Seçim sürecinde "Sağlık İçin Medya" başlığı altında yazdığım üç yazıya(1,2,3) farklı tepkiler aldım. Eleştiri sınırını aşan ve "hakaret"e varan bazılarını bir yana koyarsam bu karşılıkların büyük bir bölümünde mevcut AKP iktidarının sağlık alanında yaptıklarının öneminden söz ediliyordu.
Yüz yüze görüşmelerde ise, lepra hastanesi örneğinde olduğu gibi bazı somut olgulara dair, AKP iktidarının uygulamaları konusunda yaptığım eleştirilere her ne kadar açık ve net yanıtlar alamasam da, bu değerlendirmelerin "haksız" olduğu, diğer partilerin, özellikle de "ana" muhalefet partisi olan CHP'nin seçim bildirge ve programlarında farklı bir şey olmamasının, uygulanan sağlık politikalarının "doğruluğunu" kanıtlayan bir unsur olduğu dile getirildi.
Bunun üzerine, aslında bir "sistem partisi" olan CHP'nin seçim için hazırladığı "seçim bildirgesi"(4) ni inceledim; ileri sürülenlerin "doğru" olduğunu görünce, kendi kendime "demek onlara bile anlatamamışız derdimizi" dedim.
Hele hele bu partiden aday olan ve dahası seçilen kimi "hekim" arkadaşlarımın varlığı, açıkçası beni üzdü.
Duygusal tepkilerin kuşkusuz pek bir anlamı yok; ama sağlık işinin, hele hele hekimliğin biraz da birebir insan ilişkisine, dahası insani duyarlığa dayanan bir hizmet olması, bu duygunun eğer paylaşılıyorsa, bu partiye yandaş ve oy atan insanlara dair yarattığı "düş kırıklığını" fark etmemi, dolayısıyla da bunları ifade etmenin gerektiği, önemli ve anlamlı olduğunu düşündürdü bana.
Keşke bir araya gelebilsek de bu noktadaki hem hak temelli sağlık hizmetinin gereklerinin, hem de bilimsel bağlamda "doğru politika ve tutumlarda" buluşabilsek...
Daha iyi sağlık hizmetleri
Bildirgenin "Aile Sigortası" ara başlıklı bölümünde, 57. sayfasında "daha iyi sağlık hizmetleri" bölüm başlığını taşıyan yerde ifade edilen "Aile Sigortası kapsamındaki tüm yurttaşlarımız genel sağlık sigortalı sayılacak ve ücret ödemeksizin diledikleri kamu ve üniversite hastanelerinde tedavi olacaklar. Aile Sigortası kapsamındaki yurttaşlarımız, önemli bir rahatsızlıkları bulunması durumunda yetişkin yardımlarını %50 fazlasıyla alacaklar." denilmesinden yola çıkarak "sağlık hizmetlerinden genel sağlık sigortasına prim ödeme temelinde sunulacak bir hizmet olduğunu" anlayınca, CHP'nin cumhuriyetin kurulduğu dönemdeki politikaların çok uzağında ve "bedelini ödeyene sağlık hizmeti sunma" mantığı ile bir sağlık hizmet finansmanı gerçekleştireceği sonucunu çıkardım. Bildirgenin hiçbir yerinde sağlığın "genel vergilerden sağlanan kamu finansmanı" ile sağlanacağına dair bir ibare yok. Başka bir deyişle sağlık ancak bedeli ödenince sağlanan bir hak durumunda.
Sigorta sistemiyle sağlık hizmeti sunumunun geldiği noktaya ilişkin, bizden çok önce bu sistemi yeğleyen kıta Avrupa'sı ülkelerindeki sorunların hiç birisinin CHP için uyarıcı bir etki yaratmadığını da ayrıca vurgulamak gerekli. CHP'nin genel başkanının bu tür hizmet sunan kurumun başından geldiğini düşününce aslında bunu "doğal" karşılamam gerektiği noktasına vardım.
Bir sigorta kurumu başkanlığı yapan bir insanın bakışının aslında bulunduğu noktadan görülenle sınırlı olduğunu görmek ve bir parti liderinde olması gereken "geniş" görme ve "her şeyi hesaba katabilme" niteliğine sahip olmadığının farkına varmak, doğrusu "yüze çarpan bir gerçek"le karşı karşıya olmak anlamına geldi benim için.
"Kadınlar Güçlenecek" mi?
63. sayfada yazılı olan ve kadını "kocanın, babanın, komşunun değil, sosyal devletin güvencesi"ne alınacağı ibaresiyle yazılı olan bölümde yer alan cümleler, her ne kadar kadına erkekle "eşit" haklar sunulacağını belirtse de bu eşitliğin nerede ve ne kadar olacağının açıklanmaması, hizmetin yine "sigorta" temelinde sunulacağının belirtilmesi ve "bedelsiz sağlık hizmeti"nin yalnızca "Aile planlaması", "hamilelik, doğum ve loğusalıkla sınırlı durumlardaki sağlık hizmetleri"yle sınırlı olması, farklılığın yalnızca "pozitif ayrımcılık" ilkesi çerçevesinde gündeme geleceğinin ifade edilmesi; 65-66. sayfalarda yer alan "her çocuğa bedava ve kaliteli sağlık hizmeti" başlığıyla yer alan bölümde "bedava ve kaliteli sağlık hizmeti"nin çocuklarla sınırlı olacağının belirtilmesi, yeğlenen "sağlık hizmet organizasyonu modeli"nin şu anda mevcut olanla "aynı" olacağını da göstermektedir.
