O bölgede, yani Cizre çıkışında Dicle nehri durgun akarmış!
Kürt filozof, şair ve destan yazarı Feqiyê Teyran (Kuşların hocası) Dicle’ye şiir okurmuş, nehir dinlermiş… İşte o nehir, okunan şiirlere kulak verdiği için; coşmamış, durgun, sükûnetle akmış orada…
Eğer Cizre ziyaretimizi özetlersem; Nehir bile dinlemiş ama devlet dinlememiş diyebilirim!
9 Eylül sabahı HDP'li Bakanlar, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve HDP'li vekillerden oluşan bir heyet olarak, Diyarbakır’dan yola çıktık. Cizre, Silopi, Kızıltepe, Nusaybin, Silvan, Lice, Varto, Diyadin, Doğubayazıt, Yüksekova ve Başkale’de halk buluşmaları gerçekleştirmek, barış çağrılarımızı, hak ihlallerinin en çok yaşandığı ve ölüm haberlerinin geldiği yerlerde dile getirmek istiyorduk. Ancak heyetimizin önü Midyat-İdil yolunun çıkışında panzerler ve TOMA'larla kesilerek, Cizre’de sokağa çıkma yasağı devam ettiği için ilçeye girişimize izin verilemeyeceği söylendi.
Görülmemiş bir şeydi; ama iki Bakan ve 40’a yakın milletvekilinin bir şehre girmesi engellendi! Biz bu engel karşısında duramazdık; çünkü Cizre’den özellikle sivil halkın yardım haykırışları geliyor ve sağlıklı haberlere ulaşmamız engelleniyordu. Bunun üzerine, arabaları bırakarak yürüyüşe geçtik. Yolumuz uzundu; ancak yürüyüşümüz barış yürüyüşü ve amacımız silahların susmasıydı. Toplumun %80’inin talep ettiği barışı savunmak için oradaydık! Böyle bir taleple giden bunca vekil ve bakanın engellendiğini, valilerin telefonlara çıkmadığını açıkçası ben kendi yaşam tarihimde görmedim!
Bir amacımız da; birçok saldırı, yokluk, ölüm iddiasının olduğu bir ilçeye girip şeffaf gözlem yapabilmekti ki sivil siyaset ve mecliste görev almak bunu gerektirir. Tam sekiz saat sonra ancak Cizre’ye 20 km uzaklıktaki İdil’e varabildik. Cizre’den korkutucu haberler geliyordu. Sabaha karşı Cizre’ye doğru bir kez daha yola çıktık; fakat 5 kilometre kala yine zırhlı araçlar ve yüzlerce polis, asker… Civar yolları, köy yollarını arşınladık ama Cizre’ye doğru ilerleme teşebbüslerimiz defalarca engellendi.
Nihayetinde grup toplantımızı İdil’de yapmaya karar verdik. Filli bir sıkıyönetim altındaki Cizre’nin sesini duymayan bir Meclis’te, Ankara’da sesini duyurmaktan daha anlamlıydı böylesi! Sokağa çıkma yasağının kalktığı güne kadar ise Cizre’ye ulaşamadık. Ancak ayın 12’sinde tüm heyetle Cizre’de olabildik.
Cizre’de neler olduğu çok yazıldı, tekrarlamayacağım. Kısaca ifade edersem:
Fırınlar, dükkanlar kapalı olduğu için insanlar yiyecek bulamadı, kuyu suyu içmek zorunda kaldıkları için ishal ve başka hastalıklar baş gösterdi.
Ambulanslar tarandı, “Hepinizi yok edeceğiz, Ermeniler” anonsları yapıldı!
Elinde alışveriş poşetleriyle 75 yaşında bir adam, kucağında bebeğiyle bir anne ve çocuklar, çocuklar... öldürüldü!
Ölülerini buza sarıp başında bekledi insanlar!
Hendekler, mayınlar, keskin nişancılar… Her modelinden zırhlı araçlar etrafımızdaydı!
Bir de selam verdiğimizde selamımıza karşılık veren, tepelere, yollara konuşlanmış çocuk yüzlü askerler….
Biz yok yere bunca engellenirken ve sivil halk ölürken “Kimseye gücüm yetmeyebilir ama kendi nefsime gücüm yeter” dedi Leyla Zana, o yılların acı biriktirmiş sesiyle zulme dur demek için…
Cizre'de günlerce kalan vekillerimizden birisi, ancak çocuğunu emziremediği için rahatsızlanınca dışarı çıkabildi! Günlerce, canla başla uğraştılar kimse ölmesin diye, kendileri de kurşunlara maruz kaldılar üstelik!
Etrafımdaki hangi vekille konuşsam hepsi yıllardır süren savaş koşullarında ya babasını, ya kardeşini ya eşini, ya annesini, yakınlarını kaybetmişti; kimisi de gözlerinin önünde! Böyle bir Meclis Grubu var mıdır!
Selahattin Demirtaş, İdil’deki basın toplantısında “30 yaşıma kadar OHAL’siz tek bir gün yaşamadım” dedi!
Ve Nusaybin’de iktidara sordu “Ankara’da oturup yasak kararı verenler ne kazanıp, neyi çözdünüz? 23 insan öldü, insanlığınızı bitirmek dışında neyi bitirdiniz!”
Lice’de bu kez halka sordu “Siz hiç kimseyi göçe zorladınız mı; hiç kimsenin işyerini yaktınız mı; hiç kimseyi Türk diye dışladınız mı?” Halk “Hayır” dedi! O da “Biliyorum, yine yapmazsınız, buraya kim gelirse ona evinizi açın, misafir edin” deyince coşkuyla karşıladı herkes…
Kısacası Dicle nehri dinledi devlet dinlemedi, halklar dinledi silahlar dinlemedi… Ama sonunda herkes dinleyecek ve silahlar susacak, eminim, umutluyum… En az o fotoğraflardaki gülen yüzlü çocuklar ve bizi günlerce misafir eden aşîr İdil halkı kadar...
Not: Belki merak edersiniz diye; oralarda 7 den 77 ye Kürtçe konuşuluyor. Anadil yani! (FK/ÇT)
* Bu yazı Özgür Gündem ile eşzamanlı yayınlandı.