Kayseri'nin Talas ilçesinde, yaklaşık 1.5 yıl önce Ramazan Bayramı'nda şeker toplarken kaybolan çocukları öldürerek gömdüğü gerekçesiyle yakalanan katil zanlısı Uğur V.G, Mart ayının sonunda tutuklandı.
Üzerinden birkaç hafta geçmişti ki, tanımlamakta zorluk çektiğim bir haberle karşılaştım: "O miniklerin katili pirinçteki beyaz taştı" başlığı ile Hürriyet Gazetesi'nde çıkan söyleşide, bir buçuk yıl önce işlenen faili meçhul bir cinayetin nasıl çözüldüğü anlatılıyordu.
İlkin, bu menfur hadisenin insanda yaratacağı etkileri iliklerime dek hissettim. Ardından akıl, zekâ, usa gelmeyen ilginç yöntemler söz konusu diye düşündüm. Sonra pür dikkat cümlelere yoğunlaştım, birkaç kez okudum yazıyı. Elbet çeşitli açılardan önemli olan bu olayın aydınlatılmasıydı. Dahası keşke olmasaydı ve asla olmaması her zaman ve her daim en büyük temennimizdi. Lakin "lanet olsun" ki olmuştu. Her şeye rağmen olayın aydınlatılmasında emeği geçenleri, adalet bilinciyle çalışan tüm memurları yeri gelmişken kutlamak gerekirdi.
Ancak kafama sorular dizilmişti. Çoğu zaman olduğu gibi sanki bu cinayetin sırrı da bir itiraf sonucu çözülmüştü.
Olayın aydınlatılmasıyla ilgili bir söyleşinin akla getirdiği soruların herhangi bir önemi var mı? Geçiştirilemeyen herhangi bir soru ne kadar önemliyse bunlar da herhalde o kadar önemlidir.
İnsanı çileden çıkaran, ruh sağlığını bozan benzer vakalar, adi suçlardaki artış gözlerden kaçmıyordu. Ve bunlara sebep olan koşullar bertaraf edilmedikçe canımızı yakan olayların çeşitli biçimlerde süreceği de biliniyordu. Ortada, henüz aydınlatılmamış binlerce faili meçhul cinayet vardı. Elbet bunları es geçmek haksızlık olurdu. Ancak ben yine de biraz "polisiye" düşünmek ve kafama takılan soruları ısrarla dillendirmek istiyorum.
Bir buçuk yıl önce Kayseri'de bir bayram günü şeker toplamak için evden ayrılan 9 yaşındaki Ahmet Tuna Tekin, 6 yaşındaki kardeşi Dilruba Tekin ve 11 yaşındaki Türkan Ay'dan bir daha haber alınamamıştı.Gülden Aydın imzası ile yayımlanan o yazı, "müjdeli" haberi verirken "usta işi, kılı kırk yaran ince bir soruşturma"ya da dikkat çekiyordu.
"Bizim aradığımız siyah pirinç değildi, olsaydı zaten çoktan bulunmuştu. Biz pirincin içindeki beyaz taşı arıyorduk" diyen (Asayiş Daire Başkan Yardımcısı Ercan) Taştekin, ekibiyle birlikte, Türkiye'nin belki en çok aranan 'katil zanlısını' bulma sürecinde yaşadıklarını şöyle anlattı:
"Normalde, polislikte gönüllülük aranmaz. Fakat bu görev özeldi. Neticeye çaba, fedakârlık ve gayretle ulaşılacaktı. Ekibime, 'Ailelerinizden uzak kalacaksınız, hastanız olsa gidemeyeceksiniz, çocuklarınızla ilgilenemeyeceksiniz' dedim. Hepsi de kabul etti."
(Bu normal mesaiyi aşan aşırı çalışma, ancak "özel" bulunan hallerde mi uygulanıyordu? Yoksa görevli memurların vicdanına mı kalmıştı? İnisiyatif kimdeydi? Bu olay neden özeldi? Her cinayet, her kayıp, her faili meçhul, hukuk ve adalet nezdinde eşit ve özel değil miydi? Bu durumda, benzer acılar yaşayan insanlarımız ne düşünürdü? Canhıraş çalışan bu görevliler, acaba bu fazladan emek ve çalışmalarının karşılığını almışlar mıydı?)
