Dört ay önce Habur'a akın eden Diyarbakırlılar, ardı kesilmeyen tutuklamalarla barış umudunu şimdilik ertelerken hakları ve özgürlükleri genişletmek bir yana yargı baskısını hafifletecek tek bir somut adım atmayan hükümete öfkeli.
Batıdan gelen bir grup gazeteci ve hak savunucusu, kentteki sivil toplum örgütü temsilcileriyle buluştu, ardından da belediye başkanı Osman Baydemir'le görüştü.
Nisandan bu yana beş dalga halinde düzenlenen KCK operasyonlarıyla cezaevine gönderilenlerin 1 500'ü bulduğu söylenirken, bölgede siyaset bir yana toplumsal etkinlik yürütmenin dahi zorlaştığı vurgulanıyor.
"Geriye dönüş"
Aralık sonunda şube başkanı Muharrem Erbey'in de henüz gerekçesi açıklanmayan bir sebeple tutuklandığı İnsan Hakları Derneği'nden (İHD) Burhan Zorooğlu'na göre, silahın yerini yargı alsa da, durum 1990'ları andırıyor.
Erbey'le birlikte gözaltına alınanlar arasında kapatılan Demokratik Toplum Partisi (DTP) il başkanı Fırat Anlı ve partili belediye başkanları da vardı. DTP'nin 29 Mat seçimlerinde AKP'nin ısrarına rağmen bölgede ciddi destek görmesinin arkasından başlayan operasyonlarda tutuklananların PKK'nin şehir örgütlenmesinde yer aldığı öne sürülüyor.
"TCK ve TMY değişmeli"
Yine bir yöneticisi -Abbas Çelik- cezaevine yollanan GÖÇ-DER'den Muzaffer Özdemir "Türk Ceza Kanunu Kürtlerin üzerinde sallanan demoklesin kılıcı" diyor. "Bunlar açılımla başladı; açıla açıla buraya geldik."
Hükümetin temmuzda ortaya çıkardığı Kürt açılımının içinin boş kalması bir yana, Kürt muhalefetine yönelik baskıyı örtecek bir araç olarak kullanıldığı fikri genel kabul görmüş durumda.
Toplantıyı düzenleyen Sivil Toplumu Geliştirme Merkezi'nden (STGM) Şeyhmus Diken, operasyonların sivil toplum çalışmalarını aksattığını vurguladı.
Bağlar Belediyesi Kardelen kadın merkezinden Zeynep Demir kadınların baskılardan en yoğun etkilenen kesim olduğunu söyledikten sonra bir örnek verdi. "50 kadın sinemaya giderken bile kameraya çekiyor polis. Basın açıklamasına katılmaya dahi korkar olduk."
"Tarkan'ı da alsınlar"
10 aya rağmen suçlamaların açıklanmaması ve sorgulamaların mesnetsizliği, toplumsal alanda çalışanlarda "her an hepimiz alınabiliriz" endişesi uyandırırken mizah yardıma koşuluyor.
Gözaltına alındıktan dört gün sonra bırakılan bir kadın "Eğitimlisin, ailen varsıl; az maaşla belediyede çalışmayı kabul ettiğine göre örgütle bağlantın olmalı" diye suçlandığını anlattı. Çelik'in sorgusuna avukatı olarak giren Özdemir de "Neden boşaltılan köyleri gazetecilere gösterdin?" sorununun ifade tutanaklarına geçtiğini söyledi.
Hasankeyf'e baraj yapılmaması için kampanya yürüten bir genç kadın, arkadaşları "Sıra sende" diye takılınca, "Ben suçumu kabul ediyorum. O zaman Tarkan'ı da alsınlar" diye karşılık veriyor.
Göç, yoksulluk, çocuklar, Kürtçe...
Sabah yapılan toplantıda hükümetin adım atması beklenen sorunlar da bir kez daha ortaya çıktı. Hükümet Anayasa değişikliğini 2011'deki seçim sonrasına bıraktığını açıklasa da genel ölçekte yeni bir vatandaşlık tanımı talebi ön sırada.
Zorla yerinden edilenlerin geri dönüşü için can güvenliğinin sağlanması, boşaltılan 3 500 köy ve sıkıyönetim döneminde döşenen mayınların temizlenmesi, mera-yayla yasaklarının kalkması ve hayvancılığın ayaklandırılması, altyapının kurulması çerçeveyi çiziyor. Zoraki göçün yoksulluk, üretimden kopmanın da toplumsal hayatın çöküşüyle bağlantısı kuruluyor. Koruculuk da bu çerçevede. Kürtçe'nin toplumsal alanda kullanımına getirilen yasaklar da dillendiriliyor.
Sokak eylemlerine katıldıkları iddiasıyla terör suçlarıyla yargılanan çocukların durumu da yakıcı. Hükümetin yasa tasarısını Reşadiye saldırısının ardından rafa kaldırması, zaten temkinli karşılanan açılımın son bir geri dönüş yaşadığına örnek gösteriliyor.
Hükümet somut adım atmadıkça Diyarbakırlıların yeniden güvenini kazanması şimdilik zor görünüyor. Korkulansa çatışmanın sertleşeceği yeni bir döneme girilmesi. Son aylarda PKK'ye katılımların arttığı öne sürülüyor.
