Aklımızla oynandığı zamanlarda denge arayışı kaçınılmaz. Otoriteden, totaliteden, kurumsal iktidarın boğuculuğundan, keyfî, anlık dönüşlerin, ruh hallerinin, davranışların her alandaki örnekleriyle burun buruna yaşamaktan yıldığımızda; daha kötüsü bütün boğuculuğu, yıldırıcı halleri yakınımızda, civarımızda ve kendimizde gördüğümüzde son otuz yılın popüler psikoloji nosyonu olan endişenin yaygınlığı zirveye çıkabiliyor. Neredeyse her şeyin kişisele döküldüğü bir dönemde, psikolojiye referansım bundan ibaret kalsın. Neoliberalizmin düşüşte olsa da gündeliği gasp ettiği bir coğrafyada CHP’nin 3 Aralık programını - seçim dosyasının tanıtımını - parçalı parçalı bakarak anlamaya çalışıyorum.
Bunu yaparken öncelikle tanıtım programının görüntüsüne bakıyorum: Vizyon diyorlar; Turgut Özal’lı yılların, siyaset biçiminin ülkeye girişine selam ediyor, bu terim. Özelleştirmenin henüz tam anlamıyla uygulanmasa da fikren ve ihtimal olarak pohpohlandığı bir evreyi tanımlıyor. Sonrasında hemen hemen her şirkette ve salt özel sektöre kısıtlanması gerekmeden kamuyu da kapsayacak şekilde iş yapılan her platformda rağbet görüyor. Kamu-vakıf sıfatlı üniversitelerden, sivil ve asker bürokrasiye uzanan bir hatta kısa, orta ve uzun vadeli iş ve yönetim plânları bu sıfatla yapılıyor: Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir sembolizminin yirmi birinci yüzyıl tekabülü olabilir mi?
Tanıtım programını tanıtan başlangıçtaki görselde - tanıtımın tanıtımında - bir nev’i seçim klibinde, CHP’nin yeni yüzünün reklamında Kılıçdaroğlu için dinamik bir lider, Batı’daki önde gelen bilim insanlarıyla bağlantıda, başörtülü-başörtüsüz kadınlarla bağlantıda, farklı sivil toplum örgütlerini dinleyen ve bu bağlantılarla yepyeni olduğu iddia edilen ekonomik bir program vaat eden bir ekibe dayandığını göstermeye çalışan bir lider imajı çizilmek isteniyor gibi.
Hemen burada korsan bir fikirle ABD’de son dönemde dile getirilen devlet başkanının yaş sınırı meselesi akla geliyor. Geçenlerde Biden’ın sekseninci doğum günü vesilesiyle gündeme gelen bu konu yeni değil: Trump, yönetimde bulunduğu süreçte ABD tarihindeki yaşça en büyük başkan rekorunu elinde tuttu. Biden, ikinci sırada onu takip ediyor. Yirmi birinci yüzyıl, insanların doğayla ilişkisindeki berbat gidişatı artık gündelik yaşamda anbean yüzümüze çarparken insanlığın olabildiğince fazla yaşama arayışının meyvelerini verircesine yaşça büyüklerin nüfustaki oranının artmasını sağladı. Ve yakın ilişkiler söz konusu olduğunda ne iyi oldu. Annelerimiz, babalarımız, yaşça büyük arkadaşlarımız, yoldaşlarımızla doyurucu zaman geçirme, daha fazla iyi şeyler yapma fırsatımız oldu, oluyor. Öte yandan bilimsel istatistiklere göre yirmili yaşların ortalarında itibaren hücre ölümü hızlanarak devam ediyor. Otuzlarında daha da, kırklarında daha da, ellilerinde… Belirli bir yaşın üzerinde dinamik olmanın gençlikle özdeşleştirilmesini görüyorsunuz. Özellikle hızla, zamanın akışına ayak uydurmanın mantığın her anlamını silen sayısallıkla eşitlenmesiyle, yetememeyle, yetinememeyle, zıvanadan çıkmış hırsla, gözü dönmüş şiddetle işleyegelen neoliberal şeyler düzeninde gençlik imgesi gençler için bile imkânsız hâle geliyor. Hâl böyle olduğunda yaşını başını almış bir gruptan koşturmak, fiziksel enerjiyle dolup taşmak bekleniyor - o da yetmiyor eskiden doğru sürekli yenilikten bahsetmeleri gerekiyor.
