Bugün Anayasal Düzen dersini kırıp Sincan 2 No’lu F Tipindeki tutsak bir arkadaşımı ziyarete gittim. Ziyaretçi kartı almak üzere ‘ziyaret kabul’e gittiğimde gardiyanlar, ‘görüş’üne gitmek istediğim arkadaşımın İnfaz Hakimliğine gideceğini, görüşü ise oradan dönüşünde, yani ancak öğleden sonra yapabileceğimi söylediler. Ben de madem ki duruşma var, gidip izleyeyim diyerek Sincan Cezaevi yerleşkesi içinde bulunan İnfaz Hakimliği’nin yolunu tuttum.
İnfaz Hakimliğine vardığımda dışarıda bulunan bir askere girişi sordum. Askerle konuştuğumu gören rütbeli bir asker yanıma gelerek “Hayırdır, ne işin var burada?” diye sorunca, ben de “Arkadaşımın duruşması varmış, onu izlemeye geldim” dedim. Tabi adam şaşırdı, anlaşılan yüze yakın tutsağın yargılandığı bir dosyanın duruşmasına, bırakın benim gibi sivil bir izleyicinin gitmesi, savunma amaçlı bir avukatın dahi gittiği görülmüyormuş. Hasılı, biraz zorlayarak içeri girdim. Birçoğunu daha önceden tanıdığım tutsaklar da beni gördüklerinde hem şaşırdılar (kendi aralarında “Ne işi var Meheme’nin burada” diyorlardı) hem de uzun bir süre sonra birbirimizi kanlı canlı görmüş olmanın hissiyle, benim gibi çok sevindiler. Ben bir yandan hepsiyle göz göze gelip onlarla merhabalaşmaya çalışıyorum, hasretlik gideriyorum; öte yandan her biri on beş yirmi yıldır zindanda tutsak iken neden mahkemeye getirildiğini anlamaya çalışıyorum. Tutsakların yaptığı Kürtçe savunmaları mümkün olduğunca kaçırmamaya özen gösteriyorum ki anlayabileyim. Neticede, meseleyi anladım: Geçtiğimiz Ağustos ayında başka bir cezaevindeki hasta tutsaklardan birkaçı Sincan’a getiriliyor. Tedavi amaçlı Sincan’a getirilen tutsaklar geldikleri cezaevinde aranmış olmalarına rağmen cezaevi girişinde kameranın olmadığı bir odaya alınarak çıplak aramaya maruz kalıyorlar. Bunun üzerine cezaevindeki diğer tutsaklar “İnsanlık Onuru İşkenceyi Yenecek!” diye slogan atarak cezaevi idaresinin insanlık dışı bu muamelesini protesto ediyorlar.
Cezaevi idaresi, slogan atan tutsaklardan dördüne, ‘hücre cezası’ veriyor. Diğer tutsaklara ise bir aylık iletişim cezası veriliyor. Gerekçe ise “İnsanlık Onuru İşkenceyi Yenecek sloganını atmak suretiyle örgüt propagandası yapmak” olarak gösteriliyormuş. Tutsaklar bu duruma itiraz etmek ve son dönemde artan baskıları dile getirmek üzere İnfaz Hakimliğine başvurdukları için duruşmaya getirilmişler.
İlk savunmayı yapan Recep Bekik isimli tutsak, cezaevinde kaldıkları odadan çıkıp mahkemeye veya hastaneye her gidiş-dönüşlerinde sekiz defa arandıklarını, iki defa x-ray’den geçirildiklerini, ayrıca dedektör ile de arandıklarını belirterek, bunun dışında, cezaevi yönetiminin tutsak arkadaşlarını bilinçli olarak ‘çıplak aramaya’ maruz bıraktığını belirtti. Ayrıca “içinde doğup büyüdüğümüz toplum ve geldiğimiz kültürel yapı kişinin mahremiyetine önem verir. Bu yapı içinde kişi, sadece iki defa çıplaktır, doğduğu esnada çıplaktır ve öldüğünde” diyerek sözlerini sürdürdü.
