* Fotoğraf: Metin Aktaş / AA - Hatay
1) Çocuk Bareti
2) El Feneri
3) Vücut Isısını koruyan deprem battaniyesi
4) Yedek iç çamaşırı
5) Spor ayakkabı
6) Pijama takımı
7) Havuz saati için mayo
Bundan 22 yıl önce Tokyo'da Genco'yu anaokuluna yazdırırken "Okula İlk Teslim Edilecekler" diye bir liste tutuşturmuşlardı elimize, listenin başında bunlar vardı hatırlıyorum. Elime alır almaz "Bu ne biçim liste" diye şaşırmıştım.
Başka bir kâğıt daha vardı, o da yıl boyunca okulun tatil olacağı günlerin siyahla, deprem tatbikatı yapılacak günlerinin kırmızı ile işaretlendiği "Önemli Günler" takvimi...
Okul yetkilisi oyun bahçelerini, derslikleri, müzik salonlarını, havuzu vs. tüm alanları gezdirdikten sonra olası büyük bir deprem durumunda oğlumu nereden alacağımı da göstermişti bahçede. Anaokulu küçük bahçede, ilkokul ve ortaokul büyük bahçede toplanacaktı. Sınıfın toplanacağı bölüm tam olarak işaretliydi yerde.
Japonya, ilk yurtdışı görevimdi. Sene 2000. En az 3-4 yıl oradayız ya, tüm gücümle öğrenmeye ve adapte olmaya çalışıyordum.
Oğlumun okul işleri tamamlanınca ev işlerine ağırlık verdik. Evde televizyon, buzdolabı, çamaşır makinesi gibi eksikler var. Makineleri satın almak işin kolay kısmı, işlemleri bitirirken ambalajı açıp içinden çıkan küçük vida, askı, çengel vs. şeyleri gösterip makineleri evin duvarlarına nasıl sabitlememiz gerektiğini anlatıyorlar, dinliyoruz şaşkın şaşkın.
Taşındığımız gün apartman görevlisi gelip apartman hakkında bilgi veriyor kırık kopuk İngilizcesiyle. Sonra eliyle yakınlardaki liseyi gösteriyor, uzun bir uğraştan sonra anlıyoruz ki "büyük bir deprem olursa o okula gidin, bizim apartmanın toplanma yeri orası" demeye çalışıyormuş, yarı belimize kadar eğilip teşekkürleşiyoruz sonra.
Japonya'da ilk deprem deneyimi
Bizim 1999 Gölcük depreminin üzerinden bir yıl geçmiş, Japonya'daki televizyon kanalları sık sık bizim depremi anlatan programlar yayınlıyor. Uzmanlar, 'Ne yapılsaydı daha az kayıp olabilirdi?' simülasyonları yapıyor. Ana izleme kuşağında veriyorlar bu yayınları. Görüntüleri izledikçe çaresizlik içinde yine, yeniden kahroluyoruz.
Orada yaşadığımız ilk depremi de unutmuyorum. Sabahtı, ailecek kahvaltı yapıyorduk. Birden beşik gibi sallanmaya başladı oda. Genco'yu kaptığım gibi masanın altına girdim. Ben Genco'ya sarılmışım, babası ikimize sarılmış bekliyoruz. Masanın üzerinden kayan çatal bıçak düşüyor sağımdan solumdan. Korkudan ölmek üzereyim.
Bitmiyor bir türlü, sallanmaya devam ediyoruz. Ne yapacağımı bilemediğimden bir ara dış kapıya yöneliyorum, gözüm keserse aşağı ineriz diye. Dış kapıdan yan taraftaki başka bir dairenin salonunu görüyorum. Adam sabah sporunu yapıyor sakin bir şekilde. Deprem olmuyormuş gibi, hiç istifini bozmadan... Dilimi yutmuş gibi adama bakıyorum.
Ertesi gün iş yerinde Japonyalı arkadaşlara anlatıyorum olanları. Deprem sırasında evden çıkmak istediğimi duyunca şiddetle karşı çıkıyorlar. "Dışarısı tehlikeli, depremde sakın dışarı çıkma, evde kal" diyorlar. Sekreterim endişelenmememi, yeni deprem yönetmeliğine göre yapıldığı için binamızdaki sarsıntının uzun sürdüğünü, yani deprem sonrasında sağa sola esnek bir şekilde sallanmaya devam etmesinin normal olduğunu söylüyor. Zamanla alışıyorum depremlere. Korkmuyorum artık, ev güvenli, biliyorum.
