Artık tek parti düzeninde ve Komünist Parti yönetiminde hızla kapitalistleşen Çin Halk Cumhuriyeti'nin (ÇHC) son 30 yılda ekonomisini 45 katı büyüttüğü haberini güneş sisteminde duymayan kalmadı.
Oysa eskiden bu ülkenin dünyadan kopukluğu ve içine kapanıklığını vurgulamak için “Çin’de bile duymayan kalmadı” denirdi.
Şimdilerde ise Çin Komünist Partisi’nin “içi boşaltılmış komünist ilkeleri” halkın başının üzerinde sallayarak onları sömürdüğü de biliniyordu.
Tibet başkaldırısının şiddetle bastırılmasının ardındaki sert mesajları alan halkın, bir Tienenman direnişi daha deneyecek cesareti kalmamıştı.
Toplumları korku ile yönetmek, kişisel güvenlik için kişisel hak ve özgürlüklerden ödün verdirmek ilkin Batı’da denenmiş, Doğu’da da başarıyla uygulamaya konmuştu.
ÇHC, Pekin’deki bir gecelik görkemli Olimpiyat Açılış Partisi’ne 300 milyon dolar , tüm organizasyona da 43 milyar dolar harcayarak tüm zamanların en pahalı Olimpiyat Oyunları’na imzasını atıyordu.
Global üretimdeki payını, 1995’ten 2007’ye yüzde 4.2’den yüzde 11.4’e yükselten ÇHC, dış ticaret fazlasına karşın yine de ABD kadar dışa bağımlıydı.
O nedenle ÇHC’nin son yıllardaki en büyük yatırım kapısı yine ABD Hazinesi olmuştu. Bir bakıma en büyük ticaret ortağı ABD’nin açıklarını bu yolla finanse eden ÇHC’yi, ABD ekonomisinin çöküşünden hasar almadan nasıl yoluna devam edebileceği kaygıları sarmıştı.
ÇHC son yıllarda siyasal sistemi, tarihi ve güncel söylemi ile çelişkiler yumağı olmakta Rusya Federasyonu’nu da aşmıştı.
Bir yandan işgücünü ve doğal çevresini yabancı sermayeye pazarlayan öte yandan yerli sanayisini, üreticisini korumak için her türlü korumacı önlemi Dünya Ticaret Örgütü'nün (DTO) gözünün içine bakarak uygulayan ÇHC, şimdi de bu korumacı önlemlerin cezasını çekecekti.
Çin-Çifte Nemesis
Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) Çin Temsilciliği’nden Tarhan Feyzioğlu’nun bahar raporuna göre ÇHC’de Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) yüzde 8’i yeni aştı ama gıdada TÜFE 2007’de yüzde 15, 2008’de ise yüzde 20’nin üzerine çıkmıştı.
Yüzde 10’a yaklaşan Üretici Fiyat Endeksi (ÜFE) TÜFE’nin üzerine çıkarak enflasyon basıncı yaratıyordu.
37 yıllık IMF Survey yayınının son sayısında ise ÇHC’nin, ABD halkasıyla başlayan global gerilemeden korunmak için “iç talebi artırması” gerektiği belirtiliyor.
Bunun ise finansal sistemin geliştirilmesi, kırsal ve kentsel kesimde varlığın dengeli artışı ile gelir dağılımının iyileştirilmesi ve çevre kirliliği sorununa çözüm arayışı önlemleri ile birlikte yapılmasının kaçınılmazlığı vurgulanıyordu.
İnanılır gibi değildi! IMF, ÇHC’ne, sözde komünist bir ülkeye, “gelir dağılımının iyileştirilmesi”ni salık veriyordu!
Uzmanlar aksi halde “mucizevi büyümesi”yle ÇHC’nin kendi kendisinin “nemesis”ine dönüşebileceğine değiniyorlardı.
Geçen hafta ABD'lilerin veresiye harcama merakına değinirken son 10 yılda kazandıklarından 3 trilyon Dolar daha fazlasını harcadıklarından söz etmiştim.
