Mesela UNESCO ile gerçekleştirdiği bir projede Afrikalı çocukların sorunlarını fotoğraflarla yaygınlaştırmıştı. Reza, bunca felaket ve sefalet tanığı olmasına rağmen, Fars geleneğine de bağlı olarak olağanüstü neşeli ve mizah dolu bir adamdır.
1992de Cizrede tank ve bomba gürültüleri arasında deklanşöre basarken bile, kendisini engellemeye çalışan bir Türk subayına, Leicasını göstererek, Azeri şivesiyle Türkçe olarak Makinee bu makinee, silah değil, öldürmez bu, korkma... deyişini unutamam.
En iyi objektif
Nihayet Reza, kendi mesleğini ciddi bir şekilde araştıran, bu konuda düşünen, yazan ve tartışan bir profesyonel. Fotoğraf, fotoğrafçılık, görsellik üzerine Rezadan öğrendiklerimi ne bir kitaptan ne de bir uzmandan duydum. İki örnek:
Reza, bir kaç yıl önce İstanbula geldiğinde Mimar Sinan Üniversitesi Fotoğraf Bölümünün hoca ve öğrencilerine hem bir saydam gösterisi yapmış hem de konu hakkında akademisyenlerle tartışmıştı.
Bir profesör, Rezaya Bu tür fotoğraflar için sizce bu aralar piyasadaki en iyi objektif hangisi? diye sorduğunda bıyık altında kocaman bir gülümseme fışkırtmış, o zamana kadar kullandığı Fransızcayı terk etmiş, sağ elinin baş parmağını sağ gözünün üzerine koyup, En iyi objektif...gööözdür gööz! demişti.
Oysa ki bizim profesör, Rezadan, işte ne bileyim ben Nikkon 50mm 1: 1.8 türünden teknik bir yanıt bekliyordu.
Resme bakışta Doğu ve Batı
İkinci örnek: Reza, bir özel sohbette, genel olarak Doğulularla Batılıların resme farklı baktıklarını da anlatmıştı uzun uzun. Özel olarak da Müslümanlarla Hıristiyanların da resme bakışlarındaki farklılığın tarihi ve dini gerekçelerini de açıklamıştı.
Rönesans resmi ile bizdeki minyatürlerin görsel kurgu ve yapılarındaki, perspektif ve çizimlerindeki farklılıkları anlatmıştı, kağıt üzerinde basit çizgilerle. Mimarlık tahsili yapmış olmasının da avantajlarını kullanarak.
Ölüm bizim, resim onların
Cuma sabahı önce Açık Radyoda ardından İndependentda Robert Fiskin yazısının özeti hakkında bilgi sahibi olunca, Rezayı hatırlamamak mümkün değildi. Fisk, Batılılarla Doğuluların ölüm karşısındaki farklı algılama ve tepkilerine değiniyordu.
Reza ise, bu iki dünyanın resimle ilişkilerinden söz etmişti. Şimdi elimizde iki cesedin fotoğrafı olduğuna göre, Batılılarla Doğuluların ceset fotoğrafına bakış ve kodları algılamayla, okuma sürecindeki farklılıklar üzerinde bir senteze varabiliriz.
Bu aşamada, yardımımıza Fransız imaj felsefecisi Marie-José Mondzain de koşar. (Bkz. Çok seyreden değil çok düşünen anlıyor Burası Dünya Polis Radyosu, R.Duran, YPK Yayınları, 1999 ve Mondzainin son iki kitabı
Lİmage peut-elle tuer? (Görüntü öldürür mü?) Bayard, 2002 ve Le commerce des regards (Bakışların ticareti) Seuil,2003).
Fotoğrafın demokrasisi
Gelelim şimdi Amerikan işgal kuvvetlerinin Saddam Hüseyinin iki oğlunun cesetlerinin fotoğraflarını yayınlaması meselesine...
Öncelikle, Irakı kurtarmaya, ülkeye demokrasi getirmeye gelen Amerika Birleşik Devletlerinin (ABD) Saddam Hüseyin rejiminden daha vahşi, acımasız, yasadışı, gayrı meşru ve haksız bir şekilde işlediği cinayeti şimdilik bir kenara bırakıyorum.
