Bueno Vista Social Club belgeseli, filmin yapımcısı gitarist Ry Cooder'un Che Guevera'nın o ünlü resmini çeken Alberto Korda ile sohbetiyle başlar.
Korda, Küba devrimi öncesi ve sonrası çektiği fotoğraflardan oluşan albümü gururla gösterirken Che ve Fidel'in golf oynadıkları fotoğrafta Ry Cooder durur ve Korda'ya sorar: "Oyunu kim kazanmıştı ?'', Korda o hiç aklımdan çıkmayacak gülümsemesiyle '' Che, Fidel'in kazanmasına izin vermişti '' der.
Filmi izleyenler bilir... Rye Cooder ve Wim Wenders'in bu ölümsüz belgeselinde yeralan yaşlı sanatçıların çoğu Compay Segundo, Ruben Gonzales, İbrahim Ferrer , Pio Leyva ve fotoğraf sanatçısı Alberto Korda şu an aramızda değiller.
Bueno Vista Social Club filmi ile Küba müziği bütün dünyaya yayılma şansına ermişti... Benim için son derece gurur verici olan bu müzisyenlerle olan tanışıklığımı bir başka mektuba bırakıyorum. Benim sana asıl anlatmak istediğim uzun zamandır kimseyle paylaşmadığım bir başka anım...
Korda'nın fotoğraflarını çekmiştim
Geçenlerde Alberto Korda'nın adını Londra'da bir sergiyle ilgili haberde Birgün gazetesinde görünce dayanamadım. Yerimde duramadım. Önce onunla ilgili fotoğraflara erişmeye çalıştım. Bir kısmını buldum da. Özellikle hep aklımda kalanı ve kaybolmasından korktuğum fotoğrafı. Korda ile ölümünden bir yıl önce (2000) Seattle'a geldiğinde tanışmak onuruna erişmiş ve o ünlü Che fotoğrafını elinde tutan fotoğrafını çekmek bana kısmet olmuştu.
Northwest Photographic Center'in ( Kuzeybatı Fotoğraf Merkezi ) davetlisi olarak 1999'da Seattle'a gelen Alberto Korda'nın Seattle Üniversitesi'nde bir konuşma yapacagı haberini daha önceden almış olmamıza rağmen, benim gibi herşeyi son ana bırakan birinin alışılmış telaşıyla, arkadaşım Dana Cassara ile koştura koştura toplantının yapılacağı salona vardık.
Herkes salonda yerini almıştı ancak toplantı henüz başlamamıştı. Fuayede yılların arkadaşı Ekvator'lu şair Francia Recalde ile karşılaştık. Yanındaki ak sakallı, güleç yüzlü ihtiyar delikanlıyı bize tanıştırınca bildiğim tek İspanyolca ile ellerine sarıldım... "Mucho Gusto"... "Memnun oldum"... Dilim tutulmuştu...
Bu kısacık tanışmadan sonra tıklım tıklım dolu bir salonda biz arka sıralarda yer bulmaya çalışırken, Alberto Korda ve Francia Recalde sahnede yerlerini aldılar... Francia, Korda'nın İspanyolca'dan İngilizce'ye çevirmenliğini yapıyordu. Korda, bir dia gösterisi eşliğinde moda fotografçılığıyla başladığı mesleğini dağlara nasıl taşıdığını, Fidel ve Che ile dostluklarını, devrimden sonra da uzun bir süre fotoğrafçılığı sürdürdüğünü ve gazetecilik yaptığını anlattı.
İtalyan gazeteci Che'nin fotoğrafını geri getirmemiş
Devrim sonrası Havana'da bir sanat galerisi de yöneten Korda, 1960'ta bir cenaze töreni sırasında çektiği, Che'nin de aralarında olduğu bir gurubun fotoğrafını duvarında asılı gören İtalyan gazeteciye verdiğini ve bir daha da kendisinden haber almadığını söylemişti.
Yıllar sonra Che'nin ölümünün ardından aynı gazetecinin posterleştirdiği ve dünyanın hemen her yerinde kahve fincanından anahtarlığa, tişörtten kartpostala kadar binlerce, yüzbinlerce üretilen ve '' dünyanın en ünlü imajı'' olarak tarihe geçen o ünlü Che fotoğrafından cebine bir tek kuruş girmediğini belirten Korda , o fotoğrafın evrenselleşmesinden gurur duyduğunu belirterek '' şimdi benim dünyanın her yanında binlerce, onbinlerce, yüzbinlerce Che hayranı torunlarım var. En büyük ödül budur benim için'' demişti .
"Biz ona 'Mister' demeyiz"
Korda, salondakilerden birinin ''Küba halkı Mister Fidel Castro hakkında ne düşünüyor'' şeklindeki sorusunu dalgaya alarak ''herşeyden önce bizde kimse ona Mister demez'' şeklinde yanıtlayınca bütün salon kahkaya boğulmuştu.