Aslında inşaat sektörüne yüksek riskli kredi pompalayarak 11 Eylül sonrası, Irak ve Afganistan’daki savaş harcamalarına karşın sürekli ekonomik büyüme kaydeden ABD ekonomisi veresiye büyümüştü.
“Ne kadar çok alırsan o kadar çok tasarruf edersin” mantığıyla mağazalarını ağzına kadar ucuz Çin malı ürünlerle dolduran ABD’nin bu süreçte en büyük finansörü yine ÇHC olmuştu.
ÇHC ile ABD arasındaki ticari ilişki başından beri ÇHC yararına gelişti.
ABD, kapitalistleştirerek dize getirme planlarıyla DTO’ne buyur ettiği ÇHC’nin, tüm hesapları alt-üst edip “nemesis”i haline geleceğini öngörememişti. ÇHC’nin, ABD’nin toplam 2007 Dış Ticaret Açığı'ndaki (DTA) payı yüzde 33'u aşmıştı. Oysa CHÇ, ABD dış-alımının sadece yüzde 17’sini sağlıyordu.
ABD ekonomisinde çöküşün nedenlerinden biri olan işsizliğin sorumlusu, aslında ABD’nin ticaret ortakları arasında en büyük DTA rakamına ve payına sahip olan ÇHC’di.
İşsizliğin ana nedenlerinden biri, bir ekonomiden “DTA” ile çıkan değerlerin başka ülke ekonomilerine Dış Ticaret Fazlası (DTF) yani “net kazanım” olarak eklenmesiydi.
Biri hızla büyürken, diğeri işsizlik, enflasyon ve gerilemeye doğru adım adım yol alıyordu.
Karanlık sularda haritasız, pusulasız, kaptansız yol alan dünya , Global Gerileme'yi nasıl aşacaktı? ABD ekonomisi kendi kazdığı petrol kuyusundan çıkabilecek miydi?
Petrol fiyatlarındaki hızlı tırmanış gerçek bir Global Enerji Krizi’nden mi kaynaklanıyordu? Yoksa Petrol İhraç Eden Ülkeler Birliği'nin (OPEC) güç gösterisi miydi? Ya da ABD’nin buzullar altındaki ve kıyılarındaki rezervlerini yeniden değerleme operasyonu mu?
Yeni başkanıyla ABD, 2009’da çok kutuplu yeni dünya düzeninde imajını ve dış politikasını nasıl yenileyecekti?
Irak‘tan ne zaman çekilecekti? Ortadoğu barışı, Filistin Devleti ve Taliban’sız, haşhaşsız bir Afganistan olası mıydı?
Pakistan demokrasisi mollaları etkisizleştirip sınır boylarındaki silahlı aşiretlerin gönlünü kazanabilecek miydi? İsrail, nükleer İran’la nasıl bas edecekti?
CIA böbrek hastası Usama Bin Laden’i ölü ya da diri ele geçirebilecek miydi?
Haftaya "ABD Ekonomisi’nde Çöküşün Nedenleri" dizisinin son bölümünde bu sorulardan bir bölümüne yanıt ararken, madalyonun iki yüzüne de bakacağız.
Örneğin petrol fiyatlarındaki ani tırmanışın sorumlusu ABD’ye göre kârlarını katlayarak varlık aktarımını hızlandıran OPEC idi.
Bazılarına göre ise ABD bu tırmanışla dokunulmamış rezervlerinin değerini kat kat artırmayı başarmış, gerilemeden çıkış planının ilk ayağı tamamlanmıştı.
Bir tarihçi dostumun dediği gibi "tarih, yazarının görüşünü taşırdı." Gerçekler, kaynakçaların içinde bir yerlerde sıkışıp kalırdı. Bulup çıkarmak ise tarihçilere, araştırmacılara kalıyordu. Ve tarih gün gün yazılmaya devam ediyordu. (CY/EZÖ)
ABD Ekonomisinde Çöküşün Nedenleri - 1: Kredi Krizi Görünen Köy!
ABD Ekonomisinde Çöküşün Nedenleri-II: Global Resesyon Kapımızda
* Haftaya: Enerji Krizi ABD’nin kurtuluşu mu?