"Kelimelerin bir eskisi, bir yenisi var: Varlıkların, var olduğuna inanmak istediklerimizin de öyle. Ancak şu beşini birbirinden ayıracak cesareti aşktan, hayallerden, siyasi mücadeleden başka hangi gövdede bulabiliriz ki: Ölü, Ceset, Leş, Kadavra, Naaş. Bunları ayıracak cesareti olanlar, mutlak aklı önlerindeki o cansız et yığınlarında kaybettiler. Ben kaybedilmiş akılların izini sürdüm, raporlar tuttum. Ancak şimdilik bu kadarını bulabildiğim, yazabildiğim lütfen tutanaklara geçirilsin" diyor, aforizma tadındaki tümceleriyle ve benim ‘en’ yazarlarım arasında yer alan edebiyat aleminin en muzip dili…
Küçük İskender’in son çalışması "Ölü Evinde Seks Partisi" cesaretiniz varsa okuyabileceğiniz türden bir kitap. Fazla yüklerden kurtulmayı vaat eden 85 sayfalık methiyeler topluluğu karşımızdaki. Hem Türk Müziği makamlarının hüznü, hem de blues ve cazın ağırlığı olan kitaptaki her şiirin adı senaryo gibi: Ölü Evinde Seks Partisi, Bir Kadeh Sıcak Ecinni, Kış Salgınında Kayıp, Tavşan Blues, Buruk İbneler, Yaralı Asya Aşıkları...
Kitapta; yeryüzünün bu kadar yapay, yapışkan ve delirtici durumuna, diğer bir ifadeyle içinde bulunduğumuz bu vahim duruma rağmen, hâlâ çılgınca eğlenebildiğimizin trajedisinin altı çiziliyor. Biraz rahatta durup düşününce sıçrama etkisi yaratan hayat, zamanla insanın unutma erdemi oluyor. İşte tam da bu duyarlılıkla karşılıyor bizi İskender’in dizeleri. Okurken şok etkisi yaratan şiirlerle astral bir seyahate çıkabilir ve ‘katledilmiş topraklarda çılgın bir eğlenceye göz yuman hayatın peşine düşüyor’ bulabilirsiniz kendinizi. O yüzden sağlam durduğunuzu sandığınız yerde, aslında sadece pamuk ipliğine bağlanmış olabilirsiniz de. Ama sakın paniklemeyin! En azından sonunda ‘güzel bir ihtimalin peşinden koştuk, ama nefesimiz yetmedi’ de diyebilirsiniz.
Açılışta ise bir not karşılıyor bizi: ‘Yoktu kağıt alacak param yoktu / avucuma yazdım koyu koyu satırları / yoktu param yoktu tek bir zarf alacak / sıktım sıktım yumruğumu / kestim kestim koparttım bileğimden elimi / sana öyle içinde yolluyorum bu veda mektubunu.’ Fazla söze hacet kalmıyor aslında karşımızda her zamankinden daha durgunlaşmış bir Küçük İskender var. 1992’de Dedem Beni Korkuttu Hikayeleri, 1994’te Periler Ölürken Özür Diler, 2002’de Eflatun Sufleler, 2007’de Hasta Hayat Depoları, 2008’de Medusa’nın Makası ve 2009’da Papağana Silah Çekme ile selamlamıştı Küçük İskender beni…
Sonrasında şiirleri, romanları ve metinleriyle alemine konuk eylemişti. O yüzden iyi bir takipçisi olarak korkmadan da altını çizerek söyleyebilirim ki: Eski kitaplarına nazaran daha bir –durgun ve ağırbaşlı- görünüyor İskender’in bu şiirleri. Yine kafa tutuyor her şeye ve herkese, yine tarafını belli ediyor ama tüm ezber-ci-lerin ciğerini bozarak. Nedeni ise herkesin de kendisinden kabul edeceği; ‘hayat bir şekilde çiziyor içinizi ve düşlerinizi sonrasında size düşense nirvanaya yolculuk.