Neden?
"Üç çocuğun kaybolma sebebi için çok fazla seçenek vardı. En doğru seçeneği bulmamız gerekiyordu. Organ mafyası, ailelere düşman olanlar ve başka sebepler... Yardımcım Emniyet Amiri Ertuğrul Güler ve ekibimizle birlikte, geçtiğimiz aralık ayında, 15 gün boyunca sebebi belirleme çalışmaları yaptık. Cinsel saldırı ve pedofili üzerinde karar kıldık. Çalışma tamamen bu alana kaydırıldı."
(Söz konusu yazıya göre ortada açıkça bir kanıt yoktu. O halde olayın seyri neden bu alana kaydırıldı? Diğer olasılıklar yok mu sayıldı? Ailenin, herhangi birileri ile düşmanlık ve husumet doğuracak bir olay yaşamamış olması araştırmaları başka yöne kaydırabilirdi. Ya organ mafyası?
Aklıma "Av Zamanı" filmi geldi. Kanımca bu film, yazımıza konu olan bu olayla bir benzerlik gösteriyor, her iki cinayetin çözülmesinde asıl payın, itiraf ve pişmanlığa ait olduğunu söylüyordu)
Nerede?
"İkinci önemli soru olay yerinin neresi olabileceğiydi. Delilleri doğru yerde aramamız gerekiyordu. Kriminal incelemelerle çocuklara ait bir olay meydana gelmişse kan ve benzeri bulguların elde edilmesi, saç kılı ve benzeri delillerin bulunması, olay yerinin doğru tespitine bağlıydı. Olay yerinin ev seçeneği olduğunda karar kıldık."
(Şeker toplamak için evden çıkan çocuklar, zayıf da olsa bir ihtimalle kaçırılmış ya da büyük olasılıkla gittikleri bir evde, o her şeyin anlamsız kaldığı olaya maruz kalmış olabilirlerdi. Ancak tüm bunlar birer varsayımdı. Organ mafyası, husumet, kıskançlık, pedofili ve daha başka şeyler akla gelebilirdi. Ancak her şey, sanki U.V.G.'nin en baştan tek şüpheli olduğunu gösteriyordu.)
Asansör ipucundan giriş katlar çıktı
"Çocuklar şeker toplamaya hep apartman girişindeki ilk daireden başlıyordu. Dilruba ve Ahmet'in yaşı küçük olduğu için asansörlere binmiyordu. Bölgedeki birinci katlara yoğunlaştık. Bir tanığın 'Üç çocuk bu binaya girdi' demesi yeterliydi."
(İşte bu tanıklık, aslında olayın çözülmesinde her şeyden öte en büyük ipucuydu. Ancak bu tanıklık ne zaman yapılmıştı? Olayın olduğu günlerde, hemen tüm ülkeyi şoke eden bu olayı duymayan kalmamıştı. Dolayısı ile söz konusu tanık, olayın yaşandığı çevreden biriydi. Ki tanıklığını daha ilk günlerden yapmış olması gerekiyordu ve belki de yapmıştı. Bu durumda, çocuklara ve olaya dair kriminal bir bulgu elde edilememiş miydi? Yoksa geç mi kalınmıştı?)
"Kayseri'de bayramda çocukların şeker toplama geleneği olduğu için kayıp çocuklarla diğer şeker toplayan çocukların karıştırılması işimizi zorlaştırıyordu. İki buçuk ayın sonunda yakaladığımız failin oturduğu apartmanın incelenmesi gereken en önemli apartman olduğunu tespit ettik."
("İki buçuk ayın sonunda yakaladığımız fail" cümlesi önemliydi. Bir yandan bir açıklamayı aralarken öte yandan düşündürüyordu. Ne olmuştu, hangi kanıt ve belgelerle o kişi fail ilan edilmişti? Yoksa en başından, tanıklar doğrultusunda bir itiraf ve pişmanlıkla her şey çözülmüş müydü? Dahası olayın üzerinden iki buçuk ay geçmişti ki zanlı, kanıt olabilecek tüm delilleri bu sürede yok etmiş olabilirdi. Ne ki olayın çözümleniş biçimi, bu delillerin yok edildiğini gösteriyordu. Çünkü anlatılanlardan anlaşıldığı üzere evde bir delil bulunmamıştı.)
