B.M. 10 yaşında bir kız çocuğu. Geçen sene bir yıl boyunca eniştesinin cinsel istismarına uğradığını iddia ediyor. Annesinin anlattıklarına göre her katında bir teyzenin, bu teyzelerin eşleri ve çocuklarıyla hep birlikte yaşadıkları dört katlı aile binasında eniştelerden birisi kimsenin ruhu duymadan bir yıl boyunca, okuldan sonra, arada sırada, yalnız yakaladığında B.M’yle cinsel oyunlar oynamış. Eğer annesine ya da başka birisine bu oyunlardan bahsederse de onları öldüreceğini söylemiş. Ta ki bir başka aile tanıdığı biraz tesadüf, biraz da şüpheciliği sayesinde durumu farkedene kadar.
"İleri gitmedim" derken?
Anne F.M. kızının yaşadıklarını öğrendiğinde durumu hemen geniş ailesi ile paylaşmış. Annenin iddiasına göre, tartışma esnasında enişte tacizi kabul etmiş, ama bir yere kadar: "Evet yaptım ama ileri gitmedim."
Burada kullanılan "ileri" kelimesi tam olarak neyi tarif etmektedir, B.M. tam olarak nasıl bir tacize uğramıştır adli tıbbın ve hala davası süren mahkemenin üzerine durması gereken konular. Ancak eniştenin pat diye ağzından çıkıveren bu cümlenin kültürel açılımı şu "Merak etmeyin, kızınız hala bakire, birkaç bir yerini yoklayıp, öpüp kokladıysam da aile dirlik ve düzenimizi bozacak kadar korkunç birşey yapmadım, olayı büyütmeye gerek yok."
Bu cümle, B.M.’nin bir yıl boyunca ve ondan sonra tüm yaşadıklarının özeti aslında. Anne F.M. sessiz kalmak yerine kızının hakkını aramaya karar verince önce enişteyle birlikte çalıştığı devlet dairelerine temizlik elemanı sağlayan şirketten kovuluyor. "İleri gitmeyen" enişte ise hala aynı şirkette çalışıyor. Kızkardeşler, yeğenleri B.M.’nin iddialarını aileye bir leke gelmemesi amacı ile örtbas etmeyi tercih ediyorlar. Krizle birlikte işinin kaybeden babanın bu davada anne kıza pek bir desteği yok, anne F.M. daha çok ‘köstek’ olmadığı için minnettar kocasına.
"Bugün git, iki yıl sonra gel"
Hukukun da B.M.’ye yaklaşımı enişteden çok farklı değil. Cinsel istismar davası geçen yıl açıldı, hala devam ediyor. Avukat Barış Aydın B.M.’nin davasını Ağır Ceza Mahkemesi’nde açmak istemiş ancak savcı, Kartal Savcılığı’da çalışan ve cinsel suçlar ve muayenesi konusunda herhangi bir uzmanlığı olmayan adli tabibin verdiği raporun yeterince vahim olmadığına kanaat davayı Asli Ceza Mahkemesi’nde açmış. Asli Ceza Mahkemeleri’nde görülen bu tip cinsel istismar davalarında sanık 3 ila 8 yıl arasında, Ağır Ceza’da Mahkemeleri’nden görülen davalarda ise 15 yıldan az olmamak üzere yargılanıyor. Yani adli tabibin, annenin anlatımıyla, beş dakika dahi sürmeyen muayenesi sonucunda verdiği ve savcılık tarafından çok vahim görülmeyen bir rapor nedeniyle davanın bütün seyri değişebiliyor.
Ancak istismar davalarında aslolan savcılığın değil Adli Tıp Kurumu’nun verdiği rapor. Bu nedenle Avukat Aydın davanın Ağır Ceza Mahkemesin’nde görülebilmesi için gereken heyet raporunu alabilmek amacıyla Adli Tıp Kurumu’na başvurmuş. Taciz olayının ortaya çıkmasının üzerinden 1,5 yıl geçmesine rağmen Adli Tıp henüz hala B.M.’yi kontrol etmemiş. Davanın dördüncü celsesi 9 Temmuz’da, Adli Tıp’ın B.M.’ye, avukatının zorlamaları ile 2010’dan 2009’a çekerek verdiği muayene tarihi ise 15 Temmuz.
B.M.’nin ruhu ve bedenini tacize uğramış mı ancak kontrol edilecek. Kırk kişilik sınıfında öğretmeninin farkettiği içe kapanıklığı, ağlamaları gerçek miydi ancak bakılacak. Oysa geçtiğimiz Nisan ayında Adli Tıp Kurumu’nun verdiği raporları sağlıksız bulduğu için istifa eden Doç. Dr. Ayten Erdoğan kurumun soruları, daha soruna yaklaşırken yanlış formüle ettiğini söylüyor. "Çocuğun ruhsal durumu bozuk mu değil mi? diye soruluyor. Halbuki bunun tek bir cevabı vardır. ‘Bozuktur.’ Kanunda böyle bir soru olması yanlış."
"Sanık sen otur, çocuğum sen ayağa kalk"
Yani Türkiye adaleti çocuklara uygulanan cinsel taciz davalarına bakarken "çocuğun ruhsal durumunun bozulmayabileceği" olasılığı üzerinde duruyor. Kanunlar çocuğu hemen koruma altına almak, süreci olabildiğince kolay ve hızlı tamamlayabilmek için değil sanki çocuğun ruhsal ve bedensel durumunun bozulduğunu süreç alan raporlarla ispatlaması için yapılmış.
Bölgedeki hastane raporu, o yoksa tedavi gördüğü doktordan ya da sağlık merkezinin vereceği rapor, Adli Tıp Kurumu’na bağlı şubenin ya da adliyenin vereceği rapor – ki bu raporu yazan doktor cinsel suçlar konusunda uzman olmak zorunda değil -, sonra Adli Tıp Kurumu'nun raporu derken tacizin üzerinden hem zaman geçiyor, hem çocuklar defalarca muayene edilip, sorgulanıyor. Üstelik birincil derecede kabul edilen delil vücuttaki görülebilir hasar olduğu için bu yaralar geçtiğinde tacizin delilleri de kayboluyor. Elde sadece savcı ve hakim karşısında verilen ifadeler ve istismara uğradığını aylarca farklı raporlarla ispatlamaya çalışan çocuklar kalıyor.(ZE/EÜ)