Ne var ki çoğu insanı düşünceye sevk eden bazı olgular da yok değil.
Örneğin dün, Denktaş beyi ziyarete gelen ve devlet borazanı BRT'den defalarca ve neredeyse naklen yayını yapılan "Karpaz'ın Türkiye Cumhuriyeti (TC) kökenli yurttaşları"nın söylediklerini işittikçe hem daha yolun başında olduğumuz inancına kapılıyoruz hem de bunca yaşanmışlığa rağmen hala çıkarlarının nerede olduğunu göremeyenlerin varlığına tanık oluyoruz.
Benzer görüşlerin radyo ve TV kanallarından ve biraz daha "kırıcı" bir üslupla dile getirildiğini görüyoruz.
Kuşkusuz ne Karpaz'dan Denktaş beyi ziyarete gelenler ne de radyo ve TV kanalları aracılığı ile seslerini yükseltenler Kıbrıs'taki tüm TC kökenli yurttaşları temsil etmiyorlar. Hatta belli çevrelerin telkin veya baskıları ile konuştuklarını da ileri sürebiliriz.
Denktaşvari yaklaşım ve söylem
Nedeni ne olursa olsun şu bir gerçek ki; Kıbrıs'ta 30 yıldır yaşadıklarını ileri sürenlerle gazi ya da başka sıfatları taşıyan çok sayıda insan, Kıbrıs gerçeklerini kavramaktan hala çok uzaktadırlar.
Otuz yıl önce ne düşünüyorlarsa ve kimin etki alanı içinde iseler, bugün de aynı şeyleri dile getiriyorlar ve yine ayni çevrelerin yönlendirmesiyle hareket ediyorlar.
Başka bir deyişle, diyalektiği bile utandıran bir konumda olduklarını görüyoruz.
Bu insanlar ne mi düşünüyor?
En başka fetihçi bir anlayışın esiri olmaktan kendilerini kurtaramıyor bu insanlar. "Kan döktük, burası vatan toprağıdır, kimseye vermeyiz" diyorlar.
Ondan sonra hamaset edebiyatı ve "Denktaş nerede biz orada" yaklaşımları.
Ama söz, Annan Planı temelinde "Çözüm ve AB" mücadelesi veren Kıbrıslıtürklere gelince, Kıbrıslıtürklerin ne enosisçiliği kalır, ne Rumculuğu!
Yani Denktaşvari bir yaklaşım ve söylem.
Geleceği birlikte kurmak
Belli ki bu insanlar, yukarıda da belirttiğimiz gibi, hem Kıbrıs gerçeklerine, hem de dünyanın Kıbrıs sorununa ve çözüm yaklaşımlarına mesafelidirler.
Bu iki farklı yönelim ise TC kökenli yurttaşlarla "Çözüm ve AB" mücadelesi veren Kıbrıslıtürklerin birbirine mesafeli durmalarına yol açmakta ve geleceği birlikte kurmalarını engellemektedir.
Oysa şu önemle bilinmelidir ki; TC kökenli yurttaşların geleceği Annan Planı çerçevesinde bulunacak bir çözüme bağlıdır. Bunun dışında kendileri için bir gelecek olmadığını, olduğunu ileri sürenlerin bile bunun "eğreti" olduğunu söylediklerini bilmeleri gerekir. Yok öyle; "ben 30 yıldan beri burayı vatan bildim", "Rum'un evinde oturur, tarlasını ekip biçerim ama bunları asla iade etme" yaklaşımları.
Uluslar arası hukuk ne diyor, Birleşmiş Milletlerin (BM) Kıbrıs'la ilgili olarak aldığı kararlar neyi öngörüyor, onu bilince çıkarmak gerekiyor. Yoksa körü körüne "Denktaş'ın arkasında gitmekle" ne adadaki konumlarını yasallaştırabilirler ne de diken üstünde olmayan bir gelecek kurabilirler.
Aralık seçimleri ve olasılıklar
Dananın kuyruğunun kopacağı, ak koyunla kara koyunun belli olacağı tarih ise 14 Aralık seçimleridir.
Aralık seçimlerinde "Çözüm ve AB" yanlısı güçler kazanırsa, masada olan ve tüm dünyanın çözüme temel olarak gördüğü Annan Planı müzakereye konulacak ve Kıbrıs Cumhuriyeti, 1 Mayıs, 2004'ten sonra tüm adayı temsilen Avrupa Birliği'ne girerken Kıbrıslıtürk toplumu da tam bir eşitlik statüsüyle Avrupa Birliği'ne katılacaktır.
Egemenlikmiş, Türkiye'nin etkin ve fiili garantörlüğüymüş, Kıbrıs'ta Türk-Yunan dengesiymiş, bunlar Denktaş beyin çözüm karşısına koyduğu şahsi görüşleridir.
Siz hiç Türkiye Cumhurbaşkanı'nın, Başbakanı'nın, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Annan Planı'na bakıp bunları telaffuz ettiğine tanık oldunuz mu?
Türkiye kendi hak ve çıkarlarını gözetmiyor da sadece Denktaş bey mi gözetiyor?
Kıbrıs'taki çözüm karşıtı ve statükocu TC kökenli yurttaşların bunu bir kere olsun kendi kendilerine sormasını isterdik.
Öte yandan 14 Aralık seçimlerinde Denktaş beyin "milliyetçi-devletçi", bizim ise statükocu ve çözüm karşıtı dediğimiz güçler kazanırsa -ki kazanamayacaklar- ne olacak biliyorlar mı?
Sanıyorlar mı ki dünya statükoya yeşil ışık yakacak?
Demografik yapıyı değiştirmeye yönelik yurttaşlıkları sineye çekecek?
Denktaş beyin verdiği "tapu kağıdı"nın uluslar arası hukuka göre kabul göreceği mi sanılıyor?
Birleşmiş Milletler "bu güne kadarki kararlarımı geri alıyorum ve KKTC'yi ayrı bir devlet olarak BM üyesi olmaya davet ediyorum" mu diyecek?
Ya da AB? Amerika, İngiltere, Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti?
Gün gelecek Türkiye bile uluslar arası baskılar sonucu "tanıdığı" KKTC'yi tanımazlıktan gelecektir. Nitekim Gümrük Birliği Çerçeve Anlaşması nedeniyle geri adım atılmadı mı?
Türkiye liglerinde yer alan takımlar neden adada karşılaşma yapamıyor, bu unutuldu mu?
Kimse kimseyi aldatmaya, yanlışa yönlendirmeye çalışmamalı. Kıbrıs'ta Denktaş beyin gerçekleriyle dünyanın ve uluslar arası hukukun kabul ettiği gerçekler örtüşmemektedir.
Beğenelim ya da beğenmeyelim, kabul edelim ya da etmeyelim dünyada geçerli olan hukuk, orman hukuku değil, uluslar arası hukuktur.
Kıbrıs'taki TC kökenli yurttaşların çıkarına olan da , dünyanın kabul ettiği ve Annan Planı'nda yer alan da bu hukuktur.
Gerisi hamaset ve fasa-fiso'dan ibarettir. (ZE/BB)
* Vurgular ve arabaşlıklar bianete aittir.