Değerli Romalı dostlar,
AKP ile ilgili bilmeniz gereken şeylerden biri şudur: Sizi delirtip yol alırlar…
Gerçekten bu yöntemde müthiş ustalaştılar. En akıl almaz şeyleri yaparak, her şeyi zıddıyla test ederek, totalde de herkesin aklıyla dalga geçerek ve aklını alarak siyaset yapmak onların işi. Bunu ciddiye alın lütfen.
Somutlaştıralım hemen.
Günlerdir gündemde ne var? Kürtçe yazılan ‘önce yaya’ ve ‘yavaş’ kelimelerine açılan savaş var. Buna paralel de kim halay çekmişse gözaltına alınıyor. Kimin videosuna denk gelindiyse şikâyet ediliyor. Öyle ki en sonunda halay çekenlerin vücut titreşimlerinin normal olmadığı ve örgütsel tavır içerdiğine dair bilgiler paylaşıldı.
Halay çekenlerin tutuklanma nedenlerinden biri de giyilen Kürdewar kıyafetlerdi.
İçişleri bakanlığı bu konuda cevval bir politika izledi. Bakan da olan biten kültür avına dolaylı destek verdi, yol açık dedi.
Bunlar hala tüm hızıyla devam ederken, dün Hakkari’de 6.Cilo Fest adıyla düzenlenen bir festivalden görüntüler düşmeye başladı.
Görüntülerde ne var? İçişleri Bakanı Kürtçe müzik eşliğinde halay çekiyor.
Bu ağır suç bununla da kalmıyor, bakanın yanında nerede görülse troller tarafından anında şikâyet edilecek elbiseler giymiş kişilerle kol kola halay söz konusu.
Yapaya hiç gerek yok, normal zekayla o görüntüden bakanı sil, videoyu paylaş; anında şikâyet edilir, tutuklama çıkarılır.
Yaşananlar böyle.
Şimdi müsaadenizle festivale biraz daha yakından bakalım.
Haberler dün çılgınca “4 bin 135 rakımlı Cilo Dağları ve 3 bin 400 rakımlı Sat Buzul Gölleri'nde düzenlenen Cilo Festivali başladı” sözlerini paylaştı. Hatırı sayılır bir basın grubu Cilo dağlarına yığılmıştı.
Kayyım süreçleri ile başlayan bir festival var. Adına “Cilo Fest” diyorlar.
Fest deyince böyle sanki çok büyük bir geleneğin devamı imiş havası var. İki gün önce açtığı ciğerci mekanına “Since 1973” yazan Xalê Seyidxan gibi. Kim ne diyecek? Fest de geç.
Sloganı “This is crazy fest dude! Come on” diye bekliyorsunuz ama değil.
“Hakkari’de yaşam var” sloganı ile düzenleniyor bu festival.
Alla alla! Bu var olan yaşamdan neden Hakkarililerin haberi yok acaba?
Onlar da kayyım var diyor, yasak var diyor, yalan var diyor…
Festival olarak düzenlenen ve devlet erkanı ile birlikte devasa propaganda aygıtlarının yer aldığı bu festival her açıdan trajik bir organizasyon.
Trajik diyorum, çünkü bunun birçok nedeni var.
Birincisi, Cilo yıllardır yasaklı. Yüksekova, Çukurca, Hakkâri merkez veya Şemdinli halkı Cilo’ya gidemiyor. Çobanlar güvenlik soruşturmasından geçiriliyor. Turlar ya da geziler özel izne tabi. Bir vatandaş hele Cilo sat göllerine gideyim de kendime biraz serinleyeyim dese çok bekler! Japonya’dan gelen bir turistin şu an Cilo’yu görme şansı, Cilo’nun dibinde yaşayan bir Yüksekovalı’dan çok daha fazla.
Devlet bir etkinlik yapacağı zaman açılıyor, sonra kapanıyor. Hatta Valilik geçen yıl yine festival düzenledikten sonra her türlü konser, festival vs. etkinlik yasağı ilan etti. Anlayacağınız Cilo adeta bir musluk gibi aç-kapa özelliğine sahip. Cilo sadece kayyım ve AKP’ye yasak değil, diğer herkese yasak.
İkincisi, bu bölge son derece hassas bir ekolojik alan. Kayyım zor bela binlerce insan, makine, araç ve daha bir sürü şeyi buraya sürüp tahrip ediyor. Hassas olan yerlere iş makineleri giriyor, teçhizatlar kuruluyor. Erime sürecinde olan buzullara zarar veriliyor, çevre kirletiliyor.
Üçüncüsü, Kürt kültüründen devşirilen isimler üzerinden şirinlikler yapılıyor. Kürtlerin geleneksel giyim kuşamı ve şarkıları ile görüntü veriliyor. Mesela Hakkâri valisi dün festival için Kürtçe parça eşliğinde propaganda yapmış. Gewrê adlı bir parça ile video paylaşmış. Ben de şikâyet ediyorum kendisini, o parçanın klibinde yer alan elbiseler örseledi beni, devleti paramparça edecek bir kumaş gördüm.