Korda'nın hemen ardından bütün ciddiyetiyle ve yıllardır püro içmenin verdiği o hırıltılı ancak etkileyici ses tonuyla ''O bizim için sadece Fidel'dir. Ama ille de bir hitap ekleyeceksek O'na ya yoldaş, ya arkadaş, ya da kumandan Fidel deriz. O benim için hep bir yoldaştır. Küba halkı Fidel'i sayar ve sever'' şeklinde yanıtlayışı hala kulaklarımda.
Toplantı sonrası Francia'nın da aracılığıyla kısa bir süre oturup sohbet ettiğimizde kendisine dijital fotoğraf makinaları hakkında düşüncelerini sormuştum. Henüz herhangi bir digital makina görmediğini ama merak ettiğini, fırsat bulursa bir tane almak istediğini söylemişti.
Che'nin o ünlü resminin de bulunduğu toplantıyı tanıtım kartlarından bir kaçını imzalattım. Elimde bir tane kalmış olması gerek...
Ertesi gün Northwest Photographic Center'deki fotoğraf sergisinin açılışına gittim. Sergide devrim öncesi ve sonrası fotoğraflar ile birlikte Korda'nın ilk meslek yıllarında çektiği moda fotoğrafları da yeralmaktaydı. Konuklar arasında Seattle'dan çıkan dünyaca ünlü grange gurubu Nirvana'nın basçısı Chris Novaselic de vardı.
Nirvana'nın lideri Kurt Cobain'in ölümünden sonra gurubun dağılmasıyla birlikte kendisini politik alanda gösteren Novaselic ile Korda'nın fotoğraflarını çektim. Şaşırtıcı olan bir fotoğraf merkezinin toplantısında hemen hemen hiç kimsenin yanında fotoğraf makinasının olmayışıydı.
Ancak Korda kendisine o gün bir dijital kamera almıştı ve isteği üzerine onun makinasıyla da fotoğraflar çekip kendisine göstermiştim. Şaşkınlığı ile hayranlığı birbirine karışmıştı.
Ben de bir turist gibi makinamı birilerine verip Korda ile bir hatıra fotoğrafı çektirmek istedim. Her ne kadar flaş patlamayınca flu ve karanlık bir fotoğraf olarak çıkmış olsa da hiç unutulmayacak bir anı olarak kalacak belleğimde.
Şaraplar içildi, sergi gezildi, daha sonra Photographic merkezin yararına herkesin satın aldığı biletlerin çekilişi yapıldı. Tek ödül Korda'nın elinde tuttuğu o ünlü Che fotoğrafıydı.
Korda salonun üst kısmında bir süre elindeki fotoğrafı sergiye gelenlere gösterdi bir kaç bilet daha bilet satıldı... Makinamda kalan son sekiz kareyi aynı açıdan çekerek tükettim... Kura çekildi... Lotodan, totodan yana hiç şansım yoktur. Bana çıkmasını çok isterdim elbette. Ancak elimde henüz banyo edilmemiş, geleceği meçhul ve benim için çok değerli bir makara film vardı...
Kısmet bugüne...
Fotoğrafların gün ışığına çıkması için kısmet bugüneymiş...
Yıllar yıllar ince lise birinci sınıfta Kimya, Cebir ve Tarih'ten ikmale kalınca bütün bir yaz (Ankara Demokratik Yüksek Öğrenci Derneği) ADYÖD'te yoksul halk çocuklarına bedava verilen kurslara katılmıştık kan kardeşim Gürol ile birlikte.
ODTÜ'lü kara kaşlı, kara gözlü Ayşe ablamızdan biraz Kimya biraz Cebir ile birlikte sosyalizm dersleri de alıyorduk. İlk solculuk yıllarımız, bol çaylı, bol sigaralı bitmek tükenmek bilmeyen sohbetler, o yıllara rastlar...
Che'nin bu ünlü resmini, hani hep o bilinen siluet şeklini, kırmızı çini mürekkeple boyayıp ADYÖD'e götürdüğümü anımsıyorum.
Aklımda kaldığı kadarıyla pek sevmişlerdi ancak duvara asılmasından yana değillerdi... Ben de pek anlamamıştım neden olduğunu, alınmamıştım da hani öğrenci derneği falandır diye... Yıllar yıllar sonra hala anlayabilmiş değilim...
Bilirsin anlatmayı pek severim... Yakın bir dostum yıllar önce '' güzel hikayeler anlatılmalı, paylaşılmalı '' demişti. O nedenle bir tek bende kalsın istemedim.
Nereden nereye...
İşte böyle sevgili...
Bunları yazarken Latin Amerika şarkıları dolduruyor odamı. Dışarda bir yaz yağmuru...
Bak herşeye rağmen yaz geldi... Gel gör ki bizim buraların yazı, sizin oraların ''pastırma sıcaklarına'' benzemez.
Kışlıklarımız yazlıklarımızla iç içedir. O nedenle daha sıcak yerlere kaçma fikri herkesin aklındadır... Bugünlerde Küba'da olmak fikri her zamankinden daha cazip geliyor...
Bakalım zaman ne gösterecek.
Sevgiyle kal, dostlara selam. (SU/NZ)