“Ermeniler Hıristiyan oldukları için öldürülmedi. Ermeni oldukları için öldürüldü. Ermeniler, Ortadoğu’da milliyetçiliğin yükselişinin –hakiki anlamıyla- ilk kurbanlarıdır. Yahudiler de Avrupa’da milliyetçiliğin yükselişinin son kurbanlarıydı. Umuyorum ki Kürtler de Ortadoğu’da yükselen milliyetçiliğin son kurbanları olur” (İkbal Ahmet, İmparatorluğa Meydan Okurken, çev.: Utku Özmakas, Zoom Kitap, 2016, s. 103).
Barış için Kadın Girişimi’nin hazırladığı Kadınlar Cizre ve Silopi’yi Anlatıyor isimli videoda, Cizreli bir kadın “Ne yapacaksın dilimi mi keseceksin? Bu dil bana annemin karnında verilmiş. Ben Türkçe bilmiyorum. Zorla mı Türkçe, Türk yapacaksın? Ben Kürdüm. Kürt olduğumuz için ölelim mi?” diye dayanışma için oraya giden kadınlara soruyor; “artık kimse ölmesin. Biz çocuklarımızı öldürsünler diye büyütmedik… Sesimizi, sözümüzü iletin, siz bizim sesimiz olun” diye özellikle vurguluyordu.
Cizre’de, Silopi’de, Sur’da, İdil’de yaşananları birkaç cümleyle ifade etmek zor. Savaş ablukası sonucu insanların yerlerinden yurtların edildiği, on binlerce insanın yasak ilan edilen ve saldırı altındaki evlerinden göçe mecbur kılındığı başka bir deyişle 90’lardaki gibi zorunlu göçün yaşandığı bir durum söz konusu. Bu sayının iki yüz bini geçtiği söyleniyor.
Yaşanılan durum karşısında hakikati öğrenmek, araştırmak, bunu ifade etmek zorunlu ve insan olmanın gereği. Said’in, Chomsky’nin çağdaşı, mücadele içinde gerçek bir dost, Hintli düşünür İkbal Ahmet’e göre “Hakikat yinelenmelidir. Hakikat birden çok kez söylendi diye bayatlamaz. Bu nedenle onu yinelemek gerekir. Kimin dinleyip dinlemediğini dert etme. Chomsky, medyada ve öteki iktidar kurumlarında hakikati bir kez söylemenin yeterli olmadığını biliyor. Aynı noktayı kanıtlamak için farklı olguları yinelemeye devam etmek zorundasın” (s.28).
Dolayısıyla yinelemekle hatırlamak ve unutturmamak da söz konusu olur. Said’e göre aydın ilişki kurduğu her şeyi sorgulama, peşinen kabul etmeme sorumluluğunu taşıyan, her zaman “erk karşısında hakikati konuşma” ödevi olan insandır (Emrah Göker, “Hemderdimiz Edward Said”, Toplum ve Bilim, sayı 99, Kış 2003/2004, s. 14).
Şırnak'ın Cizre ilçesinde bulunan HDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız’ın söyledikleri tam da hakikat üzerine düşünmemiz ve de vazgeçmememiz gerektiğini bir kez daha hatırlatmakta. Sarıyıldız, yetkililerin açıklamasının aksine sokağa çıkma yasağının halen eskisi gibi sürdüğünü, bu nedenle de insanların sığındığı ve öldüğü söylenen bodrum katlarına ulaşamadıklarını söylüyor: “Cizre’de halen yasak sürdüğü için insanların öldüğü bodrum katına, o mahalleye gidip bakamıyoruz. Binalardan iş makineleriyle cenazeler çıkartılıyor, diğer çıkarılanlarla birlikte Dicle Nehri kenarına götürülüyor. Binaları kökten temizlemeye çalışıyorlar. Devlet delilleri yok etmeye çalışıyor.”
Direnmek, mücadele etmek ve hakikati keşfetmek insanı insan yapan özelliklerdir. Keskin nişancılar tarafından 8 Ocak 2016’da Sur’da vurulan on yedi yaşındaki Rozerîn’in annesi Fahriye Çukur “Ne zaman bitecek bu savaş? Bu abluka ne zaman kalkacak? Ne zaman gidip çocuklarımızı alacağız?” diye soran çığlığını nasıl duyacağız?
İkbal Ahmet direnmek, mücadele etmek ve keşfetmek arasında bir bağ kurar. Ona göre, “Direnmezseniz, mücadele etmezseniz, keşfedemezsiniz. En az başka insanlar kadar insan olduğunuzu keşfedemezsiniz” (s. 23). Kapitalizmin dinamiklerinden biri olan açgözlülüğü perçinleyen tüketim kültüründe “acı yok sayılıyor” (John Berger- Yücel Göktürk, İstanbul’dan Gelen Telefon, Metis Yayınları, 2016, s. 20). Başkalarının acısına bakmamamız öğretiliyor. Çünkü başkası bizi, bizim olanları tehdit edendir.
Sara Ahmed, “birinin acısına karşılık vermenin etiği bilemeyeceğin ya da hissedemeyeceğin bir şeyin tesirinde kalmaya açık olmayı gerektiğini (Duyguların Kültürel Politikası, çev.: Sultan Komut, Sel Yay., 2015,s.46) söyler. Başkasına açık olmak, başkasının derdini kendi derdin olarak bilmeyi de zaruri görür. Bu da yine İkbal Ahmet’in dediği gibi risk almayı gerektirir. “Yaşamın ve öğrettiklerimin hepsinin iki temel ilkesi olduğunu düşünüyorum: Eleştirel düşünmek ve riskler almak” (s.68). Ahmet’e göre eğer riskler almazsak ortak iyiye hizmet edemeyiz.
Cizreli kadınlar “bağırarak, zılgıt çekerek” sesleriyle hakikati sağır kulaklara duyuruyorlar. Sadece kendileri için değil insanlığını unutmuş birçok kişinin kendisini keşfetmesi için haykırıyorlar. (FS/AS)