Bu toprakların yüzyıllık sancıları kaplıyor eşgalinizi. ‘Daha dur’ diyorsanız da; benim size cevabım ‘e yolculuk demiştim ama, şimdilik oyuna devam’ olacaktır. Değil mi ki bizler de kendi çaplarında küçük amfibikler gibiyiz. Küçük İskender’in bu durgunlaşması kesinlikle sıradanlaşma olarak görülmemeli. Zira herkesin aynı eksen etrafında toplandığı bu diyarlarda İskender, hala farklı ve kendine ait bir evrende toplatıyor bünyeleri.
"Devrim lüzumsuz ölümlerle sakatlanmıştır"
Kitapla aynı ismi taşıyan şiirdeki kaotik çağrışımlardan sonra ölü evinin kapısı açılıyor okuyucuya. Yine tanrıya, meleklere, cinlere anarşist bir mistisizmle sataşmaktan geri kalmıyor. Daha da derinleştirip sayfalara dalarsak: Erdemelankoli; " Varlığını saklayan bu zindan da tek rutubet gözyaşlarımdır üşütme bırak, bırak bizi ayıran kahpe melekler ağlasın / kainat ağlasın tabiat ağlasın / vakti kalırsa tanrı utansın!"
Kenar mahalle barlarının, eroinmanların, transseksüellerin, altkültürlerin, yani ‘onlar’ın sesi var yine dizeler boyu. Ve şairin daha önce karşımıza çıkan iki şiiri de soğuk duş etkisini katlıyor. İlki: Hrant Dink için yazılmış ve dizeleri anlatıyor her şeyi "Asıl azınlık yeryüzünün kendisidir, siz kendinizi ne sanıyorsunuz? Tek millet gökyüzüdür yürekli düşünüldüğünde, cesaretiniz var mı düşünmeye?" Daha önce yayımlanmış bir diğer şiir ise "Hayırsız Hayat".
Bildik bir hatayı suratımıza tokat gibi çarpıyor: "Sizi sevenler hoyratça atlanmıştır." Bitim ise felsefik öğelerle dolu: "Hoşgörünün bağnazlığından kurtar özgürlüğünü / çünkü her devrim lüzumsuz ölümlerle sakatlanmıştır" gibi, akla Fransız filozof Foucault’yu getiren aydınlanma anları da. Popüler devrim edebiyatının ötesinde... Devam ettikçe başka felsefik söylemler çıkıyor karşınıza.
Nietzsche`den Marx`tan bahsediyor; ölü ülkenin mirasçılarından, cumhuriyetin tek anarşist vekilinden söz açıyor. Yaşadığı şehre de sitem etmekten geri kalmıyor İskender: "İslambul olurken yaşadığım şehir"... "Bir yandan gömüp, bir yandan belli belirsiz döllenmek, işte insanın kainattaki lüzumsuzluğu" diyebilecek bir söylemle karşımızda her zaman ki tavrıyla İskender, siz de bu aralar biraz canınıza değmek istiyorsanız kitap raflardaki yerini aldı. Ölü Evinde Seks Partisi, kesinlikle elinizden bırakmakta zorlanacağınız türden bir anlatıma sahip, fonunda ise hayat var…
Yazıyı terk etmeden önce naçizane bir tavsiye daha, bu hafta sonu ne yapalım diye iç geçirenlere: Belgesellerden hoşlananların zaten bildiği ama es geçmiş olanlar için; Alman filozof Hegel’in 1800’lü yıllarda kaleme aldığı Tinin Görüngübilimi’nin giriş yazısında içinde olduğumuz zamanın bir Zeitgeist (zamanın ruhu) olduğunu yazar. Zamanımızın bir geçiş dönemi olduğu belirtir. Yani hızlı gelişmenin bilinci ve değişik bir geleceğin beklentisi arasında tüketilen bir geçiş anından bahseder zamanın ruhu.
İşte bu zaman ‘zeitgeist’ adlı belgeselle karşımızda. Videosu resmi rakamlara göre memleketim insanı tarafından bugüne kadar 300 bin defa izlenen belgeseli merak eder de ilgilenirseniz, şahane bir anlatımla geçmişten günümüze keyifli bir serüvene hazırlıklı olmanızda fayda var. Sonunda bugüne kadar tüm doğru ve gerçek bildiklerinizde kan kaybı olabilir. Bu kadar Küçük İskender’e ilinmişken aslında bu belgeseli de izlemenin tam vaktidir. Benden söylemesi!(BM/BÇ)