Memlekette çocukların yüzde 60’ı ebeveyn sınırlaması olmadan online vakit geçiriyor.
Reşit olmayanların yüzde 41’i irtibata geçtikleri kişilerin onlara pornografik görüntüler yolladıklarını teyit ediyor.
Ağa giren iki çocuktan biri tanımadıkları kişilerle sohbet ettiğini söylüyor.
Bu çocukların beşte biri mevzubahis yabancılarla tanışıp karşılaşmayı ihtimal dışı saymıyor.
Bünyemize verdikleri zararlar bir yana, cep telefonu ve bilgisayarların kullanma yaşı gittikçe küçülürken çocukların cinsel istismara uğrama ihtimali de hızla yükseliyor.
Caught In The Net (V síti/Ağa Yakalananlar) adlı belgesel kısa bir süre önce Danimarka’nın önde gelen belgesel festivali CPH:DOX’ta yer aldı. Vít Klusák ile Barbora Chalupová’nın yönettiği 105 dakikalık Çek yapımı belgesel psiko-sosyal bir deneyi adım adım takip ediyor ve reşit olan üç genç kadına “sübyan” rolü yaptırarak cinsel istismarcıları tuzağa düşürme sürecine hepimizi dahil ediyor.
Çocuk istismarına hayır
Filmin başında bir kasting ajansı aracılığıyla 12/13 yaşlarında görünüp aslında reşit olan oyuncuların arandığı ilan ediliyor. Bu arada yapılan mülakat sırasında, aday 23 kadından 19’unun ağlardaki mazilerinde cinsel tacize uğradığı ortaya çıkıyor.
Belgeselin yönetmenleri en ikna edici buldukları üç oyuncuyu seçtikten sonra gayet profesyonel ekipleriyle kocaman bir stüdyoda üç tane çocuk odası dekoru hazırlıyorlar. Seçilen genç kadınların çocukluk odalarından getirdikleri bilumum eşyalar geçmişlerini hissederek canlandırabilmeleri için tek tek seçilip odalara yerleştiriliyor. Film sonrası ağlardan tamamıyla kaybolacak profiller ihtimamla hazırlanıyor.
Facebook, Skype, Lide.cz, Snapchat ve Omegle aracılığıyla dünyaya açılacak genç kadınları ve film ekibini bir psikolog, bir seksolog, bir avukat ve kriminal dedektif yakından izliyor.
Belgeselcilerin özenle üzerinde durdukları ilk kural oyuncuların irtibata geçtikleri kişilere hemen 12 yaşında olduklarını belirtmeleri. Mutlaka uyulması gereken prensipler arasında oyuncuların karşısındakilerle flört etmemesi, görüştükleri kişiyi baştan çıkarmaya çalışmaması, provokasyona girişmemesi de var. Cinsel içerikli emirlerle karşı karşıya kaldıklarında “Bilmiyorum”, “Utangacım” gibi cevaplarla geçiştirmeleri salık veriliyor.
Rollerine kısa zamanda uyum sağlayan kahramanlarımız vaziyeti bir yere kadar gayet iyi idare ediyorlar fakat bazı dinamiklerde gördüklerinin karşısında yine de şoke olabiliyorlar. İrtibata geçtiklerinin çoğu kısa bir süre sonra penislerini gösteriyor, bazıları mastürbasyona girişip teşhircilik sınırlarını hızla genişletiyorlar.
Buzlanmış şekilde suratlarını ve cinsel organlarını gördüğümüz istismarcıların yaşları kırk, elli veya altmış civarında, fakat reşit olmadıklarını sandıkları kızları taciz eden erkekler arasında 20’li ve 30’lu yaşlarında olanlar da yok değil. Tacizcilerin en sık talep ettikleri arasında kurbanlarının memelerini kameraya göstermeleri var. Bunu para verme vaadiyle isteyenler de var. Genç kadınlar arzulanan biçimde davranmadıkları zaman ağda irtibat halinde oldukları adamlar tarafından tehdit edilebiliyor, zayıf bir noktalarını yakaladıklarını düşündükleri zaman tacizciler kadınlara yönelik şantajlara bile girişebiliyor.
Çarpıcı belgesel
Belgeselin ikinci kısmında kahramanlarımız taliplerine kafelerde randevu verip kameralara tam anlamıyla yakalanmalarını da sağlıyorlar. Her türlü gözetim ve güvenlik önlemi alındıktan sonra görüşmeler gizlice kayda alınıyor ve yasalara aykırı bir davranış içinde olduğunu bilen erkeklerin toplum içinde nasıl davrandığını da gözlemlememiz sağlanıyor. Sonuçta film boyunca kahramanlarımızın internet üzerinden 2 bin 458 adamla görüştüğünü, kafelerde 21 adet karşılıklı görüşme sağlandığını öğreniyoruz.
Buluşmaya evet diyen erkeklerden bir tanesinin yanında getirdiği kadın partneri dahil, üçlü bir cinsel deneyim teklifiyle geldiğini de görüyoruz.
Film boyunca reşit olmayan kahramanları layıkıyla canlandıran oyuncuları takdir etmemek mümkün değil. Günler süren üzerlerindeki psikolojik baskı yüzünden iyi niyetli bir adamla ağda karşılaştığında gözyaşlarını tutamayan da var, kafede tacizcisiyle karşılaştığında öfkesine mani olamayan da. Neyse ki, görev edindikleri oyunculuğu ciddiyetle sürdürürken araya mizah katmayı başarabiliyorlar.
Ancak bu yazıyı yazarken filmin röntgencilik dozajının sorgulanabileceği aklıma düştü. Bunu belgeseli seyrederken asla hissetmememi sağlayan, dikkatlice oluşturulmuş dil bence bu ihtimali bertaraf etmişti. Provokatif bir televizyon programından farklı olarak uzmanların konuya sık sık bilimsel yorumların katılması elbette ki faydalıydı. Belgesel boyunca ahlaki değerlere saygı gösterildiği, mevzunun ciddiyetine yaraşır bir tavır takınıldığı bence kesindi.
Sadece ilginç seyirliğin sonunda, filmin çekirdek ekibi ve üç oyuncusunun bir tacizciyi evinin girişinde yakalayıp hesap sorması bana biraz sansasyonel ve kolay bir çözüm gibi geldi. Adam tahmin edilebileceği gibi, son zamanların geçer akçesi “Hem suçlu, hem güçlü” rolüne kolaylıkla büründü. Suçlarını beceriksizce inkâr ederken muhtelif mazeretler ileri sürüp toplumu suçladı, ayrıca ırkçılığını dışa vurmaktan da hiç çekinmedi.
Tamam, sözkonusu adamın çocuk sektöründe çalışan, çocuklar için kayak kampları düzenleyen, çocuklara yönelik aktiviteleri organize eden biri olması ayrıca mühimdi, fakat filmin sonunda bildirildiği şekilde, elde edilen kanıtların acilen güvenlik kuvvetlerinin dikkatine sunulması acaba yeterli olmayacak mıydı? Yoksa gezegenin başka noktalarında olduğu gibi orada da hukuk mekanizmaları iyice yozlaşıp çocuk hakları dahil, adalet halkın insafına terk edilmiş vaziyette mi? (MT/AS)