Bazen deprem olduğunda televizyondaki haber spikeri ile eş zamanlı sallanmaya başlıyoruz. Spikerin arkasında televizyon kanalının isminin yazılı olduğu bir levha var; "NHK Levhası" bir sağa gidiyor bir sola. Arkada stüdyoda belli belirsiz bir kıpırtı, o kadar... Biliyoruz ki ne bize ne de spikere bir şey olacak.
Japonyalı arkadaşlarıma "Peki, ne zaman korkmaya başlamalıyım?" diye sormuştum bir keresinde. "Biz elektrikler giderse endişeleniriz biraz" demişlerdi. 3-4 yıl yaşadık Tokyo'da, çok büyük bir deprem olmadı ama burada olsa ortalığı yıkacak depremlerden burnumuz kanamadan çıktık. O anda dışarda olduğu için deprem yüzünden kopan levha ya da bir apartmandan düşen malzeme gibi nedenlerle yaralanan insanların haberlerini okuduk ertesi günkü gazetelerde.
2011 Tōhoku depreminden 2023 Maraş depremlerine
Elbette doğal felaketin önüne geçmenin mümkün olmadığı zamanlar var. 2011 Tōhoku depremi ve tsunamisinde orada değildim ama arkadaşlarımdan dinledim. 9.0 büyüklüğündeki deprem o güne dek Japonya'da yaşanan en büyük depremdi. Bu korkunç depremde tüm Japonya'da binden fazla sismometre içeren erken uyarı sisteminin sorunsuz çalışarak depremden bir dakika önce milyonlarca kişiyi şiddetli deprem olacağı konusunda uyardığını söylediler. Sonra kendim okudum erken uyarıya dair haberleri.
Japonya Meteoroloji Ajansı, bu erken uyarının sayısız hayat kurtardığına inandığını açıklamıştı. Depremin yaraları sarılmaya başlar başlamaz 'Kim bilir o depremden ne dersler çıkaracaklar ve neleri değiştirecekler?' diye düşünmüştüm, öyle de oldu.
6 Şubat günü kıyamete uyanınca bunlar geçti aklımdan. Acıdan hareketsizleşmek, çaresizlikten kıpırdayamamak diye bir şey var. Önce hayatta kaldığımız, depremden etkilenmediğimiz için kendimizden utandık, sonra şoku atlatır atlatmaz ne yaparız ne yapmalıyız derdine düştük biz geride kalanlar.
biamag'ta aylar önce (Kendi İmkânlarımızla) bundan söz etmiştim, belki hatırlarsınız. "Ülkeni anlatacak bir tâbir bul deseler bunu derim" demiştim. Eğri oturalım, doğru konuşalım; eğer bir yerde sistem, ağır, aksak, hasarlı, yaralı ya da 'düpedüz yok' ise bizi o bataktan çıkaracak en mühim kaldıraç budur demiştim. Böyle bir toplumsal refleksimiz var bizim. İyi ki var.
Adana'dan Diyarbakır'a kadar uzanan bir alanı vuran 6 Şubat 2023 Maraş depremlerinde yine bu oldu. Herkes kendince yardıma koştu. Bazen kırık kopuk, bazen biçare, bazen yanlış, bazen yetersiz olsa da birbirimize kendi imkânlarımızla kol kanat germeye çalıştık yine.
Depremin ilk günü bu ülkede en çok güvenilen isimlerden biri olan müzisyen Haluk Levent, kurduğu AHBAP platformunun üyelerinden oluşan 650 kişilik bir ekiple bölgeye dağıldıklarını bildirerek "Yakınları kaybolanlar! Ulaşılamayan kişiler için. Bu twitin altına yazsınlar. Raporlayıp ilgili birimlere iletiyoruz. Haydi!" yazdı Twitter hesabında. Bu twit, ilk 24 saat bitmeden 10 milyon kez görüntülendi, ilk gün bitmeden 30 bin kişi yakınları için ondan yardım istedi mesela. Yardım almak isteyen de yardım etmek isteyen de Haluk Levent'in hesabında toplandı.
