Lisedeki ilk arkadaş grubumu, “aramızda” diye konuştuğumuz boyumuzu aşan dertleri, en güvendiğim öğretmene bahsettim diye kaybetmiştim. Ben arkadaşlarıma; öğretmenim bana, iyi niyetle ihanetleşmiştik günün sonunda. Kendimi açıklamak için bir sayfa yazı yazdığımı hatırlıyorum. O yazının ilk paragrafı bitmeden arkadaşlarım içinde en kırgın olanı gözlerimin içine bakıp bir film repliğini tekrarlamıştı: “Ne var biliyor musun Çiğdem, artık sana güvenmiyorum.”
Hangi filmin içine düştüğümü merak ederek, açıklamamı doğru düzgün dinlemeyişlerine üzülerek; kalbimde kırıklarla ayrılmıştım yanlarından. Bir daha asla böyle bir arkadaş grubum olmayacağından emindim. Kim bana neden güvensindi? Çocuktum, korkmuştum ve elbette feci halde yanılıyordum.
Seçtiklerimiz ve Vazgeçtiklerimiz
Çocuklukta mutlu şeyler ne kadar parlak ve renkliyse kırgınlıklar da o kadar felaket havasında esiyor insana. Kim bilir “güven” ve “ihanet” sözcükleri ne kadar kocaman geliyordur çocuklara? Böyle “ağır” konuları konuşmak için buyurun Günışığı Kitaplığı’na. “Çıtır Çıtır Felsefe” dizisinin yeni kitabı Güven ve İhanet, seçtiklerimizi ve vazgeçtiklerimizi odağına alıyor. Bir arkadaşın teklifini reddetmek, güvenini sarsmaktan korktuğun birine “hayır” diyememek, hatta geçmişte kendine verdiğin sözü bugün tutamamış olduğunu fark etmek… Hepsi gelir başımıza. Büyüdükçe yürüdüğümüz yollar çatallanır, aynı anda iki patikada olamayacağımızdan birini seçmemiz gerekir; e her tercih bir vazgeçişse, kaçış yok, ihanet her kapının ardından çıkabilir.
Brigitte Labbé'nin Güven ve İhanet kitabı, epey çetrefilli, vicdanları hedef alan bu konuları sade ve açık bir anlatımla, kısa kısa örneklerle açıklıyor. Sosyal hayatta veya kendimizle ilişkimizde kaçmadan, kırmadan ve ezilip büzülmeden kendimizi ortaya koymanın mümkünatını gösteriyor.
Okulla birlikte giderek kendi sosyal çevresini oluşturan, büyüten, derinleştiren çocuklar için “dışarıda bırakılma endişesi” büyük mesele. “İhanet” bu anlamda çok tetikleyici bir kelime. Baş etmesi zor. İhanet ile birkaç yakın temasın ardından tekrar “güven” hissini yakalamak, hele ki çocuklar için, daha da zor.
Bu kaygıyı kitapta geçen şu cümle ile gidermek mümkün: “Güvenme ihtiyacı ve isteği, ihanete uğrama korkusundan daha güçlüdür.”
İnsanın bireysellik ile fedakârlık arasındaki dengeyi bulması da kendini koruyabileceği mesafeyi keşfetmesi de zaman alıyor. Güven ve İhanet de “Çıtır Çıtır Felsefe” dizisindeki diğer tüm kitaplar gibi, bu anlama, sorgulama ve keşfetme dönemlerinde hem çocuklara hem ebeveynlere rehberlik ediyor.
Yazımın sonuna gelirken Azade Aslan çevirisinin şahaneliğinden bahsetmeden geçmeyeyim. Bu kitabın serin bir akıcılıkta okunmasında onun kelimelerinin payı var.
Bu hikâye, ihanetin yıkıcılığına rağmen güvenmenin gücüne inananlara, hiçbirimiz yalnız değiliz bu dallı budaklı patikalarda. İyi okumalar herkese.
Yaşasın çocuk kitapları. (ÇYK/YK)