İslamcılar ve ordu arasındaki on yıllık çatışma sırasında Cezayirli kadınlar aşırı şiddete maruz kaldılar. Resmi bir araştırmaya gore, 10 bin kadar kadın, İslamcıların sığınaklarında seks işçisi olarak kullanılmak üzere ya kaçırıldı ya da akrabaları tarafından geçici evliliklere zorlandı (Kuran'daki kimi ayetlere göre böyle bir evliliğin süresi bir saatten birkaç aya kadar değişebiliyor).
Savaş ganimeti olarak ele geçirilen kadınlar önce grup liderlerinin sonra da sırayla adamlarının tecavüzüne uğradılar. Hamile kalanlar genellikle öldürüldü. Bu tecavüzler sonucu doğan çocuklar resmen "kimliği bilinmeyen çocuklar" olarak adlandırılıyor. Sayıları konusunda net bir bilgi yok, otoriteler 2005'te böyle 700 civarında çocuğun hayata geldiğini tahmin ediyor.
Kaçmayı başaran yahut ordu tarafından kurtarılan kadınlarsa şimdi utanç içinde yaşıyor. Aylar hatta yıllar süren işkencelerden sonra Cezayir İslam Yüksek Konseyi ancak 1999'da bir fetva yayınladı ve bu kadınları kurban olarak tanımlayıp saldırıya uğradıklarında "saf ve masum" olduklarına hükmetti.
Bu kadınların Müslüman erkekler tarafından tecavüze uğraması çoğu insanın gözünde onları kurban yapmıyordu. Bu fetvayla devletin nezaretine alınsalar da yaşadıkları cemaatlerde saygınlıklarını asla geri kazanamadılar. Aileleri ve kocaları tarafından dışlandılar, yaşadıkları şehri, hayatlarını hatta isimlerini değiştirmek zorunda kaldılar.
Kimi ergenliğe yeni girmiş, en genç olanlarından bazıları hayatlarına son vermeyi tercih etti. Çok genç bir kadın gönderildiği bakım evinin penceresinden kendini attı. Sivil dernekler tarafından ağırlananlarsa az ya da çok bir psikolojik destek alabildi. Fakat 1992'de patlak veren çatışmaların başlangıcından beri yaşadıkları tecavüzü ailelerinden bile gizlemek zorunda kalan binlerce başka kadın bu olanaktan mahrumdu. Aileler ise çoğu kez kızlarının bekaretlerini kaybetmesini gizleyerek bir skandaldan kaçınmaya çalıştılar.
Cezayirde resmi evlilik yapmadan dini evlilik yapmak hâlâ yaygın ve akrabalar, kızlarının savaşta ölen, hapsedilen ya da göçmek durumunda kalan biriyle evlendiğini söyleyebiliyor. Kurban ve ailesi sessizlik kuralına katı bir şekilde uyuyor. Tecavüzün açığa çıkması, topluluğun "lekelenmiş" kabul ettiği kurbanlar için kötü sonuçlar doğuruyor.
Şiddetten korkuya
İslamcıların şiddeti, Cezayirlilerin kadınları cezalandırma amaçlı baskınlarını keşfettiği 1992'de başladı. Bu ilk kez Güney Cezayir'de Ourgla'da yaşandı. Seks işçiliğiyle suçlanan bir kadın ve çocuğu, bir grup kasaba sakini tarafından evlerinde diri diri yakıldı.
Silahlı grupların elimine edildiği ve ülkenin ulusal uzlaşma ve barış dönemine girdiği Temmuz 2001'de, pek çoklarının "sıradan insanlar" olarak tanımladığı 300 erkek, Hassi Messaoud şehrinin banliyölerinden Al Haicha ilçesinde 20 kadar kadının yalnız yaşadığı barakaları bastı. İşçi kadınlar dövüldü, işkence edildi ve saatlerce tecavüze uğradıktan sonra çırılçıplak sokağa atıldı.
Baskıncılar, Kuzey'den gelerek işlerini çalan bu "lekelenmiş kadınları" kovmak istiyorlardı. Bu olay önce tüm ülkede sonra da uluslararası kamuoyunda yankı buldu. Yabancı sivil toplum kuruluşları kurbanlara hukuki ve maddi yardım vermek için Cezayir'e geldi.
Dava hâlâ sürüncemede, faillerden bir kısmı yakalanamadı. El Haicha kadınlarıysa hayatlarını değiştirmek için en azından bir tazminat almak istiyor. Bazıları madde bağımlılılığın bazıları da seks işçiliğinin kurbanı oldu.
Öte yandan, Tebessa'da (Uzakdoğu Cezayir) gene Temmuz'daki benzer bir vaka üzerinde neredeyse hiç durulmadı. Gece evlerine dönen üç kadın, üçü reşit olmayan bir grup erkeğin saldırısına uğradı. Bu olayda saldırganlar yakalandı ve mahkum edildi.
