümkündür.
Örneğin, hamilelikten başlayarak okul çağına gelinceye kadar bir çocuğun periyodik sağlık taraması yapılırsa ve bu taramayı yapan sağlık görevlisi ihmal ve istismar riskini fark edebilecek bilgi ve beceriye sahip ise, aynı zamanda bu sağlık çalışanı böyle bir riski fark ettiğinde kimi arayabileceğini bilir ve aranan yer hemen harekete geçebilen bir yer olursa ve bu yerde çalışanların elinde de olaya müdahale ettikten sonra sorunu çözebilecek çeşitli hizmetlerin bilgileri bulunursa, 18 aylık bir bebek cinsel tacize uğramayabilir veya 4 aylık bir bebek sarsılmış bebek sendromu nedeniyle ölmeyebilir.
Aynı izleme eğitim sisteminde de devam etmeli; okullar, sağlık kuruluşları, sosyal hizmet kuruluşları işbirliği içinde çalışıyor olmalıdır. Önleyici çalışmalar yapmaktan sorumlu sosyal hizmet kuruluşları bütün nüfusu esas alacak biçimde ve mahalle düzeyinde örgütlenmelidir. Göç, ekonomik krizler gibi sosyal yapıyı sarsan değişiklikler sırasında yerel ve merkezi yönetim, bu durumun en fazla çocukları tehlikeye attığını bilerek, bu durumdaki aileleri desteklemek için özel hizmetler üretmelidir.
Aslında bunlar doğrudan çocuk istismarını önlemeye yönelik yapılması gerekenlere örnekler. Aynı zamanda çocuğun eğitim, oyun, spor, kültürel faaliyetlere katılma gibi ihtiyaçlarını karşılayacak hizmetler bütün çocukların yararlanmalarını sağlayacak ve onların kolayca ulaşabilecekleri biçimde sunulması da ihmal ve istismar ile mücadelenin etkili yöntemlerinden biridir. Bu nedenle, geniş çerçevede çocukların ihtiyaçlarını dikkate alan ve ona uygun hizmetlerin üretilmesini sağlamaktan sorumlu bir kurumun olması gerekir. Pek çok ülkede bu amaçla kurulmuş bir çocuk bakanlığı bulunmaktadır.
Çocuğu korumak devletin sorumluluğudur!
Çocuğu bakıp, gözetme yükümlülüğü elbette aileye aittir. Aile bu yükümlülüğünü yerine getirirken çocuğun haklarına saygılı davranmak ve onu güvenliğini sağlamakla da sorumludur. Ancak aileyi bu görevini yerine getirirken desteklemek, ailenin bu görevi yerine getiremediği durumlarda müdahale ederek çocuğa uygun koruyucu bir ortam yaratmak, çocuğun haklarını kullanabilmesi için gerekli eğitim, sağlık vb. hizmetleri sunmak Devletin görevidir. Bu sorumluluk çocuğu çevreleyen bütün sosyal sistemin desteklenmesine yönelik kapsayıcı bir sorumluluktur. Ailenin görevini yerine getirmediği veya getiremediği durumlar olabilir ancak BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesi Devletlere böyle bir seçenek tanımamıştır.
O nedenle çocuklar haklarının korunması için gerekli “her şeyi devletten bekliyorlar”.(SA/EÜ)
* Seda Akço, avukat.
* Ayrıntılı bilgi için bkz. www.cocukplatformu.org