Seçmen davranışında ciddi kaymalar ne zaman ve nasıl gerçekleşiyor? Ampirik araştırmacıların yıllardır sorduğu bir soru bu. Genellikle davranış değişikliklerinin tedricen ve yavaş biçimde değiştiği gözlemleniyor. Öte yandan, birdenbire gerçekleşen kaymalar da var tabii. Ama böyle kaymalar kolaylıkla öngörülemiyor, olaysal, beklenmedik bir nitelik taşıyor. Trump’ın başarısı kimsenin beklemediği bir şeydi; AKP’nin 2002’deki başarısı da böyleydi. Herkes CHP lehine bir kaymayı 2023 genel seçiminde bekliyordu; halbuki kayma, hem de ciddi kayma 2024 yerel seçimlerinde gerçekleşti. Eşik nasıl ve ne zaman aşılıyor? Böyle genel bir yasayı kimsenin koyamadığını ancak her duruma özgü genel geçer nedenler söylenebildiğini biliyoruz. “Ekonomik kriz” bunların başında geliyor ama onun bile kendi başına neden olmayabileceğini, ekonomik krizin ağır olduğu pek çok durumda hükümetlerin değişmemesine bakarak söyleyebiliriz.
Nedenler
2024 yerel seçimleriyle ilgili henüz kapsamlı bir araştırma yapılmasa bile, elimizde varolan bilgilere dayanarak birkaç neden sıralanabilir. Öncelikle yerel seçimin niteliğine dikkati çekmeli: Milletvekili, yani parti listelerinin değil kişilerin seçiminin söz konusu olmasının bir rolü olmalı. Aynı zamanda bu seçime özgü olarak dört nedenin daha sayılabileceği kanısındayım.
Birincisi, CHP’deki yönetim değişikliği ki uzun genel başkanlığı dönemi boyunca “muhalefetten sorumlu devlet bakanı” görüntüsünün ötesine geçemeyen Kemal Kılıçdaroğlu’nun nihayet genel başkanlığı kaybetmesi, yerine genç ve dinamik görüntü veren, hırslı, çalışkan bir kadronun geçişi.
İkincisi, hükümetin son genel seçimde verdiği sözleri yerine getirme yolunda gözle görünür bir sonuç alınamaması ve hatta krizin çalışan kesimler üzerinde giderek ağırlaşan etkisi. Seçim sonuçları çok açık gösterdi ki özellikle emekçi sınıflar Erdoğan’a ve AKP hükümetine ciddi bir uyarı mesajı yolladılar.
Üçüncü ve bence ötekilere göre daha zayıf bir etmen ise CHP’nin sahip olduğu bazı belediyelerde, özellikle İstanbul’da, yaşadığı sınırlamalarına rağmen başarılı bulunan bir icraat sergilemesi ve güven uyandırması.
Dördüncü neden ise küçümsenmemesi gereken miktarda AKP’li seçmenin sandığı gitmemesi -ki bu da bir mesaj olarak alınmalı. Can Selçuki’nin Yetkin Report’da çıkan özenli değerlendirmesinde gösterdiği gibi, bu CHP’nin başarısını açıklamak için yeterli olmayabilir, çünkü CHP hala AKP’den veya Cumhur İttifakı’ndan ciddi miktarda oy almıştır.[1] Ama yine de bu etmeni bir biçimde hesaba katmak ve değerlendirmek gerektiği kanısındayım.
Kimse seçimden önce yukarıdaki nedenleri sıralayarak CHP’nin böyle bir zafer kazanacağını ileri sürmediğine göre, alınan sonucun AKP için neredeyse hezimet denilebilecek niteliği yukarıda sözünü ettiğim kaymanın beklenmedik, olaysal niteliğini tartışmasız kılıyor. Peki bu ciddi kaymanın anlamı ne? Bu sonucu yapısal, kalıcı bir davranış değişikliği olarak okumak doğru mu?
Yeni CHP?
