Feminist kuramın post-yapısalcı Amerikalı düşünürü Judith Butler’ın 1990 yılında yazdığı ve feminist kuram içinde yaygın olan heteroseksüel varsayımı eleştirdiği kitabı Feminizm ve Kimliğin Altüst Edilmesi Metis Yayınları’ndan Başak Ertür’ün özenli çevirisiyle yayınlandı.
Butler, “Asıl derdim, toplumsal cinsiyet sınırları içinde dayatılan bir takım basmakalıp fikirlerle, toplumsal cinsiyetin eril ve dişiliğine dair var olan görüşlere itiraz getirmeye çalışmak” diyerek kitabın yazılış amacına açıklık getiriyor yeni baskıya yazdığı önsözde. LGBTT (queer) kuramına farklı bir yaklaşım getiren ve feminizmin temel metinlerinden sayılan kitapta Butler; cinsiyet kavramının doğallığını sorgulayarak, cinsiyetin performatif yapısına dair önermelerde bulunuyor.
"Cinsiyet" ve "toplumsal cinsiyet" kavramlarını, mevcut kadın kimliklerine de eleştirel bir yaklaşım getirmek için sorgulayan Butler; Freud’un melankoli kuramıyla, cinsel farklılığın oluşumuna dair yapısalcı psikanalitik kuramı bir arada değerlendiriyor.
Levi-Strauss, Freud, Irigaray, Witting ve Kristeva’nın metinlerine eleştirel ve farklı bir yorum getiren yazar, Foucault’cu yaklaşımını Foucault’nun metinlerine de uygulayarak homofobi ile mücadelede özgürlükçü bir yaklaşımı yerleştirmek istiyor.
Başak Ertür’ün kitabın çevirisi için yazdığı önsözde açıkladığı ve İngilizce orijinal metinde yer alan gender ve sex kelimesi Türkçe’de ancak tek bir kelimeyle karşılanabiliyor: “cinsiyet”.
Resmi dili İngilizce olan ülkelerde ise pasaport, ehliyet gibi belgelerde bizdeki “cinsiyet” ibaresi yerine “sex” ve “gender” kelimesi bir arada kullanılıyor.
Biyolojik cinsiyeti ifade eden “sex” kelimesiyle, Türkçe’de toplumsal cinsiyet anlamında kullanılan “gender” kelimesini buluşturan "cinsiyet" kelimesi ne yazık ki Türkçe’nin kendisi "cinsiyetli" bir dil olmadığı için yetersiz kalır. Çünkü gender kelimesi Latin kökenli diller gibi, şahıs zamirlerinin ve cins isimlerin "cinsiyetli" olduğu dillerde "dilbilimsel cinsiyet" anlamına gelir. Yani bir dil bilgisi terimi anlamına gelir. Bu da aslında, bir cins ismin gramer kuralına göre belirlenen "cinsiyet"inin o cins ismin doğasıyla ilgili bilgi vermediği anlamına gelir. Mesela, bir çok dilde sokak kelimesinin gender’ı yani cinsi dişi olsa da bu, sokağın kendisinin dişi bir varlık olduğu anlamına gelmez.
Bu da Ertür’ün özellikle belirttiği gibi, Butler’ın kitabının çevirisi için kelime seçiminde titiz davranılmasına neden olmuş. Bu başka dillerde var olan ayrımın Türkçe’de olmaması, feminist kuramın (doğal olarak başka bir dilde geliştiği için) toplumsal ve kültürel anlamda; dilin ve gender kelimesinin tarih içindeki gelişimine bakarak, daha çok biyolojik bir anlam taşıyan sex kelimesiyle arasındaki farkın vurgulanmasına yol açar.
Gender kelimesi için Türkçe’de toplumsal cinsiyet kullanımı yeterli olmadığı için, "cinsiyet" kelimesi tercih edilir. Yinede de bu çeviride gender için toplumsal cinsiyet kelimesi kullanılmış. Ancak kitapta çevirmenin ısrarla üzerinde durduğu ve LGBTT çalışmalarına da büyük bir katkı sağlayacak olan gender’ın "dilbilimsel cins" anlamında kullanımı, bu çeviride korunamamış.
Bu durum, yukarıda bahsettiğim şahıs zamirlerinin ve cins isimlerin cinsiyetli olduğu dillerde korunabilen bir kelimenin çift anlam taşıyabilme özelliğinin, bir kelimenin bir kültüre aktarımında karşı dilin yetersizliğini de gösterir. Yani gender kelimesi orijinal metinde hem "toplumsal cinsiyet" hem de "dilbilimsel cinsiyet" anlamına gelirken, diğer dilde aynı anda bir kelimenin iki farklı ya da benzer anlam taşımasının mümkün olmadığını da gösterir.
Bu durum, bir dilin ve kültürün mutlakıyetçi yapısının nasıl toplumu dönüştüremediğini gösterdiği gibi kelimelerin nasıl türetildiğini ve içinin işletilmez hale geldiğini de gösterir. Bu kitapta, çevirmenin özenli çalışması, emeği ve detaylı açıklamalarıyla bir yol bulunan durum aslında bir dilin ve kültürel hayatın ısrarla çoraklaştırılma çabasını da gözler önüne serer.
Butler’ın Feminizm ve Kimliğin Altüst Edilmesi kitabının çevirisinde yaşanan bu örnekte görülen, bir kelimenin başka bir dile çevrilirken yaşadığı sorunlar meselesi aslında o kelimenin çevrildiği dilin kültürel dünyasında ne kadar algılanabileceğine ve yaşayabileceğine dair ipuçları da verir.
En son Lambdaİstanbul Derneği'nin kapatılma davasında gündeme gelen anlaşılmayan kelimelerin gerekçelendirilmesi sorunu, en basitinden erkek/kadın ayrımı olmayan bir dilin ve o dil aracılığıyla beslenmesi gereken kültürün içinde "başka" hayatlar yaşamak istemenin ne kadar ciddi durumlar yaratabileceğini gösterdi.
Tanrısal "O"nun hakimiyetindeki dil "onun/ötekinin" kelimesine hayat vermek istemedi. Butler’ın “Cinsiyet Belası” dediği de bu olsa gerek. Bir dilin içinde ifadesiz kalmak ve başka bir dilde bulduğun nefesi de kendine saklamak isterken "belaya" bulaşmak. Hem de cinsiyetli cinsiyetli. Bu bağlamda, Butler’ın kitabı her açıdan bir kült. Öğrenmek isteyen herkese tavsiye olunur…(YK/EÜ)