Biz geride kalanlar...
Bu toprakların çaresizliği hep yürek burkuyor. Çok önceleri, yaptığım bir araştırma için bir keresinde muhtar aracılığıyla ulaşabildiğim çok yoksul bir kadınla görüşme yapmıştım. Utana sıkıla gittim görüşme mekânına. Tam görüşmeye başlayacağız, bir telefon geldi, acilen kalkması gerekti kadının. Gözlerinde gördüm, bana görüşme için söz verdiği halde sözünü tutamadığı için çok üzgündü. Gitmek için ayağa kalktı çaresizce, gözlerindeki o derin üzüntüyü görünce görüşmenin olmamasının hiç önemli olmadığını, başka zaman yine gelebileceğimi falan söyleyecek oldum, bir anda pantolonunun cebinden nüfus cüzdanını çıkardı. Eliyle bana doğru uzatıp "Lazım olur diye getirmiştim, kimlik numaramı falan görmek isterseniz diye. Yardım edemedim. İşinize yararsa, çalışmanıza bir yardımı olacaksa sizde kalsın. Sonra muhtara bırakırsınız, ben alırım" dedi.
Nasıl içimin yandığını bugün gibi hatırlıyorum. Diyecek söz bulamadım. Başımı iki yana sallayıp uzattığı nüfus cüzdanı elinin içinde kalsın diye iki elimle elini tutabildim sadece. Gülümsemeye çalıştım onu daha çok üzmemek için. O kadınının o an sahip olduğu tek şey nüfus cüzdanıydı ve bana veriyordu. Çaresizlik kadar yakıcı bir his bilmiyorum. Boğazından aşağı kezzap dökülüyor gibi hisseder insan. Öyle hissediyordu biliyorum, ben de. Binlerce insan toprağın altında, diri diri yardım gelmesini beklerken biz geride kalanlar kederden içten içe çürüyoruz günlerdir.
Biz geride kalanlar; depremde kağıttan yapılmış gibi yıkılıveren o binaları yapan müteahhit bozuntuları; o binalara izin veren birtakım yetkililer; deprem bölgesinde ihtiyaç var diye birbirini arayıp jeneratör parası denkleştirmeye çalışan arkadaşlar; yüzleri kızarmadan "Her şey kontrolümüzde, tüm ekiplerimizle koordineli bir şekilde sahadayız" demeçleri veren politikacılar; marketlere koşup paralarının yettiği erzağı alıp toplama alanlarına bırakan emekliler; merhameti sadece Yaratan'a delege eden kalpsizler; depremde evsiz kalanlara evlerini, iş yerlerini, otellerini süresiz açan iş insanları; canını dişine takıp hapsedileceğini bilse bile soru sormaktan çekinmeyen gazeteciler; rüşvetle iş yapan açıkgözler; umre için biriktirdiği tüm parayı depremzedelere bağışlayan gerçek iman sahipleri; açların, kaybedecek hiçbir şeyi kalmayanların ilkeleri olamayacağını ilk elden deneyimleyenler ve "yağma yapıyorlar" diye feryat figan WhatsApp mesajları atan haysiyetsiz klavyeciler; afet uygulama planı nedir bir kere düşünmemiş anca kader planını ağzına sakız etmiş bezirganlar; çıplak elleriyle enkaz kaldırmaya çalışan diğer yetkililer; imar affını böbürlene böbürlene çıkaranlar ve koşarak affını rica edenler; eline enkazdan aldığı bir fotoğrafı alıp "Bakalım bu küçük kız enkazdan sağ çıkabilecek mi?" diye duygu sömürüsü yapmayı habercilik sanan cibiliyetsiz muhabirler; bunca ölümün içinde sismik savaşlı komplo çığırtkanlığı yapanlar, zamanla yarışıp yurtdışından gelen yabancı kurtarma ekiplerini deprem bölgesine taşımaktan aciz koordinasyon yetkilileri ve daha niceleri, hepimiz bu toprağın çocuklarıyız.
Okunan salalar hepimizin salası bilesiniz. Senin, benim hepimizin salasını daha biz hayattayken okuyorlar. (AA/SD)