Ülkenin yarı açık cezaevine dönmesine az kaldı. Yakın tarihte görülmemiş bir cezaevi trendi yaşıyoruz.
2005 ile 2011 arasındaki altı yılda, cezaevi nüfusu iki katından fazla artmış.
Adalet Bakanlığı'nın Nisan 2011 verilerine göre, 2005'te 55 bin olan tutuklu nüfus, 2011'de 124 bin 74'e çıkmış. Bu, 12 Eylül döneminde dahi görülmemiş bir artış.
Toplam 384 cezaevi var; kapasite, son açıklamalara göre 114 bin. Adalet Bakanlığı'nın 2014 hedefi: Cezaevi kapasitesini 142 bine çıkarmak!
Önümüzdeki üç yıl içinde binlerce insanı daha tutuklamayı hedeflediklerini resmi internet sitelerinden duyururken, alt yapı hizmetleri hakkında neler yapılıyor?
Çünkü sayı arttıkça sorunlar çoğalıyor. Ama bir mesele diğer hepsinin önünde: Hasta hakları.
En son Silivri L Tipi Cezaevi'nde ilk belirlemelere göre kalp krizi sonucu hayatını kaybeden Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) yöneticisi Kaşif Kozinoğlu’nun ölümüyle tekrar gündeme gelen cezaevi sağlık koşulları…
Tutuklu kişi, özgür bir insanın tüm sağlık haklarına sahip
İnsanlar, hasta oldukları ve gerekli sağlık hizmetini alamadıkları için hapishanelerde ölüyor.
Yetkili birimlerin, cezanın, "cezaevinde olmak" olduğunu, cezaevinde ölmenin ise kabul edilemez bir insan hakkı ihlali olduğunu hatırlaması gerekiyor.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Genel Sekreteri Metin Bakkalcı, bianet'e tutuklu bulunan hastaların haklarını anlattı.
Aynı zamanda hekim olan Dr. Bakkalcı, hasta haklarına geçmeden önce, "ceza"nın ne demek olduğunun üzerinde durdu.
Üzerine basa basa, "Cezaevi sürecinin kendisi travmatik bir süreçtir; kişi, özgürlüğünün kısıtlanması dışında başka hiçbir cezalandırılmaya tabi tutulamaz" dedi.
* Biz toplum olarak, kamunun kimi birimlerine başka hiç kimsenin hiç kimseye veremeyeceği bir yetki veriyoruz. Diyoruz ki, "Geri kalanın güvenliği için, onun özgürlüğünü kısıtlayabilirsin."
* Bu yetkinin kaynağı toplumdur. Bu yetkiyi verirken ilgili birime, "Bu sana verdiğim yetki sadece insanların özgürlüğünü sınırlama yetkisidir. Onu bir yerde kapalı tutacaksın ve bunu yaparken bütün diğer insan haklarını güvencesinden sen sorumlu olacaksın" diyoruz.
İşte bu hakların en başında gelen "Sağlık hakkı"na ilişkin önemli bilgiler:
* Tutuklu olmayan bir hastanın tüm hakları bütün mahkûmlar için geçerlidir.
* Hastanın hekime erişebilme hakkı vardır.
* Hekim, herhangi bir ortamdaki hekim-hasta ilişkisini kurmakla yükümlüdür.
* Hekim ve sağlıkçıların mesleki bağımsızlığı cezaevi koşullarında çok daha önemlidir.
* Hasta onayı ve gizlilik temeldir.
* Tutuklu hastanın, toplumda verilen hizmete denk düşen bir hizmet alma hakkı vardır. "Cezaevi koşulları" gibi gerekçeler aksi için geçerli olamaz.
* Kadro ve niteliğe ilişkin, dünya standartlarına uygun bir cezaevi sağlık hizmetleri disiplini geliştirilmelidir.
2010'da cezaevinde 413 ölüm
2010 verilerine göre, cezaevlerinde geçtiğimiz yıl 413 kişi ölmüş. 162 hastalık sonucu ölüm, intihar iddiası 38, normal ölüm 213 olarak gösteriliyor.
Bakkalcı, 30 Nisan 2009'da Sağlık Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı'nın yaptığı protokol sonucu gelen aile hekimliği sistemine ve cezaevi hastane üniteleri oluşturulmasına rağmen sağlık hizmetlerinin olağanüstü yetersiz olduğunu söyledi.
* Öncelikle koruyucu sağlık hizmetleri esas alınmalı. Kişinin hasta olduktan sonra bakımı değil, kötü koşullarda sağlığını koruyabilmesi temeldir. Son dönemde yapılan değişikliklerle koruyucu sağlık hizmetleri, minimum düzeye çekildi.
* Özellikle son günlerde kamuoyuna yansıyan acil vakalara ilişkin hizmetlerdeki yetersizlikler giderilmeli.
* Türkiye, sevk problemine geçtiğimiz aylarda beş kişinin yanarak ölmesiyle sonuçlanan olayda tanık oldu ama sevk, sağlık hizmetleri açısından sürekli bir sorun.
Üçlü Protokol etiğe ve hukuka aykırı
Bakkalcı, Terörle Mücadele Kanunu'ndan tutuklu bulunanlara uygulanan "Üçlü Protokol"ün* hukuken ve tıp etiği açısından hiçbir karşılığı olmadığını ve yok hükmünde olması gerektiğinin altını çizdi.
* "Üçlü Protokol" hekim-hasta ilişkisinin en temel kuralı olan mahremiyeti yok sayıyor.
* Bir insanın fiziksel ve ruhsal tüm derinliklerini, ailesinden bile sakladıklarını açtığı tek meslek grubu hekimlerdir. Bu da tanıya gitmek için gereklidir. Bu yüzden güven şarttır. "Üçlü Protokol" bu en temel hakkı ihlal ediyor.
* Cezaevinde işkence ve kötü muamele olasılığı yüksek olduğundan mahremiyet daha da önem kazanıyor.
Bakkalcı, "Katalog bir tanımlama yapılamaz. Kişi bazında, bilimsel bir çerçevede, kişinin kendisine ve çevresine verebileceği zararlar gözden geçirilebilir ama perakende bir yaptırım uygulamak hukuk dışı" dedi.
Son olarak,
* Sağlığı kapatılmaya engel olanlar -bu haller Sağlık Örgütü, Avrupa Konseyi'nce tanımlanmış - ve cezaevi koşullarında iyi bir şekilde tedavi edilemeyecek hastalığı bulunanlar kapatılamaz.
Kanun, "cezaevinde ölmek yok" diyor
5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 16/2 maddesi gereğince, "Mahkûmun hayatı için kesin bir tehlike teşkil ediyorsa cezanın infazı iyileşinceye kadar geri bırakılır."
Bu ne demek?
"Cezaevinde hastalıktan ölmek yok" demek.
Cezadan önce sağlık demek.
Ve aynı zamanda,
Yetkili birimler kendi kanunlarını bile uygulamıyor demek. (IC)
* Üçlü Protokol, Terörle Mücadele ve Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunlarının kapsamında kalan tutuklu ve hükümlülerin hastanelerde muayeneleri sırasında jandarmanın muayene odası içinde bulunmasını öngörüyor.