Biz faile ulaştık o 'temizliğe' başladı
"Sıradaki soru, 'hangi daire' ve 'kim'di. Dairelere yoğunlaştık. Şüphelendiğimiz dairelerde mahkeme kararıyla kriminal inceleme yaptık. U.V.G., biz kriminal inceleme yapmaya başladıktan sonra evinde sürekli temizlik yapmaya başlamıştı. Gelir seviyesi ve yaşam tarzı oto kiralamaya çok müsait olmayan ve daha önce hiç oto kiralamayan U.V.G, o tarihte bir arkadaşının adına oto kiralamıştı. Artık soruşturma tek fail üzerine yoğunlaştı."
(Başkasının adına oto kiralamanın sınırları neydi? Yani U.V.G., kendi adını vermeden, başkasının adına araç mı kiralamıştı? Yani hiçbir belge olmadan, her hangi birine, herhangi bir isim karşılığında araç mı kiralanıyordu? Bunlar bir yana bu bilgiye nasıl ve hangi tarihte ulaşıldı? Söz konusu araçta kriminal incelemeler yapıldı mı? Arkadaşı, kendisi adına araç kiraladığından haberdar mıydı? Belli ki aynı çevreden ve olayı büyük olasılıkla duymuş olan bu kişi, o tarihlerde, kendisi adına araç kiralanmış olmasından hiç mi şüphelenmedi?)
"Bunu tespit ettik ve işte failimiz bu, dedik."
(Bu tespit, acaba bir ihbar sonucu mu yapıldı? Yoksa en başından beri ilk şüphelinin fotoğrafı ile tüm çevre taramadan mı geçirildi? Araç kiraladığı, bu tarama sırasında mı öğrenildi?)
En büyük hamlemizi yapmaya karar verdik
"Şüpheli kategorisine aldıktan sonraki çalışmalarımızda normal insan tepkilerinden farklı tepkiler vermeye başladı. Kızması gereken yerde kızmıyor, gülmesi gerektiği yerde gülmüyor, ürpermesi gerektiği yerde ürpermiyordu.
(Evet, çoğu zaman olduğu gibi burada da belli ki zanlı kendini ele vermişti.)
"Bizim elde ettiğimiz deliller sonucu U.V.G.'nin davranışlarında değişimler başladı."
(Bu deliller içinde tanıklardan başka ne vardı?)
"Yakalanmadan birkaç gün öncesinde kusmaya başlayıp tedavi için hastaneye gittiğini tespit ettik. Şahsın geçmişte define bulma amacıyla birçok kez köyü ve çevresinde kazı yaptığını da belirledik. Özel eğitilmiş köpeklerle kendi köyü ve boşandığı eşinin köyü civarında ceset arama çalışması başlatmaya karar verdik. "
Ve perde kapanıyor
"En son gün, yani 25 Mart Cuma günü, U.V.G.'nin çalıştığı sanayideki işyerine gittik. Kendisiyle görüştük. Artık ceset arama aşamasına geldiğimizi, elimizde çok fazla delil olduğunu ona da anlamıştık."
(Aslında eldeki deliller, bu yazıdan çıkardığımız kadarıyla tanıklardan ibaretti. Bir tanık o üç çocuğun o eve girdiğini görmüştü. Ne ki bayramdı ve çocuklar, daha birçok eve girdiği gibi buraya da girmiş olabilirdi. Yapılan incelemelerde, söz konusu evde bir iz bulunsaydı bu bir kanıt olabilirdi, ancak burada birşey bulunamamıştı. Geriye kanıt olarak kiraladığı araç kalıyordu ki orada da bir ize rastlanmamıştı. Aslında bir tanığın söz ettiği ev ve olayın yaşandığı günlerde kiralanan bir araç, eldekilerdi. Ancak elbet bu iki önemli bilgi, U.V.G.'yi işaret ediyordu. Gerisi, soruşturma aşamasındaki halleri ve sonunda itirafı ile çözülmüş gibi görünüyordu.)