Bakan Yerlikaya da video paylaşmış. Kendisi daha otantik kalmayı tercih ederek Youtube’de yer alan “Halay Kareoke” parçasını kullanmakla yetinmiş.
Le le, lo lo nidaları arasında Kürt Türk barışı sağlanmış, herkes mutlu, hiçbir sorun yok diyor bakan ve vali! Aynen le le lo lo, aynen…
Bakan açılış konuşmasında da üstüne basa basa “Biz kardeşiz, şimdi halay çekeceğiz, tüm dünya görsün” diyor.
Valla tüm dünya gördü göreceğini. Halay çekenlerin başına neler geldiğini de. Siz de yarın utançla anılacak bu pratiklerinizi biraz görseniz diyorum? Gerek yok mu? Ee temam, öyle olsun.
Dördüncüsü, festival falan hikâye. Tüm yayınlar, bakanın konuşması dahil, sosyal medyada yazılan çizilen yapay övmelerin hepsi “terör-terörizme” bağlanıyor.
Böylece konu aslına zuhur ediyor. Orada bir festival değil, dağ fethine gidilmiş, zapt edilmiş havası hâkim. Israrla kamunun gözüne sokulan görüntü bu.
Cilo’nun her tarafına bayrak asılmış, haber kanallarının muhabirleri canlı yayınla veriyor bunu, titrek ve büyük bir başarı ses tonuyla. Cilo dağı dağ olalı böyle zulüm görmedi.
İki günlük tüm organizasyon aslında şunun için: “Bakın Cilo dağına bayrak astık”
Önerim Cilo adını da değiştirin, Silo falan yapın.
Beşincisi, Hakkârililerin gidip göremediği yerde Flyboard, Sörf, Yelken, Kano, Rafting vs. etkinlikleri yapılıyor. Bilen bilir, zaten bunlar Hakkâri halkının gündelik sporlarıdır, kültürünün en nadide ürünleridir. Xalê Remezan sabahları rafting yapamadan güne başlayamıyor. Xaltîka Gulê flyboard’sız yaşamı yaşanmamış kabul ediyor. Cilo’da her gün yaparlar. Öyle yani…
Aydilge, Buray gibi sevilen yerel sanatçılar zaten muazzam.
Gördüğünüz üzere festival dedikleri mesele modern bir sömürge organizasyonu, bolca umut beslenen bir hafıza değişim programı. Kürtlük sosyolojisi en derin yerlerin başında gelen Hakkâri’ye reva görülen bu toplum kırım pratikleri Galeano’nun bir anlatısını hatırlatıyor.
Şöyle diyordu:
“İspanyollar, yeni adım attıkları her kara parçasındaki halklara bir itaat belgesi okurdu. Bu belgede Tanrı’nın yeryüzüne indiğini ve yerini Aziz Pedro’ya bıraktığını Aziz Pedro’nun halefinin Kutsal Baba olduğunu ve Kutsal Baba’nın bütün bu toprakları Kastilya Kraliçesi’ne bağışladığını, işte bu yüzden buradan gitmeleri ya da haraç olarak altın ödemeleri gerektiğini, aksi takdirde onlara savaş açılacağını ve eşleriyle çocukları da dahil olmak üzere hepsinin köleleştirileceği yerlilere anlatılıyordu. Bu itaat belgesi yani talepnamesi, tam gece yarısı bir tepenin üstünde, hiçbir yerlinin bulunmadığı bir ortamda, bir noterin huzurunda, başka bir dile çevirmeden İspanyolca olarak okunuyordu.”
Hikayedeki İspanyol tarzı ile devlet aklının Cilo’da yaptığı paralel. Cilo’da olan dil, giyim, etkinlikler Cilo’ya ait değil, Cilo’nun sahipleri halka ait değil. Cilo’da olanları ne farklı şehirlerden getirilenler anlıyor ne de Hakkarililer. Fakat bakan ve vali öyle düşünmüyor. Israrla yasakladıkları Kürtçe, yasakladıkları müzik ile yine o yasaklı halka bir şeyler anlatıyorlar ve hepsinin sonucunda da itaat bekliyorlar.
Haliyle Cilo’da olan bitenler, tüm saçmalığı ve yapaylığı ile Kürt düşmanlığının güncel tezahürleri.
Cilo’ya festival adı altında cila çekiliyor, fest ile mest olma öneriliyor. Bu cila bazı etkileşimleri görünür kılabilir ama ırkçı fantazmaları, irade gaspını ve halkın cebelleştiği yasakların üzerini örtemez.
(ÖA/AD)