Milletvekilleri Ertuğrul Kürkçü, Levent Tüzel ve Halkların Demokratik Partisi (HDK) eşbaşkanı Yavuz Önen'in de içinde bulunduğu HDK heyeti olarak Suriye'de süren savaşın etkilerini görmek, bölge halkının sıkıntılarını dinlemek ve bir dizi görüşmeler yapmak üzere 15 Ocak'ta Hatay'dan başlayan gezimizin Urfa-Ceylanpınar ayağında savaşın tanığı olduk.
Hatay'da, demokratik kitle örgütleri temsilcileri ile yapılan görüşmelerde dile getirilen temel kaygı; içinde el Nüsra gibi El Kaide militanlarının da olduğu Özgür Suriye Ordusu'nun (ÖSO) "Alevilere dönük saldırıları, tehditleri ve ÖSO'nun Türkiye tarafından silahlandırılması ve korunup kollanması" idi.
Nusayri olarak bilinen Arap Alevilerinin Hatay ve kimi ilçelerinde epey yoğun bir nüfus oluşturdukları biliniyor. Dolayısıyla Esad rejiminin savaşı kaybetmesi durumunda Suriye sınırları içindeki Nusayrilerin büyük bir kıyamla yüz yüze geleceklerini ve bu saldırıların Suriye ile sınırlı kalmayıp kendilerine de yöneleceğini düşünüyorlar.
Hiçte yabana atılmayacak bu kaygı, Hatay ve çevresinde yaşayan Nusayrileri Esad "savunucusu" yapmasa bile Esad'ı "ehven-i şer" haline getiriyor.
Her düzlemde dile getirilen bu kaygı, Hatay Valiliğinin geçtiğimiz 1 Eylül Dünya barış günü etkinlikleri çerçevesinde binlerce insanın katıldığı savaş karşıtı gösteri sonrasında adı konmamış bir "olağanüstü hal" uygulamasını başlatmış olması ile birleşiyor. Her türlü demokratik hak kullanımını yasaklayan Hatay Valisi ile görüşme çabalarımız ise sonuçsuz kaldı.
16 Ocak Çarşamba günü gece konakladığımız Viranşehir'den Ceylanpınar'a doğru yola çıktık. Ceylanpınar girişinde sadece bizim için kurulmuş olduğunu anladığımız kontrol noktasında kısa süreli bir gerginlik yaşandı. Kimlik kontrolü ve valizlerimizin aranma çabası Belediye başkanı İsmail Arslan ve vekillerin araya girmesi ile sonuçsuz kaldı ve yolumuza devam ettik.
İki yüze yakın kişinin katıldığı aralarında Suriye'den göç etmiş Arap ve Kürt mültecilerinde olduğu toplantıda bir gerçekle yüzleştik. 5 bine yakın göçmen kamplarda değil, Ceylanpınar'da ya akrabalarının yanında ya da derme çatma barakalarda, içinde tuvalet ve banyonun olmadığı kiraladıkları dükkanlarda, henüz inşaat halinde kapısı, camı olmayan binalarda kalıyorlardı.
Onlar için en dayanılmaz olanı ise ellerinde yemek kapları ile Ceylanpınar belediyesinin sınırlı imkanları ile dağıttığı yemek kuyruklarına girmek, kimi hayırseverlerin açtığı aşevlerinin önünde beklemekti.
Bu sorun Ceylanpınar Kaymakamı İbrahim Çenet'e görüşmemizde aktarıldı.
Türkiye tarafından Ceylanpınar'da kurulmuş olan ve mülteci sayısının 23 bine yaklaştığı "Telhamut" kampını bu insanların güvenli bulmadıkları için kalmadıkları, devletinde ayrımcılık yaptığı ve Kürtler için ayrı bir kamp yeri açılması gerektiği dile getirildi.
Telhamut kampında ise biz Ceylanpınar yolunda iken öğrendiğimiz bir yangında üç çocuk ve bir hamile kadın yaşamını yitirmişti. Kaymakamın anlattığına göre, kaçak olarak kullanılan küçük elektrikli ısıtıcılar bu yangınları tetikliyordu. Türkiye tarafındaki Suriyeli göçmenlerin sayısının 160 bine ulaştığı da belirtildi.