Katılımcılık
İlkdeki 42 örgütün oluşturduğu ve damgalamadan yoksulların ihtiyaçlarını karşılayacak, hak temelli ve örnek bir yardım ağı kuran Sarmaşık Derneği'nden Şerif Balkaş'a göre saha araştırmaları 2005-2008 arasında durumun daha kötüleştiğini gösteriyor.
Valiliğin geçtiğimiz günlerde "kamu yararına çalışmadığını" söyleyerek derneğin gıda bankası projesine köstek olması, kamu kurumlarının yaklaşımını göstermesi açısından çarpıcı.
Açlık sınırının altında 4 bin 500 aile tespit ettiklerini, halen 2 bin 300'ünün gıda yardımından yararlandığını anlatan Balkaş "Valilik, listelerinizi verin biz yardım ederiz, dedi. Siyaseten diz çöktüremeyince Kürtleri yoksullaştırarak diz çöktürmeye çalışıyorlar" diye ekliyor.
Sivil toplum örgütlerinin kamudan işbirliği görmemesi, aksine engellerle karşılaşması tepki topluyor. Katılımcı bir çözüm talebi öncelikli.
Baydemir: Risk almalıyız
Öğleden sonra makamında ziyaretçilerini elinde güllerle karşılayan Baydemir de hükümetin sözüyle eyleminin uymamasının yarattığı güvensizlikten dem vuruyor. "İyi şeyler olacak dediler, bir baktık ki cezaevindeyiz."
Onun en güçlü eleştirisi, siyasi iktidarın açılımın psikolojik zeminini hazırlamamış olması. Habur'un ardından Batı illerinden gelen tepkileri "Korkunçtu" diye yorumluyor."Siyaseten yaşanan kırılmalar toparlanır ama halkın moral değerlerinin çökmesi ayrı bir durum."
Barış mesajlarının Batı'ya ulaşmaması ona göre sorun yaratıyor. İki örnekle açıklıyor durumu:
"1 Eylül'de Kürt halkının bir evladı olarak askere gelen kurşun bana gelsin, dedim ve 150 bin kişi aklışladı bu sözümü. [PKK'nin 7 askeri öldürdüğü] Reşadiye'ye gidip karanfil bırakmak isterim ama aynı şeyi Türk aydınında Cudi'nin eteklerinde cesedi tekmelenen gerilla için yapması gerekir."
Trabzon, Çayırbağı'nın AKP'li belediye başkanı isteyince gönderdikleri itfaiye aracının "21 plakalı" diye polisçe çevrildiğini hatırlatan ama bir ayda dört yangına müdahale edince halkın teşekkür ettiği Baydemir, kalıpların dışına çıkmak ve ilişki kurmak gerektiğini anlatıyor: "Bu bir riskti ama sonuç korkunç bir önyargının kırılması oldu."
Ergenekon tartışması
STGM'nin düzenlediği etkinliğe katılanlar arasında Türk Tabipleri Birliği (TTB) başkanı Gençay Gürsoy, İnsan Hakları Ortak Platformu'ndan (İHOP) Feray Salman, Düşünce Suçuna Karşı Girişim'den Şanar Yurdatapan, KADER'den Nil Mutluer, Express'ten İrfan Aktan, Birgün'den Ahmet Tulgar, Evrensel'den Fatih Polat, Taraf yazarı Amberin Zaman, Star'dan Ergun Babahan, Sabah'tan Murat Çelikkan, Yeni Şafak'tan Murat Aksoy ve Milliyet'ten Belma Akçura da vardı.
Diyarbakır'da Kürt sorunu konuşulurken aynı saatlerde darbe girişimiyle suçlanan 49 subay İstanbul'da sorgulanıyordu. Ergenekon davası burada da karışık hislerle karşılanıyor.
Sabahki toplantıda bazı katılımcılar "bir paşa gözaltına alınınca Kürt siyasetçilerin tutuklanmasının gündemden düştüğünü" belirtti; sitem ederek. Askeri vesayetin sarsılmasından istisnasız herkes memnun. Baydemir de birinin diğerini götürmediğini hatırlatıyor: "Dört yıldızlı paşa bile içeride, sizi de tutukladık ne olmuş, diyenler var. Eskiden ensenize sıkıyorlardı, şimdi kelepçe takıyoruz, deniliyor. Bana kimin zulmettiğinin benim için önemi yok, biz herkes için eşit haklar istiyoruz."
Peki çözüm önerisi ne? Örgüt temsilcileri medyadan ve Batıdakilerden daha fazla ilgi ve dayanışma bekliyor.
Baydemir'se tarafların netleşmesi gerektiğini vurguluyor:
"İkili bir netleşmeye gitmemiz lazım. Bir tarafra demokratikleşmeyi, sivilleşmeyi; diğer taraftaysa statükoyu savunanlar. Bu netleşme bizi aydınlığa doğru gitmeye zorlar. Aksi halde hepimiz gideriz; paşalar da gider, AKP de gider, biz de gideriz..." (EÜ)