Yukarıdaki, CHP’nin Kemalizm’le ilişkisine dair sorunun yanıtını parti bünyesinde bundan sonraki yapıp etmelere bırakmakta fayda var. Zira, ikinci yüzyılın vizyonu, aile sigortasından yeşil ekonominin kapitalistçesine - sahi önerildiği gibi ‘iyi kapitalizm’ var mıdır; ya da fırsata kilitlenmeyen eşitliği sahiplenen bir sermaye biriktirmesi ya da finans hareketi? - uzanırken Rifkin’in gelecekçi yeniliğine yenik düşüyor. Ancak bu yenilik epey eski. Neoliberalliğin vaat edip, yineleyip, alternatifsizlikle eskittiği, pek de elverişli olmayan türden bir yenilik. Sanırım vizyondaki en yeni unsur olarak görünen Rifkin, CHP’nin yeniliği bahsederek vurgulama çizgisine uyuyor.
Öte yandan, CHP kadın emeğini seçim öncesinde yine çok mahir sahipleniyor; umarım bu kez önceki deneyimler tekerrür etmez ve feministlerin ya da kadın hareketinden çıkanların hevesleri kursaklarında kalmaz. Ama söz konusu olan kaç seçimdir civarda duran Kılıçdaroğlu ve yine yeniden birlikte çalıştıkları ve ilk kez birlikte çalışacaklarıyla ‘Şampiyonlar Ligi’. Dolayısıyla, bir öngörüde bulunmak imkânsıza yakın.
Bazı öngörüler mümkün, oysa.
Rifkin’in usulüne göre hazırlanmış konuşmasına baktığınızda hâkim retoriğin neoliberal şeyler düzeninde geçer akçe, yenilikçi (innovative), dinamik, kucaklayıcı, teknokratik (expertise) imajı ön plâna alan, girişimci insanı merkeze yerleştiren, ilerlemeden, üretim bolluğundan vazgeçmeden çevreyle ve insan-olmayan-hayvanlarla denk ve entegre değil, kazanma ve biriktirme hırsının kontrollü kullanıldığı, özen/bakım etiğine değil insan aklının doğaya daha estetik ve az hasarlı müdahalesinin savunusuna dayalı bir projelendirme iddiasından bahsetmek mümkün. Aslında bilinmedik bir şeyi söylemeyen, yerli halkların, aborijinlerin karşıt doğa anlayışına, doğayı talan etmeden birlikte yaşama ve yerleşme önerilerine retorikte selam ederken bu özgün önerileri etik-dışı bir şekilde manipüle eden bir program riskini de taşıyor, bu iddia. Bilinmedik bir şey söylenmediği için, konuşma sıkça ve sıkıcıya varabilecek tekrarları barındırıyor. Öyleyse, Rifkin’in orada ne işi var? Batı’dan gelen, ABD’den çıkan, Almanya’da bile danışmanlık yapmış bir beyaz erkeğin CHP tanıtımında yer alması prestij addediliyor olabilir mi?
CHP yeni yüzyıldan bahsederken, hemen yanı başındaki ekofeministleri, ekoloji hareketleri içinde yıllardır ülkedeki çevre yıkımına karşı mücadele edenleri, ülke dışında, Hindistan’daki ekofeminist aktivistleri, Amazon ormanları için hayatları pahasına mücadele eden yerlileri, ABD’de yerinden edilmeye karşı çıkarken doğayla yapıcı, entegre ilişkiyi savunmakla kalmayıp bizatihi örnekleyen yerli halkları, Kanada’da maden şirketlerine, petrol şirketlerine karşı duran komüniteleri danışmanlığa davet etse daha hesaplı ve daha gerçekçi bir alternatif sözü verebilir mi?
