Her ölüm acıdır; ama her ölüm siyasi değildir. Her ölüm böyle dirençli de değildir. 269 gündür yaşamak için inatla direnen Berkin’i bugün kaybettik.
Dudaklarında saklı kaldı gülüşleri, göz yaşları, yaşayacağı aşkları, umutları, umutsuzluk halleri, başarıları, başarısızlıkları ve yaşamaya dair her şey. Berkin’in babasıyla ilk olarak polis onu gaz fişeğiyle kafasından vurduktan sonra bir kanalda ağlarken tanıştım.
Mezuniyet kıyafetlerini göstererek “Kim giyecek şimdi bunları?” diye soruyordu. O an içime bir ağırlık oturdu ve o mezuniyet kıyafetlerinin evde Berkin’i bekleyeceğine, içlerinin körpecik bir bedenin heyecanıyla dolu olacağına inandım. Bu nedenle o ağırlık ölümünü iki saat geç haber aldığım için daha da yerleşti içime.
O günden sonra pek çok kişi, kendisini Berkin’in kaçırdığı mevsimleri yaşayacağına, yağmurda ıslanıp şikayet edeceğine, kar yağdığında kar topu oynayacağına, baharda uçurtmalar uçuracağına ve en çok da katillerin yüzüne en yüksek, en tok sesiyle bağıracağına inandı. Böyle genç, böyle masum bir güzellik, çirkinliğe yenik düşemezdi çünkü. Gri, siyah dünyayı renklere boyayabilirdi böyle bir direnme gücü. Bir çocuk, kuş olup uçabilir ve bulutların ardından kanatlarıyla taşıyabilirdi güneşi üzerimize. Biz bunlara inandık; çünkü Berkin bir taraftan ölümle savaşırken bir taraftan da hastane yatağında bir yaş daha büyümüş, 15 olmuştu.
Yeni bir yaşa girip onu yaşayamamak nedir bilir misiniz? Sizin yatlarla, yalılarla, pahalı otomobiller veya mücevherlerle kutladığınız doğum günlerinizin ağırlığı Berkin’in ölmeden önce düşmüş olduğu 16 kiloyla ölçülebilir mi?
Bir çocuk: biraz kemik, et ve kan; yani insan. Öldürmeyi meşru kılmaya çalıştığınız söylemlerinizin hiçbirini yakıştıramayacaksınız ona. “Elinde taş vardı.” diyemeyeceksiniz mesela, “Polise kafa tutuyordu, izinsiz eylem yapıyordu” diyemeyeceksiniz. Hatta “Alevi’ydi, Kürt’tü, Ermeni’ydi” bile diyemeyeceksiniz. Çünkü Berkin’in elinde ekmek vardı. Sizin çeşit çeşit yediğiniz o afili ekmeklerden de değil üstelik; bakkal ekmeği.
“Her ölüm erken ölümdür” der Cemal Süreya. 80 yaşında bir insan da ölümden korkar yaşayacağı çok fazla şey olduğuna inanarak. Sizin kirli para ve kanlı ellerinizle kokuşmuş, binaların arasında kaçacak delik, nefes alacak yeşillik bulamayacağınız dünyanızda bizler için bir umut olmuştu Berkin. Sanki o gözlerini açsa, her şey düzelecekti. Onunla birlikte kırık kalplerimiz tamir olacak, onun gücü hepimize dağılacaktı bir mutluluk haliyle. Hepimizin kardeşi, evladı, sevdiği, hepimizin akrabası olmuştu Berkin. Belki sınıf arkadaşları, yaşıtları Haziran Direnişi’ni anlayamıyorlardı; ama hepsi Berkin’in polis tarafından, yani devlet tarafından öldürüldüğünü biliyorlar. Eminim ki geleceklerinden en güzel anları Berkin’le paylaşmaya devam edecekler, onu hiç unutmayacaklar.
Vicdanınız, çocuk katili olmaya alışkın aslında. Siz öldürmeyi iyi bilirsiniz! Ceylan’ın, Uğur’un, Bilal’in, Berivan’ın ve son 20 yılda öldürülen 350’den fazla çocuğun yanına bir de Berkin Elvan’ı eklediniz. Yok ettiğiniz günlerin ağırlığı altında ezilin!
Bize düşen şey, yasımızla içimizde günden güne büyüyen sarmaşıklarla onları boğmaktır. Berkin Elvan’ı asla unutmayacağız. Çiçekler içinde uyu…
“Ürkek bir serçe gibi eğme başını.
Kaldır başını ve dimdik dur.
Bu senin değil, ülkemin ayıbı.
Hırpalanmış yerlerinden öperim çocuk.” (BK/HK)