Recep Bekik’ten sonra söz alan Ahmet Akgün isimli tutsak, F tiplerinin birey psikolojisi üzerindeki tahribatlarını sıralayarak; çıplak aramalı uygulamanın tecrit-tredman esaslarına dayandığını; bununla, bedenen tutsak alınanların ruhen de tutsak alınmaya ve hatta fiziken öldürülemeyen tutsağın ruhunun paramparça edilerek öldürülmeye çalışıldığını ifade etti. Çıplak aramalı yöntemle cezaevi idaresinin kişinin kendisine karşı saygısını yitirmesini istediğini belirttikten sonra, bireyin şizofrenik bir ruhsal yapıya sahip olmasını istediğini sözlerine ekledi.
Daha sonra savunma yapan Ali Murat Çelik ise çıplak arama uygulamasının hiçbir kanunda geçmediğini, eğer mevzuatta böyle bir uygulama olsa idi tutsakların gizli değil kameranın olduğu bir ortamda aranmaları gerekeceğini dile getirdi. Ayrıca 12 Eylül darbe ürünü kanunların çıplak aramaya izin vermediğini bu nedenle mahkemenin idare hakkında suç duyurusunda bulunması gerektiğini belirtti. Eyüp Turgay adlı tutsak ise “Anayasa’nın temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması hakkındaki maddenin bile hakkın özüne dokunulmaması gerektiğini belirtmektedir” diyerek, çıplak aramanın Anayasa’ya aykırı olduğunu söyledi. Bunun dışında, çıplak arama uygulamasının Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı olduğu, hukukun temel ilkelerine aykırı bir uygulama olması nedeniyle de cezaevi idaresinin keyfi yaklaştığını ifade edebileceğini sözlerine ekledi.
En çarpıcı ifadeler ise Hamit Babat’a aitti. “İnsanlık Onuru İşkenceyi Yenecek!” dedikleri için örgüt propagandası yaptıklarının iddia edildiğini, ancak hangi örgütün propagandasını yaptıklarının ise net bir şekilde yazılmadığını belirten Babat, “şayet kastedilen PKK ise, bizler zaten PKK’nin üyeleriyiz ve eşyanın tabiatı gereği haklı olarak partimizin propagandasını yaparız. Bundan daha doğal ne olabilir ki… cezaevi idaresi son aylarda sürekli olarak bizleri provoke etmeye çalışıyor. Her birimiz on beş yirmi yıldır zindandayız, yılda onar kitap okusak, her kitaptan birkaç paragraflık alıntılar yaparak notlar tutsak bile binlerce sayfa notumuz olur. Kaldı ki bizim okuduğumuz kitaplar, dergiler ve gazeteler idarenin denetiminden geçip bizlere gelmektedir. Ancak son aylarda odalarımız sürekli basılıp tuttuğuz notlar, defterlerimiz, sakıncalı görülüp el konulmaktadır. Sincan cezaevi merkezi bir yerde olduğu için sürekli olarak Türkiye’deki diğer cezaevlerinden tedavi amacıyla hasta tutsaklar buraya getirilmektedir. Tedavi için gelen tutsaklar burada insanlık dışı muameleye tutulmaktadır. Eğer ki hasta bir tutsak aramaya tabi tutulacaksa bunun doktor nezaretinde olması gerekir; ama hem arkadaşlarımız çıplak aramaya tabi tutulmakta hem de doktor bulundurulmamaktadır. Ayıca genelgede ‘şüphe’den bahsedilmektedir ve fakat gelen arkadaşlarımızın kendileriyle bomba getirmedikleri çok iyi bilinmektedir. Neyin şüphesinden nasıl bahsedebiliriz ki! İdare bizlere uygulamanın genelgeye dayandığını söylemektedir. Kaç kere kendilerinden genelgenin bizlere de verilmesini istedik. Ancak maruz kaldığımız uygulamaları barındıran genelge bir türlü bizlere verilmedi” diyerek yaşanan saçmalığını çarpıcı bir biçimde dile getirdi.