Kapitalizmin sömürmeyenini nafile aramak ve/ya da bu yönde gerçek dışı vaatleri tekrarlamak yerine sosyal demokrasinin neoliberalliğe kanmama ihtimalini hesaba katabilir mi?
Bu soruların yanıtı bugünkü CHP açısından hayır. Evet, olsa CHP olur mu, o da ayrı bir mesele.
Rifkin’in sıkıcılıkta rakip tanımayan konuşmasını takiben CHP içinden konuşanlar arasında Hacer Foggo sağlam duruşuyla öne çıktı. Sağlam duruş, zira sahadan çıkıyor; kadın hareketinden doğru, yoksulluğun gündelik tecrübesinden doğru konuşuyor. Maalesef, bu tecrübe çok tanıdık ve sakıncalı Aile Sigortası planına sıkıştırılıyor. Gerçekçi: Salondaki parti üyelerinin ve delegelerin çok azı kadınların yoksulluğunu, kadınların özgürleşmesini merkeze alıyor. Maalesef: Kadınların yoksulluğu, kadınların özgürleşmesi Türkiye siyasetinde hiçbir zaman merkeze alınmıyor. Buna rağmen artık merkezi talep etmeye, üstelik, yenilik iddiasının defalarca tekrarlanmasına rağmen hep kemikleşmiş kalagelen siyasal parti yapılarında cüret etmek gerekiyor.
Uzmanlık hasebiyle sıkıcılıkta Rifkin’e yaklaşan erkek akademisyenlerle karşılaştırılamayacak kadar canlı ve dolaysız konuşmasında Selin Sayek Böke de maalesef ikinci yüzyıl için yeni bir şey söylemiyor. Dijital ekonomiyi çevreye dost kılacak politikaları uygulamaları için girişimcileri ve teknoloji uzmanlarını bir araya getirecek bir arabulucu devlet yapısına işaret ediyor. Bunu yaparken, açıkça, ‘girişimci devlet’ hedefini dile getiriyor. Rifkin’in dolaylı, örtük söylediği Böke’nin konuşmasında netleşiyor: Doğayla, yoksulla, kaybedenle iyi ilişkilere girebilecek bir kapitalist üretim ilişkileri tasarımı. Mümkün mü? Ekoloji hareketinin içinden yanıt hazır: Hayır. Bu açıdan Melis Tantan’ın CHP’nin Enerji Politikaları Programı hakkındaki değerlendirmesi olan biteni açıkça anlatıyor.
Öte yandan, anlaşılan o ki, CHP sömürüsüz kapitalizmin mümkün olduğu fikri üzerinden ikinci yüzyıla adım atıyor. Programın dayandığı kalkınmadan vazgeçmeyen girişimci devlet, AKP’nin inşaatı çok seven tüccar devletinden daha iyi midir, bilinmez. Belki taşralılığa biraz daha mesafeli durması itibariyle daha az iç bunaltır; kentin dinamizmini geri çağırır. Ama kapitalizmin kenti, yoksulluğun kentidir ve barındırdığı, pompaladığı, dayandığı eşitsiz ilişkiler ağı aile sigortasıyla, iş bulma farklı adlarla, farklı yapılarla, ilişkiler ağıyla ve kesinlikle girişimci perspektifinden etkin kılındığı, meslek edindirme kurslarının etkin yürütüldüğü formüllerin yeni ve şık versiyonlarıyla başa çıkılabilecek bir sorun değildir.
Belki CHP yeni yüzyıl vizyonunu kurarken salt AKP’yi ve yeniden-ürettiği faşizan İslamcı toplumsal tahayyülü değil altılı masanın alternatifsiz bıraktığı neoliberal kapitalist düzeni reddetmekle, bunu yaparken kapitalizmin başka bir versiyonuna sarılmamakla işe başlasa hedeflediği çok-katmanlı seçmen profilini gerçekten yeni olan bir programa ikna edebilir.
Yineleyeyim: Böyle bir yenilik durumunda ortada CHP kalır mı - ayrı mesele. (SC/AS)