Bu bölümde ifade edilen "kadın doğum ve çocuk hastalıkları hastanelerinin sayısını ve bu kurumlarda verilen hizmet kalitesini artıracağız", "Türkiye genelinde sadece büyük kentlerde bulunan çocuk hastanelerini her ilimizde açacağız" sözleri sağlık hizmetini "ikinci ve üçüncü basamağa yönlendiren" bir düşüncenin egemen olduğunu ortaya koyuyor ki, bu da gerçekten AKP'nin yaklaşımından farklı bir yaklaşıma sahip olunmadığını gösteriyor.
Bu bağlamda "Hamile, bebek ve çocuklara nitelikli sağlık hizmetini karşılıksız sunacağız.Ekonomik olarak az gelişmiş bölgelerimizde ve kırsal kesimde bebekler ve çocuklar için sunulan ücretsiz hizmeti daha nitelikli hale getireceğiz" sözleri de ifade ettiği "sınırlama" nedeniyle, yine "Anne ve bebek sağlığı ile ilgili yoğun bilgilendirme kampanyalarını hayata geçireceğiz" sözleri de sağlık hizmetini sürekli değil de "kampanya" mantığıyla sürdürülebileceğini düşünen ve kabul eden bir anlayışın CHP'ye egemen olduğunu ortaya koyuyor.
Bu durum "emekliler"le ilgili bölümde de benzer biçimde ifade edilmiş: 70. sayfadaki "kapsayıcı sağlık hizmeti" başlıklı bölümde verilen sözler, aslında şu anda uygulanan "katkı payı"nın emekliler dışında korunacağını ortaya koyuyor.
Şu anda geçerli olmasa da "Emeklilerimizin bakmakla yükümlü olduğu evlenmemiş kız çocuklarını, eskiden olduğu gibi, ölünceye kadar anne ve babasının sosyal güvencesi altına alacağız" biçimindeki düzenleme vaadi de kız çocukların ancak "vesayet" bağlamında sağlık ve sosyal güvenceye bağlanabileceğini gündeme getiriyor. Kadınların "bağımsız bir birey olarak" haklara sahip olması yerine babalarının ve eşlerinin üzerinden ve onların dolayımında bir "hak öznesi" olabilmeleri, "sosyal demokrat" olduğu iddiasındaki bir partinin seçim bildirgesinde yer aldığını görmek de kuşkusuz çok düşündürücü.
Engellilerin engelleri, yaşlıların sorunları ne?
Bildirgenin 71-72. sayfalarında yer alan ve "toplumsal engellere son" başlığını taşıyan bölüm de ne yazık ki önceki söylediklerimizden farklı değil. "Bireylerin sahip olduğu sakatlık ya da kronik hastalıkların toplumsal engele dönüşmesini önleyeceğiz" şeklindeki genel söylem, bunu gerçekleştirme sorumluluğunun "yerel yönetimlere verileceği"nin belirtilmesiyle anlamını yitiriyor.
Bu noktada "ayrımcılıkla mücadele yasası"nın çıkarılması vaadi olumlu olsa da içeriğine ilişkin belirsizlik, bu konudaki politikaların net olup olmadığı konusunda bir kuşkuya neden oluyor.
Bunu izleyen 73-74 sayfalarda dile getirilen "İtibarlı, bağımsız yaşlılar" bölümünde de şimdi yapılanlardan farklı bir yaklaşım söz konusu değil. Yaşlı bakımın yine "yaşlıların yakınları"na ihale edilmesi ve yalnızca "kurumsal destek" vaadinde bulunulması, durumun pek de değişmeyeceğini öngörmeye yetiyor.
Bu konuda "yaşlılara özel sağlık hizmetleri" konusunda hizmeti "geriatri hastaneleri" gibi 2.-3. basamağa yönlendiren yaklaşımın yeğlenmesi, yine hizmetin "doğal/sürekli/rutin hizmet" değil de "tarama" yaklaşımıyla sunulacağının belirtilmesi, doğal sağlığın korunması, gereksinilen ek hizmetlerin dayanışma ve toplum içinde, yaşam sürerken sunulan hizmet olmaktan çıkarılması, bunun için gerekli olan organizasyonların ancak, primli sigorta temelinde ve piyasa yaklaşımı ile sunulacağı düşünüldüğünde sağlık hizmetlerinin ticarileşmesinden başka bir sonucu olmayacağını ortaya koymaktadır.
