Milyonlarca insan dün onu Caracas'ta uğurlamak için toplandı. Başta Güney'in politik liderleri olmak üzere dünyanın dört bir tarafından son yolculuğunda insanlar, onun yanında olmak istemişti. Elbette gösterilen bu sevgi bir tesadüfün üzerine oturmuyordu. Seviliyordu.
Çünkü insanlar onun kendilerinden biri olduğunu biliyorlardı. O tıpkı sıradan diye tabir edilen insanlar gibi kızıyor ve seviniyordu.
Bütün bunların ötesinde çok yönlü olarak Güney'i temsil ediyordu. "Beyaz" değildi, renkliydi.*
Politikalarının eleştirecek yanları yok muydu? Belki de çoktu. Fakat bu onun bizden, solda birisi olduğu gerçeğini hiç değiştirmedi.
Bağımsızlıkçı ideallerle yola çıktı. Bu yüzden başlangıçta kendini destekleyen cephenin belirgin bir kimliği yoktu. Zamanla bürokrasi, ordu, ulusal ve uluslar arası medya, sermaye çevreleri ve ABD ile mücadele ederken, emekçi hareketleriyle buluştu. Yeni bulduğu tabanla ve onların gücüyle, yer yer çelişkili politikalara eşlik etse de "aşağıdan sosyalizm" kurma çabalarına ön ayak oldu.
Chavez sadece kendi ülkesinin değil Güney solunun da değişmesi, kendine güvenmesi ve güç kazanmasında önemli bir rol oynadı. Bunun bir yanını karizması oluştururken Venezuela'nın elindeki olanakları uluslararası dayanışma içinde kullanmasını bildi. Sosyalizmi, birleşik bir Güney Amerika fikrini bir iddia olarak dünyaya yeniden duyurdu.
Ve Sonrası...
Geriye öncelikle büyük bir boşluk bıraktı. Ne Venezuela'nın ne de Güney'in kolay kolay telafi edemeyeceği kadar. İster istemez Güney'deki diğer sol iktidarlarda bu durum biraz güven kaybına yol açacaktır. Bir kısmının pekte gönüllüsü olmadığı, kıtanın entegrasyonu, sosyalizm gibi fikirlerin giderek bu iktidarlar tarafından bir kenara itilme ihtimali yüksek.
Bizi Chavez sonrası ayrıca bazı tehlikeler bekliyor. Biri, Chavezcilerin Venezuela seçimlerinde olası bir yenilgisi halinde, sonuç otomatikman uluslararası kapitalizmin hanesine yaılacaktır.
Bir diğeri ise Kolombiya-FARC görüşmelerinde sağlanacak bir uzlaşma ortamının sonrası, ABD bölgedeki politik ve askeri etkisini Kolombiya üzerinden tekrar kıtaya yayabilir.
Şimdilik sonuncusu ise uzun zamandır olgunlaşmakta olan Brezilya'nın bölgesel güç, imparatorluk olma arayışları. Dünya çapında iddialı bir pozisyonda bulunan Brezilya sermaye kesimleri son yıllarda iyice atağa kalktılar. Ülkenin önemli bir bölümü yoksulluk sınırının altında yaşamasına rağmen, onlar özellikle doğanın yağması yoluyla servetlerine servet katıyorlar. Sömürü alanlarını kıta boyunca da yayma uğraşı içindeler. Dünya futbol şampiyonasına ve Olimpiyatlara ev sahipliği yapacak olan Brezilya, ülkeye trilyonlarca dolar tutarında yeni yatırımlardan bahsederken, bir taraf tanda nükleer bir askeri güç olmanın arayışında. Elbette Kıta'nın entegrasyonu konusundaki Bolivarcı sosyalizan fikirler ve bunu savunan karizmatik bir liderin varlığı pek hoşlarına gitmiyordu. Şimdi bu engel ortadan kalktı. Chavez'in kaybından, Brezilya Devlet Başkanı Dilma Rousseff belki kişisel olarak gerçekten üzüntü duymuştur ama sermayedarlar için aynı şeyden söz etmenin mümkün olacağını sanmam.
Umut ise geride bıraktığı başta Venezuela olmak üzere tüm kıtanın mücadele eden yoksul ve emekçi kesimlerinin eyleminde.
* Bu son söylediğim Güney'in sol kuşağından Arjantin eski devlet başkanı Nestor Kirchner'in kaybı (27 Ekim 2010) ile karşılaştırınca daha iyi anlaşılacaktır.