Sincan 2 No’lu F Tipi’nde tutuklu ve hükümlülere uygulanmak istenen “çıplak arama,” “odalara sürekli baskınlar yapılıp tutuklu ve hükümlülerin notlarına el konulması” hususunu, önce İnfaz Kanunu bağlamında ele alalım. Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un ‘Hapis cezalarının infazında gözetilecek ilkeleri’ düzenleyen 6.maddesinin 1. fıkrası b bendi, “Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin düzenli bir yaşam sürdürmeleri sağlanır. Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddî ve manevî koşullar altında çektirilir” derken; “f) Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin yaşam hakları ile beden ve ruh bütünlüklerini korumak üzere her türlü koruyucu tedbirin alınması zorunludur” demektedir. Ayrıca konumuz açısından çok önem taşıyan “Kuruma alınma ve kayıt işlemleri” başlıklı madde ise aşağıdaki gibidir:
MADDE 21.- (1) Haklarında kesinleşmiş hapis cezasını içeren mahkûmiyet ve ödenmeyen adlî para cezalarının hapse çevrilmesine ilişkin karar bulunanlar, Cumhuriyet Başsavcılığının yazılı emriyle ceza infaz kurumuna gönderilirler. Üstleri ve eşyaları arandıktan sonra kabul odalarına konulur ve hekim muayenesinden sonra kuruma yerleştirme işlemleri yapılır. Bu maddede ‘üstleri ve eşyaları arandıktan sonra kabul odalarına konulur’ derken, arama işleminin nasıl olacağına dair herhangi bir ifade içermemektedir.
Gelelim bugün izlediğim duruşmada dile getirilen uygulamaların Anayasal bağlamdaki yerine. Yürürlükteki Anayasa’nın, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetini düzenleyen 26. maddesinde, “herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir” denilmektedir.
Temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması hakkındaki Anayasa’nın 13. Maddesi, “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlandırılabilir. Bu sınırlandırma Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” biçimindedir.
İkinci Kısmın, İkinci Bölümü’nde ‘kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı’nı düzenleyen mad. 17’de “kimseye işkence ve eziyet yapılamaz, kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz” deniliyor. Anayasanın md.90/5’te ise “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır” hükmü bulunmaktadır. Ayrıca, Siyasal Bilgiler Fakültesi idare hukukçularından Kerem Altıparmak hocamıza göre Anayasa Mahkemesi’nin görev ve yetkilerini düzenleyen Anayasa’nın 148. maddesi göz önüne alındığında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Anayasa hükmünde sayılmalıdır.
Anayasa’nın bahsi geçen maddelerine bakıldığında, Sincan 2 No’lu F Tipi cezaevinde tutsaklara dayatılan çıplak arama uygulamasının anayasal herhangi bir dayanağının olamayacağını söyleyebiliriz. Her ne kadar cezaevi idaresi tüzük, yönetmelik veya genelgeye dayanarak böyle bir uygulamaya başvurduğunu belirtse de idare hukuku açısından düşündüğümüzde tüzük, yönetmelik ve genelgeler gibi düzenleyici işlemler kanunlara dayanmalıdır. Normlar hiyerarşisinde en üstte Anayasa yer almakta iken, hiçbir kanunun Anayasaya aykırı olamayacağını sanırım tekrarlamaya gerek yoktur.
Son tahlilde, Sincan 2 Nolu F Tipi Cezaevi tutsaklar için ‘cezaevine’ dönmüş bulunmaktadır. İdarenin keyfi diyebileceğimiz uygulamalarının nedeni ise Ankara gibi bir merkezde olmasına rağmen, Sincan 2 No’lu F Tipi Cezaevi’nin ne yazık ki ya bağımsız heyetler tarafından denetlenmemesi ya da giden heyetler cezaevinin dış görünüşüne aldandıklarından tutsakların neler yaşadıklarına çok da kafa yormamalarıdır. (MK/HK)
* Muhammed Kaya, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Son Sınıf öğrencisi
Not: Yazı 20.11.13 Çarşamba günü Sincan Cezaevi ziyaretimin ardından kaleme alınmıştır. Ayrıca yazı içindeki italikler bana aittir.