CHP'nin Sağlık Modeli
Bildirgenin 86-90. sayfalarında yer alan "Sağlık" başlıklı bölüm dikkâtle okunduğunda şu sonuçlara varılmaktadır:
- Sağlığın finansmanı konusunda kaynağını "genel vergilerden ve merkezi bütçeden alan bedelsiz" bir sağlık hizmeti sunumu söz konusu olmayacak, insanlar sağlık hizmetinden ömdedikleri "primler" çerçevesinde yararlanacaklardır.
- Sağlık hizmeti değil "hastalıkların tanı ve tedavisini sağlama" temelinde "tanı ve tedaviye yönelik" sağlık hizmeti öncelenecektir. Koruyucu sağlık hizmetleri ise ayrı bir ekip ve donanımla sunulan hizmetler olarak şekillenmesi öngörülmektedir.
- Bu bağlamda "aile hekimliği" temelli sağlık örgütlenmesi yeğlenecek, koruyucu sağlık hizmetleri ise "aile sağlığı merkezleri" tarafından sunulacaktır. Bu bağlamda yaşanılan yerlerde değil, şimdi olduğu gibi "oralara en yakın yerlerde" erişilebilen bir hizmet modeli benimsenecektir.
- "Rutin", "doğal", "olağan" hizmet yine şimdi olduğu gibi ek yapıların sorumluluğunda "tarama" çalışmaları ile desteklenerek sunulacaktır.
- Sağlık hizmetlerinin "özel kurumlardan da alınmasını destekleyen" bir hizmet modeli benimsenecektir.
- Yoksullar, yaşlılar, çocuklar ve sakatlardan dışında şimdi olduğu gibi hizmet karşılığı "katkı payı" alınması sürdürülecektir. Karşılıksız hizmetler esas olarak şimdi olduğu gibi ana ve çocuk sağlığı ve aile planlaması hizmetleriyle sınırlı olacaktır.
- Sağlık hizmetlerindeki karar ve denetim süreçlerinde "toplum katılımı" gibi bir yaklaşım söz konusu olmayacaktır.
- Sağlık çalışanlarının serbest-toplu pazarlık ve sözleşmeyle ücretlerinin belirlendiği bir model yeğlenmeyecektir.
- İlaç sanayi ve tıbbi teknoloji alanı "özel sektör" olarak kalacak, hatta "rekabet" koşulları oluşturulacak, dolayısıyla piyasa mantığı korunacak, ancak denetimle yetinilecektir.
Bildirgede birer dilek ya da slogan gibi ifade edilen "sağlık hizmetlerinde herkese fırsat eşitliği", "yoksullukla sağlık arasındaki bağı kuracak yaklaşımlar" ya da "sağlık alt yapısını iyileştireceğiz", "şeffaf yönetim" gibi kimi vaatlerin kaynakları ve uygulamasının nasıl olacağına dair somut programların yokluğu bunların seçim sırasında ileri sürülen ve sonra unutulacak vaatler olduğu düşüncesini akla getirdiği gibi, bunlara dair açıklamalardaki kimi söylemler ve ayrıntılar, "liberal bir model"in benimseneceği yolunda kuşkular doğurmaktadır.
Ayrıca işçi sağlığı ve iş güvenliği, endüstri sağlığı, okul ve öğrenci sağlığı, cezaevi, yurt vb. toplu yaşam alanlarındaki sağlık hizmetleri, göçmenler, evsizler, dezavantajlı gruplara yönelik sağlık hizmetleri gibi konular da sağlık alanında yapılacak düzenlemelerde yer verilmemesi, sağlığa bütüncül bir yaklaşımın söz konusu olmadığını gösteren diğer önemli unsurlar arasındadır.
Sonuç
Tüm bunlar başta da belirttiğimiz gibi, eğer seçmenin tercihi farklı olsaydı ve bir şekilde CHP'yi iktidar yapsaydı bile sağlığımızda büyük ölçüde bir değişiklik olmadığını gösteren temel sonuçlar.
Muhtemeldir ki bu program ve bildirgeyi yazanlar ya da hazırlayanlar, 12 Haziran Seçimleri sonucunda "iktidara gelme" olasılığını öngörmemişler.
Bu durum yalnızca CHP'nin bir iktidar olarak politikalarındaki yetersizliği göstermek bir yana, AKP'nin üçüncü dönem sürdürdüğü iktidar döneninde de sağlıklı bir muhalefet olamayacağını göstermektedir.
Bu ise bu ülkedeki temel sorunun "sağlıklı bir iktidara sahip olmak"tan daha çok, bilen ve doğruları her koşulda ifade edip, toplumu aydınlatan ve bilgilendiren bir "muhalefetin yokluğu" olduğu gerçeğini ortaya koyuyor. (MS)
(1) 26 Mayıs 2011 : Tek Bir Kişi Bile Sağlıklı Değilse, Hiç Kimse Sağlıklı Sayılamaz!..
(2) 2 Haziran 2011 : Bir "Afiş" ve Bir "Haber"; "Doğru" Hangisi?
(3) 16 Haziran 2011 : "10 İstek" Kimin İsteği ya da İstemeyenler Kimler?
(4) http://www.chp.org.tr/wp-content/uploads/secim_bildirgesi-web.pdf