AKP’nin “Yeni Türkiye”si beklenmedik biçimde yeni bir CHP’nin ortaya çıkmasına mı neden oldu mu? Bu soruyu yanıtlamak için henüz erken olduğunu vurgulayalım. Tabii aynı zamanda neyin yeni olarak anlaşılacağına da karar vermemiz lazım.
Örneğin, CHP’nin yeni yönetimi, adı üzerinde yeni bir yönetim. Bu yönetimin Kılıçdaroğlu yönetiminden ciddi farkı, Kılıçdaroğlu’nun kendi başta olmak üzere bürokrasiden gelen ve “ulusalcı” veya “muhafazakar Kemalist” olarak betimlenebilecek eğilimlere dikkatli mesafesi. Burada adeta Kemalizm’e yeni bir popülist çehre kazandırmak isteyen bir eğilim görüyoruz. Ama bu eğilimin ne kadar ve ne anlamda sosyal demokrat olduğu iki açıdan tartışılmalı. Birincisi, ekonomi politika. Gerek Selin Sayek Böke’nin Mehmet Şimşek ile geçmişte yaptığı tartışmalardan gerekse Daron Acemoğlu’nun 2023 genel seçimi dönemindeki beyanatından biliyoruz ki, CHP iktidara geldiği takdirde neoliberal ekonomi politik çizgiye sadık kalarak, onun biraz daha sosyal bir versiyonunu sunacak. Daha doğrusu, neoliberalizmi İslamcı sermayeye servet aktarımı tutumuyla yürüten (ve yakın geçmişte olduğu gibi neomerkantilist vurguları zaman zaman öne çıkaran) AKP’den farklı olarak CHP önceliği küreselleşmenin gerektirdiği hukuksal düzenlemelere verecek. En azından böyle yapması bekleniyor ve umuluyor.
Kesin olan şu ki, CHP neoliberal konsensüsün dışına çıkacağı izlenimini hiç uyandırmıyor.[2] Peki küreselleşmenin gerektirdiği hukuksal düzenlemeler ne, sık duyduğumuz bu ifade ne anlama geliyor? Bu ifadeyi kullanan hemen herkesin söylediği gibi, bunlar esasen uluslararası sermayenin ülkeye girmesini ve yatırım, üretim ve ticaret yapabilmesini sağlayan yani ekonomiyi ilgilendiren hukuki düzenlemeler. Bazıları bunları genel bir demokratik reform çatısı altında veya böyle bir nosyonla sunuyor. Ama genel bir demokratik reform, kesinlikle bu düzenlemelerin ötesine giden daha ciddi kurumsal ve yasal değişiklikleri gerektirecektir. CHP’nin bu konuda bildiğimiz bir çalışması var mı?
Reform
Demokratik reform, bir CHP iktidarını bekleyen en zor ve çetrefilli ikinci sorun. Çünkü bu sorunun başkanlık sisteminden eski parlamenter sisteme dönmekle çözüleceğini zannedenler bence yanılıyorlar; bu sınırlı dönüş, mümkün olsa bile, kendilerini beğenmedikleri başkanlık sistemine götüren eski Türkiye’nin içinde bulmalarıyla sonuçlanır. Elbette AKP başkanlık sistemini kendi iktidarını sağlamlaştırmak, kendini sistemin içine oturtmak ve kendini sistemleştirmek için istedi, ama bunu tam anlamıyla kendi iktidarıyla değil zorunlu bir ittifakla becerebildi.