Ceylanpınar, Kürkçü'nün söylemiyle "içinden sınır geçen" bir yerleşim alanı. Ceylanpınar'ı "Serekaniye"den, Bağdat'a kadar uzanan tren yolu bölüyor.
Osmanlı döneminde 1913'te Almanlara yaptırılan Bağdat demiryolu hattı, sınırlar çizilirken Türkiye tarafında kalıyor. Serekaniye "pınar çeşmesi" anlamına geliyormuş.
Enteresandır, Bağdat demiryolu hattının Almanlara ihale edilmesini simgelemek için Almanya'da yaptırılarak Sultan Ahmet'e dikilen "Alman çeşmesinin" hikayesini de bu vesileyle öğrendim.
Öğlen yemeğini Ceylanpınar belediyesinde yerken ilk çatışma haberi belediye başkanı İsmail Arslan'ın kulağına fısıldandı.
İstanbul milletvekili Tüzel duymuş olmalı ki, "bize de söyleyin bir gelişme mi var" diye sorunca, başkan Arslan "evet Serekaniye'de çatışma başlamış, Öğretmenler evinin oradan geçmeyelim, diyor arkadaşlar" diye bilgi verdi.
Hızla yemekten kalkarak esnafla konuşarak öğretmenler evinin bahçesine doğru yürüdük. Tren yolunun kenarındaki sınırın 200-300 metre ilerisinde Suriye tarafında bir binanın aralığında toplanmış onlarca silahlı insan bağırıyordu.
Biraz dikkatlice dinleyince, bizim burada da aşina olduğumuz "ya Allah bismillah allahıekber" diye slogan attıklarını gördük. Uzaklardan patlama ve tek tük silah sesleri geliyordu.
BDP'li [Barış ve Demokrasi Partisi] arkadaşlar Mersin BDP milletvekili Kürkçü'yü oradan uzaklaştırmak için epey bir uğraştılar. Kimi arkadaşların "çaaş" kimilerinin "şimdi cankurtaranlar bu tarafa yaralı getirir" derken kast ettikleri yaralılar ÖSO yanlılarıydı.
Bize anlatılan ÖSO'nun bütün losijtik desteğini Türkiye'den aldığıydı zaten...
Birazdan ambulansların siren seslerini duyduk.
Kaymakam ise bir ölü üç yaralının geldiğini doğruladı. Akşam biz Viranşehir'e vardığımızda ölü sayısının sekize çıktığını öğrendik.
Çatışmaların şiddetlendiğini ise İstanbul'a dönünce öğrendim.
30 bin nüfuslu Serekani'ye'nin yarı nüfusunun Kürt, diğer nüfusun ise Ermeni, Süryani, Keldani olduğu söylendi.
Şehrin önemlice bir bölümü Suriyeli Kürtlerin Demokratik Birlik Partisi (PYD) kontrolünde imiş.
Ceylanpınar'da ki Kürtlerin binlerce akrabası Serekaniye'de yaşıyor ve aralarında düzenli bilgi akışı var.
Türkiye'nin, bu kadar yakındaki bir yerleşim alanının PYD'nin elinde olmasından rahatsızlık duyduğu , ÖSO'ya her türlü desteği vererek Serekaniye'ye soktuğu ve çatışmaları bunun tetiklediği anlatımları gözümüzün önünde doğrulanıyordu.
Bugün ise Serekaniye'de ölü sayısının onlarla ifade edildiğini duymaktayız.
Ceylanpınar'da bir insanlık dramı yaşanıyor, Suriyeli Kürt göçmenlere ilişkin bir ayrımcılık yaşanıyor. Sadece Kürt değil Arap göçmenlerde zor durumdalar.
Savaşın en çok kadınları vurduğuna kaymakam İbrahim Çenet'in anlattığı bir örnekle tanık olduk. Doğum yapmak üzere Suriye tarafından gelen bir kadının doğumdan sonra çocuğunu hastanede bırakarak gitmesi gibi, ya da belki de daha doğrusu gitmek zorunda kalması gibi.
877 kilometre ile Türkiye'nin en uzun sınırı olan bu bölgede yaşayan insanların en büyük endişesi, çatışmaların daha da şiddetlenerek savaşın daha da yayılacağı, yeni acıların, yeni kayıpların onları beklediği yönünde. (KA/BA)