Fotoğraf: Hikmet Adal / bianet
Hani kadim ve de azim şehre her gelene aman da “suriçi” canım da “suriçi” deyip duruyoruz ya!
Sormak gerek mevcut halin gidişatından memnun musunuz? Memnun muyuz?
Vazgeçtik 2015 yılından bu yana dümdüz edilmiş malum “yasaklı” mahallelerin yerine bugün arzı endam eyleyen allı-pullu, süslü-püslü ticari-turistik yapılardan! Onlar ayrı bir garabet, çokça yazdık / yazıldı, bir dahaya gerek yok!
Suriçi kaldırımlarının seyyar satıcılarca işgali başlıbaşına büyük sorun! Hadi onu da bir yana bırakın!
Asıl büyük işgal; görüntü ve gürültü kirliliğini işyeri-mekân-dükkan sahipleri yaratıyor. Tanığıyım hem de her gün…
Hemen Dağkapı meydanından suriçine doğru adımınızı attınız diyelim.
Sağda koca işyerine rağmen kaldırımda çekirdek ve badem şekeri imalatı makinasını döndüren “kuruyemiş”çinin gırtlaklarını yırtarcasına bağıran ve ellerinde küçük kağıt bardaklardaki kahve ve badem şekerleri ile çığırtkanları, gelenin geçenin gözüne sokarca kaldırımları işgal etmiş vaziyetteler.
Ordan kaçıp sol yakadaki kaldırıma geçtiniz diyelim. Bu kez hemen sokağın içindeki üç katlı yeri yetmezmiş gibi sokağa banklarını atan ve sokağın başına iki çığırtkanını dikmiş “biri, biri, birinnnnn” (buyrun diyecek beceremiyor) diye bağıran ciğercinin kahyası!
Yirmi adım sonra bu kez yine elinde kahve dolu bardaklar ve tepsisiyle kaldırımdan her yürüyene “kuruyemiş”çi ben buradayım diyen satıcıları var.
Geldik mi suriçi Dörtyol’a. Suriçinin dört yöne akan ana kavşağı tam işgal altında. Batı yönüne akan caddenin önü taksi durağının elinde. Tam kavşakta şalgamcı, nar sucu. Mevsimine göre ceviz, badem, nar satıcısı. Yanında meyan kökü şerbetçisi. Ve hemen iki cepheli köşedeki tatlıcının “Lübnan künefesi” imalatı tezgahı…
Diğer köşede ise her daim en az üç seyyar sebzeci arabası. Yanlarında trafik polisleri ve belediye zabıtaları!
Yine bir yirmi adım atın Gazi caddesi üzerinde hemen solda “dibek kahve”ci müzik sesini sonuna kadar açmış, satıcının elinde kahve tepsisi yoldan geçene adeta taciz edercesine bağırarak “buyrun dibek kahvesi ikram ediyoruz” deyip iknaya çalışıyor.
Şimdilerde yerinde bir arsa olan eski çarşı karakoluna kadar ardınızda kalan iki sokağın girişi de seyyar arabalarda ciğer ve balık pişirip satanlarca üstelik sokağın girişine banklar atılarak işgal edilmiş durumda.
Geldik mi Ulucami meydanına!
Camii’nin Kuzey kapısına açılan kapının sokağına girebilene kocaman alkış. Sokaktaki yıkılmış iki eski Diyarbakır evinin yeri arsaya dönüştürülmüş iki otoparka giriş çıkış yapan araçlardan yol bulup da geçebilmek, hele hafta sonları büyük cambazlık gerektiriyor.
Tarihi Hasanpaşa hanının girişi çiğköfteci ve kahvecilerin baskın gücü altında, bir yandan bağırıyor, bir yandan size ellerindeki küçük kahve bardaklarını almanızda ısrarda sınır tanımıyorlar.
Hadi oraları geçip de balıkçılarbaşına vardınız diyelim. Asıl hengameyi orda görün. Sol yakada yanyana dizili beş çerezci-kuruyemişçi-baharatçı biri diğerine baskın çıkmak için ha bire kaldırımda bağırıyor.
Bunca hır gürden sonra soluk alabilecek, bir şeyler içebilecek, ya da iki lokma yiyebilmek için bir mekâna girme takati kalmışsa sizde, ödülü hak ettiniz demektir.
Ben şahsen Alipaşa mahallesinde doğmuş, Hasırlı mahallesinde büyümüş bir Diyarbakırlı olarak buna benzer görüntüleri sadece senede iki bayramın (Ramazan, Kurban) öncesindeki en çok üç günlerde görürdüm. Halk da bir anlamda belediyenin izniyle sağlanan bu “fiili izinli işgal” haline sesini çıkarmazdı.
Ama bu işgal durumu şimdilerde yılın her günü adeta meşru hak ve hâl gibi kurumsallaştı. Kamunun genel kullanımına ait ortak mekânlar adeta kapanın elinde işgal hakkına dönüşmüş.
Çok mu zor işyeri sahiplerinin ya da kiracılarının kendilerine ait mekânların tapuda gösterilen metrekarelerine çekilmeleri!
Zor değil tabii ki! Kolay aksine, yeter ki niyet olsun.
Çok önemli bir seçeneğin eşiğindeyiz. Bir yanda UNESCO’nun tarihi ve kültürel miras kalıcı listesine girmiş bir şehir ve bu nedenle şehri tercih edip gelenler var. Öbür yanda günü kurtarmak için basit çıkarlar için tezgah peşinde koşanlar ve bunlara göz yumanlar.
Ha, diyelim ki söz ve karar mercileri olarak “bırakınız kim ne yaparsa yapsın, yaptığı da yanına kâr kalsın” şehir böyle olsun diyenlerdensiniz. Biz böyle bir şehirde yaşamaktan mutlu, mesut, müreffehiz diyorsunuz!
O vakit sormak lazım yönetmek sizce böyle bir şey midir? Yoksa hesap verme mecburiyeti olmadığından mıdır bunca vurdumduymazlık!
Eyvallah diyecek sözüm yok o vakit: Kader utansın...
Not: Seyithan Kömürcü ile 14 Ağustos 2022 pazar saat 18.30’da Suriçi taş mahal’de söyleşimiz var, bekleriz…
(ŞD/AS)