Türkiye demokrasisinin elbette pek çok sorunu var; ama bu yeni iktidar karşısında CHP’nin ciddi bir demokratik reform gerçekleştirebilmesi “Kürt sorunu” denilen sorunu barışçıl bir biçimde çözme girişimiyle ciddiyet kazanacaktır. CHP bu vaadi sık sık verdi, ama sadece vaat verdi. Nasıl bir çözüm götürüleceği konusunda söylenen tek şey parlamento içinde çözüm aranacağı gibi genel bir önerme oldu. Bugün Özgür Özel’e tam destek veren herhangi bir CHP milletvekilini yolda çevirip Türkiye’de ırkçılık ile mücadele konusunda ne düşündüğünü sorsanız acaba ne cevap verir? İnsanın ilk aklına gelen kelimeyi duyunca irkileceği düşüncesi değil mi? Halbuki bu sorun “teknik” bir yaklaşımla çözülecek bir sorun değil -ki rafa kaldırılan barış sürecine baktığımızda, o sürecin içinde bile aslında her iki tarafa da tamamen teknik, reel-politik denebilecek bir yaklaşımın hakim olduğunu görmek zor değil. Kürt sorunu, basitçe bir “hukuksal statü” veya yeni bir “yönetim tekonolojisi” bulmakla sınırlı değildir. Türklerle Kürtlerin varolan ilişki biçimlerini dönüştürmeye yönelik yapısal reformların gerçekleştirilmesi sorunudur. Bunların ne ve nasıl olacağı ciddi bir araştırma, inceleme, çalışma konusu.
Bir yandan “özgürlük umudu”na referans vermek, öte yandan Topal Osman gibi yasadışı tarihi figürlere selam vermek oy stratejisi olarak bugün çalışabilir, ama yarına ilişkin herhangi bir umut verdiğini söylemek zor. Tabii ki, seçilmek isteyen hiçbir aday toplumda yaygın olduğunu varsaydığı inanç ve düşüncelere meydan okumak istemez. Bu genelde doğrudur, ama onları kullanmaya çalışarak oy almak bambaşka bir şeydir. Sizin bir yönde yaptığınız bir jest, ilgisiz gibi görünen bambaşka bir yöne tesir eder ve onu zayıflatabilir. Örneğin CHP, bugün Türkiye toplumuna bir kabus gibi çökmüş, saldırganlık düzeyi her türlü eşiği aşmış gibi görünen ataerkil, erkek-egemen tutumları, kadın cinayetlerini, bunların karşısında aldığı kararlarla hiçbir umut vermeyen hukuk sistemini hangi reformlarla aşarak kadınlara nefes aldıracak çalışmaların içinde?
“Gelecek”: Seçim değil, tabanda mücadele
Yeni CHP yönetiminin seçim zaferi sonrası itidalli konuşması, taraftarlarına sükunet ve soğukkanlılık tavsiye etmesi gerçekten övülmesi gereken, örnek bir siyasal davranıştı. Bu yeni yönetimin profesyonel, disiplinli ve sağlam bir tavrı olduğunu gösteriyor. Özgür Özel sadece örnek bir konuşma vermekle kalmadı, cumhurbaşkanı ile bayramlaşma için telefon görüşmesi aynı tavrın özenle sürdürüleceğinin garantisi oldu. Bunun en sevindirici tarafı ciddi bir kendine güven işareti olması. Ama CHP’nin çok iyi anlaması gereken şu: erken seçim veya yeni anayasa için siyasal manevralar kaçınılmaz hareketlere zorlasa da onun için asıl çıkış yolu tabanda çalışmaktır. CHP’nin profesyonelliği ve özgüveni sadece seçimlerde değil, seçimle sınırlı olmayan taban çalışmasında ve sivil toplumda göstermesi ve artık kesinlikle buna yönelmesi gerekiyor. Bunun için, hem konularında uzmanlaşmış kadrolara hem de genç, dinamik, cesur, özellikle ırkçılık ve cinsiyetçilik kelimelerinden korkmadan insanlarla konuşabilen kadrolara; hem tabana inebilen hem de tabanı “tavlama” uyanıklığının ötesinde, o tabana yeni bir demokratik ufuk veren örgütçülere ihtiyacı var.
Bu yazının ikinci bölümünde İslamcılığın, bir gazetenin ayırabileceği yer içinde yapılabildiği kadarıyla ayrıntılı bir analizini yapacağım.
Dipnotlar:
[1] https://yetkinreport.com/2024/04/06/secimi-chp-mi-kazandi-ak-parti-mi-kaybetti/
[2] Bu konuda daha önce yazmıştım. Bkz. https://bianet.org/yazi/yoksulluktan-egitime-chp-nin-ekonomi-politikasi-272001
(MM/VC)