Esas olarak cinayet sonrası bir meşrulaştırma operasyonu hatta fotografik bir güç gösterisi olarak bu tür cesetlerin fotoğraflarının yayınlanması sorununa ağırlık vereceğim bu yazıda.
Biz benzeri manzaraları daha önce 1972de Münih Olimpiyatlarında, Mogadişuda, Kartalda, Kızılderede gördük. Türk basınında güneydoğudan gelen bu tür yüzlerce ceset resmi yayınlandı. Ceset ve fotoğraf konusu gündeme geldiğinde ilk hatırladığımız örnek, Under Fire (Ateş Altında) filminde ölmüş bir gerilla komutanını hayatta imiş gibi gösteren fotoğrafın çekilmesi öyküsü gelir.
Fotoğraf ya da görüntü, kimi zaman medyatik gerçeğin ya da sanallığın gücüdür. Bu güç nasıl kullanılır. İşte tartışmanın özü bu.
Meselenin etik yanını da bir paragrafta geçeceğim. Çünkü ilke olarak, ceset resmi, hele böylesine kanlı ve delik deşik ceset resmi yayınlanmaz. Nedeni de basittir: Foto muhabirliği ya da genel olarak gazetecilik, mezarlıkların kıdemli yöneticilerinin ve personelinin hobisi ya da uğraş alanı değil, hayatın, yaşayan insanların bir meşgalesidir. Amacı da ölümü değil hayatı anlamlı kılmaktır.
İnsanları ölümle korkutmak, dehşete düşürmek, terörize etmek değil, daha iyi bir hayata özendirmek ve teşvik etmektir. Ayrıca cesetler arasında ayrımcılık yapmak da kimseye yakışmaz, kimseye de kalıcı bir yarar sağlamaz.
ABD, Uday ve Kusayın cesetlerinin fotoğraflarını yayınladıysa, meraklı insan sorar: Irakta her gün öldürülen üç beş Amerikalı askerin delik deşik edilmiş kanlı cesetlerinin fotoğrafları neden yayınlanmıyor?
Şimdi biliyorum, Amerikancılar hemen müdahale edecek: ABD, Uday ve Kusayın gerçekten öldüklerini kanıtlamak için bu fotoğrafları, zaten biraz da tereddüt ederek ve olaydan 1-2 gün sonra yayınladı, diyecekler. Böylece Irakta ABDye karşı savaşan güçlerin, liderlerinin ortadan kaldırıldığını kanıtlamış oldu.
Neden yayınladılar?
Ceset fotoğrafı böylelikle, bir güç gösterisi, bir vahşet şovunun işareti olarak yayınlandı. ABDnin vermek istediği mesaj basit: Bize karşı çıkmayın, direnmeyin, boyun eğin yoksa sonunuz böyle olur!
ABD bu tutumuyla, gerçek hayatta yani siyasi ve askeri alanda, yapamadığını, fotografik alanda yapmaya çalışıyor. Görsel tehdit! Bir başka deyişle, gerçek gerilla tehlike ve saldırısına karşı görsel taarruz!
Oysa ki ABD yine yanılıyor. (Bir şeyi doğru dürüst yapsalar dişimi kıracağım vallahi!). Çünkü İznik Konsilinden bu yana Hıristiyan dünyanın ikona ile başlayan görsel-gerçek ilişkisindeki serüveni, Müslümanların, Arapların bu kulvardaki ağır aksak ama temkinli yürüyüşüne hiç mi hiç uymuyor.
Robert Fisk, bu iki kanlı ceset fotoğrafının, şahadet geleneği doğrultusunda ikonavari bir önem kazanacağına dikkat çekiyor. İslamiyetin yüzyıllarca süren resim yasağı Müslümanların bilinç ve vicdanlarında bugün aslında olumlu bir görsellik ve sanallık duygusu oluşturuyor. Bizzat gözlerimle hakikisini görmedikçe inanmam!