Ne ülkenin iç kesimlerinde ne de başkentin banliyölerinde yaşamak, belli kurallara uymadığınız takdirde cazip değil: asla yanınızda babanız veya erkek kardeşleriniz olmadan başka erkeklerle eğlenmeyin, asla eve geç gelmeyin, asla "tahrik edici" bir şekilde giyinmeyin vb.
Diğer taraftan, İslamcı kadınların maruz kaldığı şiddetin radikal İslamcılara has olduğunu söylemek doğru değil. Bu kesimin şiddeti gerçekten de korkutucu boyutlarda; ancak çeşitli metin ve geleneklerdeki şiddet nedeniyle zemin zaten hazırdı. 1984'de, FLN'nin kontrolü altındaki meclis Aile Kanunu'nu doğrudan şeriattan devşirdi. Erkek haklarının militan savunucusu Ali Yahi Abdenour'un formülü doğrultusunda Cezayirli kadınlar düşük bir statüye indirgendi. Ailenin yegane meşru reisi olan erkeğin otoritesine bağımlı kılınan kadın, boşanma, eşinin izni olmadan çalışma, eşit miras ve ev üzerindeki haklarından mahrum bırakıldı, ebeveyn yetkileri elinden alındı. Dahası, çokeşlilik ve kocası tarafından tek taraflı olarak boşanılabilme tehlikeleriyle yüz yüze kaldı.
Bu yasa kısmen düzeltilse ve kadınlar birtakım haklarını geri kazansalar da pratikte değişen çok fazla şey yok. Yasa aksini buyursa da erkekler, ilk eşlerinin rızası olmadan ikinci bir eş almaya devam ediyorlar. Hukukun kadınlara reva gördüğü ve İslamcılığın pekiştirdiği bu aşağı konum, kadınlara yönelik şiddetin artmasına neden oluyor.
Ev içi şiddet öyle yükseldi ki Aile ve Kadın Hakları Bakanlığı 2007'de şiddete karşı mücadele için beş yıllık bir strateji oluşturmakla görevlendirildi. Fakar Cezayirli kadınlar eşlerini, erkek kardeşlerini ve yakın akrabalarını ihbar etmeyi güç buluyor; zira ailelerinin onurunu ve kendi şereflerini zedeleyeceklerini düşünüyorlar. Ayrıca eşlerinin onları boşamasından ve dışlanmaktan korkuyorlar.
Sonuç olarak yüzlerce aile içi saldırı, ensest ve işyerinde cinsel taciz vakası adaletin önüne getirilmiyor. Mart 2008'in başında, polis bir genç kadına ait internette dolaşan ayrıntılı işkence ve cinayet videolarını basına verdi. Saldırganlar mağdurları konuştukları takdirde kaydedilen görüntüleri dolaşıma sunmakla tehdit ettiği için kurbanlar polise nadiren gidiyor. Yine de bu vakalar polis için yeni değil.
İstatistikler, gerçekliğin parçaları
Aile ve Kadın Hakları Bakanlığı'nın 2007'de gerçekleştirdiği bir araştırmaya göre, söz konusu yılda 8 bin 277 kadına tecavüz edildi. Bu günde 23 kurban demek.
Polis istatistiklerine gore bu rakam 2006'da 15 bindi. Bu vakaların 531'i işkence, 2 bin 511'i kötü muamele içeriyordu. Aynı dönemde 20 kadın öldürüldü. Saldırıların yüzde 51'i kocalar tarafından gerçekleştirildi.
Ulusal Halk Sağlığı Enstitüsü tarafından 2005'te yürütülen benzer bir araştırmaya göre ise 9 bin 33 kadının yüzde 55'i bir aile üyesi tarafından tecavüze uğramıştı. Faillerin yüzde 5'i kendi çocuklarıydı. Eziyet gören kadınların yüzde 69'u meslek sahibi değilken, yüzde 26'sı okuma-yazma bilmeyen dul, boşanmış yahut bekar kadınlardı. Bu kadınlar tecavüz karşısında daha korunmasızlar.
Başkent Cezayir'in sokakta fiziksel şiddet konusunda da oldukça olumsuz bir sicili var: yalnızca 2006'nın ikinci yarısı için 33 vaka.
Yine de umutlar tükenmiş değil. Her geçen gün daha fazla Cezayirli kadın kendilerine saldıranları ihbar ediyor. 2006'da 9 bin kadın Cezayir Üniversite Hastanesi'ne giderek maruz kaldıları şiddeti ihbar etti. Bu rakam 2004'te 5 bin 845, 2005'te ise 7 bin 400'dü. (GK/KM/GG)
* Metni İngilizce orjinalinden Kerem Morgül Türkçeleştirdi.