“İnsanın ana dili, ağzının içindeki şeker gibidir.” Nubar Terziyan
Bir zamanlar elinde olanların elini, evinde bulunduranların da evini yakmaya muktedir suç unsuruydu, Kürtçe öğrenmenin adını dahi çağrıştıran Kürtçe öğrenmeye sebep yazılı, duyusal ve görsel materyaller. Bu materyallere yardım ve yataklık edenler baş tacımdır en eski zamanlardan bu yana! Okur kimliğinde olanlardan yana, bir tercih olması nedeniyle pek bir diyeceğim yok. Ama “iş” olarak bu zorlu tercihi yapanları her zaman anımsarım.
Bunlardan biri Şerif’tir!
Şerif, şimdilerde 25 yıldan fazla bir zamandır Avrupa’yı mesken tutmuştur. Hiç unutmam… Diyarbakır’ın Ofis semtinde “pop 21” ismiyle bir kaset-plak dükkânı vardı Şerif’in. 80 darbesine ramak kalmış günlerde bütün Diyarbakır’da kaset satan dükkânların hiç birisini ihmal etmeden toplu bir polis operasyonu düzenlenmiş, Kürtçe, bir de protest kaset satanlar (Zülfü Livaneli’ninkiler de dâhil olmak üzere) topluca savcının karşısına çıkarılmışlardı.
Kaset satanların bir kaçı hariç, tümü “ticari amaçla bu işi yaptıklarını, zaten Kürtçe de bilmediklerini” ifadelerinde beyan etmiş, serbest bırakılmışlar, haklarında soruşturma filan da açılmamıştı. Şerif, bu şekilde ifade vermeyenlerdendi. Savcılıkta epeyce sıkıştırılmış ve “diğerleri gibi aynı şekilde ifade verirse hemen bırakılacağı, soruşturmaya da uğramayacağı” beyan edilmişti.
Şerif, inadına “Hayır Kürtçe benim ana dilim. Evet kaset satıyorum ve bilerek isteyerek, tercih hakkımı kullanarak Kürtçe kasetleri satıyorum” demiş. 12 Eylül sonrasında da bir yıl hapis cezası almış. Sıkıyönetim kanunu gereği de infazı kesilmişti. “Bir gün bile Diyarbakır zindanında yatmayı göze alamam” deyip Avrupa’ya kaçmıştı. O gün, bu gündür Şerif’in bu tavrını unutmam.
O günlerden bugünlere, 25 yıl sonra gelmiş olduk; ne hallerle…
Ankara ve İstanbul’a arada bir yolum düştükçe Kürtçe kitap satan kitapevlerine de uğrar ve ayaküzeri de olsa bir çay içimlik arada; hal, haber, hatır sorarım. Bu kriz ortamında anladığım kadarıyla tatminkâr olmasa da, özellikle Kürtçe öğrenmeyi hedefleyen kitaplara biraz ilgi oluşmuş gibi…
Hangi günlerden geldik! Daha dün değil miydi; Diyarbakır ziyaretinden sonra Harold Pinter’e Yasaklı Dağ Dili oyun textini yazdıran…
İşin doğrusu bugün devlet açtığı Kürtçe kanalında (trt şeş) “sicili temiz” Kürtçe bilen “eleman” arıyor ve de buluyorken; sırf Kürtçe bilmenin birgün geçer akçe olacağına ve devlet kapısında maaşlı memur olmanın esbabı mucibesine dönüşeceğine, anlatsalardı inanmazdım…
Neden mi yazdım! Onu da paylaşayım…
Ahmet Türk, muktedirin Kürtçe üzerinde oynamaya çalıştığı oyunu alenen bozdu. İyi de etti. Eğer samimiyetse mesele, bu işin testten geçirilişi aynen böyle olur. Kürtçeyi kırık dökük Kürtçenle, her defasında bir kez daha mitinglerde diline dolayarak “hayırlara vesile” edeceksen, bunu sana yedirmezler ey başbakan. Nitekim yedirmedi de Ahmet Türk ve sayım suyum yok, önüm arkam sobe, dedi ve Başbakanı ortada kalmış ebelenmiş çocuk gibi, ebeleyip sobeledi…
Anlaşılan bu çıkışla yetinmeyen muktedirin silahşorları medya baronlarının onuruna dokunmuş olacak ki; Demokratik Toplum Partili vekilleri “Kürtçe imtihanına” tabi tutmaya yeltenmişler. Geçen hafta Diyarbakır’da sohbetimizde DTP’li bir vekil dile getirdi: Soruyorlarmış Demokratik Toplum Partili vekillerden “Kaçınız Kürtçe biliyor!” diye!
Delinin zoruna bak! Ya hu, bu ne utanmazlık! Bu dili (Kürtçeyi) seksen senedir yasaklayan, bırakın Kürt entelektüellerine ettiğiniz onca zulmü! Topyekûn bir halka yasaklayan “Türkçe konuş, çok konuş” diyen, konuştuğu her Kürtçe kelime başına para cezası kesen, hatta ve hatta yetmezmiş gibi Kürtçeyi yasaklayan Kanun çıkaranları alkışlayanlar; “Aferin doğru yoldasınız” diyenler siz değil miydiniz? Nasıl unutursunuz ve hangi yüzle Kürtçe sınavına tabi tutmaya yeltenirsiniz Kürt vekilleri…
Kürtler ve vekilleri, bildikleri ya da yeterince bilmedikleri dilleri Kürtçeye dair hesaplarını ne muktedire ne de muktedirin medyası dâhil ruhunda bedeninde iyi niyetin zerresini taşımayanlara vermezler / vermemeliler. Onların bir tek hesap verme makamları vardır. O da onları seçen Kürt halkıdır. Ve Kürt halkının siyasal, kültürel, entelektüel kurumlarıdır. Gerisi soruyu soranlara anlayacakları dille verilecek yanıttır. Kürdün dilini yasakladınız da ne oldu! Başınıza taç mı kondu! Mecliste de o ret ve inkâr ettiğiniz halkın dili, Kürtçeyi, temsilcileri marifetiyle onbeş yıl sonra bir kez daha konuşuyorlar işte. Daha da konuşulacağından başka…
Bilmem şimdi anlatabildim mi; birkaç yıl evvel yazdığım bir yazıda “Bundan böyle yazılarımda kullandığım kimi Kürtçe metinlerin ve ifadelerin Türkçe açıklamalarını yazmayacağım. Merak eden, öğrenmeye gayret eder ‘kardeş’ dediği halkın dilini” dememin gerekçesini… (ŞD/EÜ)