İşin siyasi yanına bir an için eğilecek olursak, Uday ve Kusay gibi ABDnin arananlar listesinde ikinci. ve üçüncü sırada olan insanların, bir arada olması, Musul gibi ABD yanlısı Kürtlerin de yoğun olarak yaşadığı bir kentte bulunması, Washingtonun sandığı gibi, bu iki Jr. Hüseyinin direnişi yönetmediklerini gösteriyor.
Tek koruma ve 14 yaşındaki bir çocuğun yanlarında bulunması, baskına uğradıkları evde ağır silahların ya da muhaberat altyapısının bulunmaması, Uday ile Kusayın aslında çaresiz birer kaçkın olduklarına işaret.
Bunlar önemsiz ayrıntı... Ama 200 kişilik ağır silahlı birliğin helikopter desteğiyle ve roketlerle berhava ettiği villanın önünde toplanan insanların hala Saddam Saddam! diye slogan atmaları Pentagonun dahi stratejileri tarafından nasıl algılanacak?
ABD sabıkalı: CNN, 1975de Normandiya sahillerinde petrol çamuruna batmış kuş görüntülerini, 1991 Körfez savaşında imiş gibi göstermişti. Filistinli kadınların 11 Eylülü sevinçle karşıladıklarını da iddia etmişti Amerikan medyası.
Irak işgalinde de ilk üç gün, Şii bölgelerindeki kentlerin kenar semtlerindeki CIAnin satın aldığı aşiretlerin sevinç gösterilerini kentlerin düştüğüne dair kanıt olarak göstermişti. CNN, ABC, CBS, NBC, Fox ve BBC görüntüleri, olayları ve görüntüleri gerçek zaman ve mekanından soyutlayarak tahrif etmiş, resimlerin üzerine döşediği yorumlarla da manipülasyonu inandırıcı hale getirmeye çalışmıştı.
Bu durum bir süre için de olsa kuşkuya yol açabilmişti sadece. Ama zaman içinde sahtekarlıklar kanıtlandı somut olarak. Bu nedenle Udayla Kusayın , kimi Türk gazetelerinde belirtildiği üzere ölü olarak ele geçmeleri, sadece sözle yazıyla açıklanacak kadar önemsiz bir olay değildi ve fotoğraflar yayınlanana kadar bir çok Iraklı bu habere inanmadı.
Bu nedenle fotoğraflar yayınlanmalı, sadece Saddam yanlılarının değil, bütün Irak direnişinin morali, hiç olmazsa görsel kanıtlarla bozulmalıydı. Dahası, fotoğraflar yayınlandıktan sonra da inanmayanlar var. Bence onlar haklı. Çünkü, Uday ve Kusay öldürülmüş olabilir. Ama ABD, Udayla Kusayı öldürürken, sadece diktatörün iki oğlunu fiziki olarak ortadan kaldırmayı amaçlamıyordu. ABD, uzunca bir süredir kendisine siyasi ya da askeri olarak karşı çıkan bir ruh halini, bir anlayışı, yani Irakı, Irak direnişini, Şii muhalefetini, Sünni karşıtlığını, işgale karşı direnişi öldürmeyi amaçlıyor.
Dişlerim yine ve hala sağlam. Çünkü Udayla Kusay bu ruhun, bu anlayışın yani direnişin simgesi, maddi işareti ya da bayrağı filan değiller ki! Aksine, belki de Uday ve Kudayın ölümleri, ABDnin Irak direnişine yapıştırmak istediği Saddam yanlısı etiketi söküp atarken, direnişi daha bağımsız hale getirdi.
Fotoğraf neyi öldürebilir?
Boomerang etkisine iyi bir örnek: Cinayetin hemen ertesi günü üstelik Musulda üç Amerikan askerinin öldürülmesi.
ABD, işgalci olduğu için, Harvardlarda Princetonlarda tahsil ettirilen siyasi psikolojinin alt başlıkları olan İslamic Sprit (Müslüman Ruhu) ya da Arabic attitude (Arap davranışı) derslerine rağmen, Irakta başarılı olamadı, olamaz da.
Cesedin fotoğrafını yayınlayarak da fotoğrafın cesedini yayınlamış oldu. Görüntünün iktidarı ile iktidarın görüntüsünün sağlanamayacağını öğreniyoruz.
Hepinizin diş sağlığına duacıyım! (RD/NM)