"Ona, 'Ya bu cesetleri biz buluruz, ya birlikte buluruz' dedik. Kat ettiğimiz mesafe, şüpheliyi çok şaşırttı. Kendi rızasıyla, birlikte köyüne gidebileceğimizi söyledi. Aynı günün gece saatlerinde şahsın gitmemizi istediği bölgeye vardığımızda engebeli ve ağaçlıklı arazide, kayıp çocuk Ahmet Tuna Tekin'e (6) ait olduğunu düşündüğümüz pantolon ve Dilruba Tekin'e ait olduğunu düşündüğümüz eteği bulmuştuk. Perde kapanmıştı."
(Bu cümleler ise akla şunları düşürüyordu. Söz konusu arazi belli ki köyünün yakınlarıydı. Orada doğmuş zanlının bölgeyi iyi bildiği tahmin edilebilirdi. Saklaması gereken bir şey varsa, ancak o civarda saklayabilirdi. Ki ortada bu görüşü destekleyen ve kiralanma maksadı meçhul şüpheli bir araç vardı. Bu tek zanlıyı ve geçmişini araştırmak için köye defalarca gidilmişti. Ancak çevrede neden araştırmalar yapılmamıştı? Evet, araştırma kararı alınmıştı, ancak suç itiraf edilmişti. Yani evinde temizlik yapıp delilleri karartan zanlı, çocuklara ait giysileri, belki de en somut delilleri de silebilirdi.
Olayın geçtiği bayramdan bir sonrakinde toplanan ekip zanlıyı o toplantıda tespit etmiş olabilirdi. Belki de daha önce. O halde geriye kanıt olabilecek delilleri bulmak kalıyordu. Bu toplantıdan veya failin belirlendiği tarih üzerinden bir yıl, iki buçuk ay geçmişti. Dolayısı ile bu zaman zarfında elde edilen somut deliller nelerdi? Ya da deliller karartılmış olabilir miydi? Yahut geç kalmaktan söz edilebilir miydi? Bir tanık zaten evi göstermişti. Dahası o tarihlerde araç kiraladığı da biliniyordu. Ki evet, eldeki -tek- işaretler U.V.G.'yi gösteriyordu.)
Özetle U.V.G.,olağan tepkiler vermiş, itirafı ile bulunan etek ve pantolonu yok edip bir iz bırakmamış olabilirdi. Bunları söylemek çok zor elbet. İyi niyeti ve aklı bertaraf edip can sıkabilir. Ancak bir "vatandaş" ve "düşünen bir insan" olarak bu görüşlerimi dökmeliyim.
Elde edilen maddi delillerin, bilimsel usullerle incelenmesi ve değerlendirilmesi suretiyle, suç ve suçlunun tespit ve ispatına dayalı teknik çalışmaların (kriminal) neler olduğunu, neler olabileceğini, bu yazı ve olay üzerinden merak ettim.
Ateş, düştüğü yeri yaksa da, bu vahim olay, "insanım" diyen herkesin başına gelmiştir. Sorumluluk hepimizindir.
"Küçük" gibi görünen bir bilginin, hele tanıklığın ne denli önemli olduğunu gösteren o yazı, "ince işçilik" meselesini düşündürüyor, adaletin tecelli bulmasında dökülen terlerin, akıtılan emeğin anlamını ve önemini vurguluyor ve sanki, cinayet türü suçların çoğunluk itiraf ve pişmanlıkla çözüldüğünü resmediyordu.
Bitirmeden önce şunu da eklemeliyim: Soruşturma sürecinde, şüpheleri başka yöne kaydıracak bir bilgiye rastlanmamış, belki de en başındanfail belirlenmişti. Tanıklar, bilgiler, şüpheler, hep bir ismi işaret ediyordu.
U.V.G.,arkadaşı adına araba kiraladığı öğrenildikten hemen sonra sorguya alınabilirdi. Baskı ve işkenceye maruz kalabilirdi. İtirafa zorlanabilirdi. Özetle soruşturma, "çağdaş hukuk normları"nın ötesine geçilebilirdi. Ama ne mutlu ki geçmemiş. (EK/BB)