CHP kongrelerinin tuhaf bir özelliği vardır. Parti iktidara alternatif olmasa bile kamuoyunda popülaritesini hiç yitirmez. Bu başka ülkelerde ve başka partilerde pek rastlanılan bir durum değildir. Belki de CHP’yi farklı kılan bu özelliğidir. En eski parti olmasının yanında, ‘köklü geleneklerinin’ de olması bunda etkendir, diye düşünüyorum.
Günler öncesinden başlayan kongre süreçleri cürmünden daha fazla yer tutar basında. Belki de bizim izlediğimiz basında. Ama farketmez, hakkını vermek lazım bir heyecan yaratır. Partinin, ülke gündeminin çok geride olması sonucu değiştirmez. Yıllardır karşılıksız destekleyen tabanı için her kongre, yeni bir sloganla umudunu canlı tutar partiyi. Kıran kırana bir yarış yaşanır başkanlık için ve kol kırılır (bazan kafa da) ‘yen içinde kalır’ her seferinde. Yen yerinde kalır mı onunla pek ilgilenen olmaz.
Ama bu kez biraz farklı oldu... Günlerdir CHP’yi ulusalcı anlayışla eleştirerek başkan dahil yönetimi değiştirmeye çalışan ekipler, aday dahi olamadılar. Bu elbette İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük illerin kongrelerinde alınan sonuçlar ile yakından ilgilidir. Buna şüphe yok. Bu durum Kılıçdaroğlu’nun parti örgütü üzerindeki hakimiyeti olarak görüldü doğal olarak. Bu koşullarda genel başkanlığa aday olmanın da anlamı olmayacaktı. Ama parti meclisine yönelik anahtar listelerle sahnede olmak da bir mecburiyetti. Bu CHP'de politika yapmanın olmazsa olmazıydı yıllardır. Ekibi bir arada tutmanın başka bir yolu bulunamamıştı bunca senedir.
Ecevit’in İnönü’ye muhalefet etmeye başlamasından bu yana ekipler hep ola gelmişti. Üstelik hep ‘soldan’ muhalefet edilerek. Zaman zaman sağdan da muhalefet edenler olmuştu ama sonuçta onlar ayrılarak daha sağda bir parti kurmuşlardı. Çünkü ülke gerçekleri gereği CHP’yi daha da sağa çekmenin maddi koşulları olamıyordu. Gel gör ki bunca yıldır sola çekilmeye çalışılan bir parti buna direnebilmiş, ayrıca merkezdeki yerini de tahkim etmişti. Böyle zamanların birinde 70'li yılların ortasında çocukken, Sürmene Gençlik Kolları delegeliğimden bir gecede, Karadeniz bölgesinde yüzlerce kişi ile birlikte solculuk suçlamasıyla partiden atıldığımı anımsıyorum. Bizi atan parti büyüğü son kongre öncesinde basında hala parti yönetimini bir bilen edasıyla eleştiriyor, üstelik kendinden menkul sol bir versiyonla. Söylemeye çalıştığım, CHP’de aday olanların söyleminin hamurunun solculuk mayasıyla yoğrulması bir zorunluluktur. Esas garip olan da budur zaten.
TIKLAYIN - CHP’NİN YENİ PARTİ MECLİSİ'NDE 31 ERKEK 19 KADIN
Konjonktür gereği yakın geçmişteki kongrelerde Deniz Gezmiş posterleri asıldı salonda. Devrimci düşüncelerle poster asan partili gençlere elbette sözümüz olamaz. Onların heyecanına saygımız sonsuz. Aynı şeyleri biz de yaptık geçmişte ve daha da fazla asılmasından ancak mutluluk duyarız. Nitekim son kongrede Bağcılar gençlik örgütü tarafından asılan Aşiti - Peace - Barış pankartı da bizleri son derece mutlu etti. Her ne kadar asıldığı yerden birkaç kez indirilse de, yabancı madde muamelesi görse de asılması takdire şayandır. Basında pankartın indirilmesi epeyce yer buldu. Bunun yabancı dil nedeniyle değil de ‘bilinmeyen bir dil’ nedeniyle olmasını artık mazur görmemiz gerekiyor!..
Kongre sonuçlarına bakıldığında, delege üzerinde genel başkanın sanılan etkisinin olmadığı görüldü. Bir kez daha ‘soldan’ rüzgarlar estirilmişti. İstanbul kongresinin ve seçilen il başkanının söylemlerinin bunda etkisinin büyük olduğu biliniyor. En azından motivasyon anlamında.
Listeyi delerek parti meclisine seçilen bazılarını tanıyorum. Geçmişteki solculuklarının tanığıyım. Her ne kadar sol partilerde sağa denk düşseler de, CHP için solcu oldukları ve yararlı olacakları kesin. Biz bu filmi daha önce de gördük demeyi hiç sevmem. Ama ülkenin bir bölümünde günlerdir çocuklar ve siviller öldürülürken, CHP’de ‘Sol Kanat’ olmak çok da kolay bir iş olmasa gerek. Umarım böyle adlandırıldıklarının hakkını verirler, bizler de helal olsun deriz!.. (Şİ/HK)
* Fotoğraf: Gökhan balcı - Ankara/AA