İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nün İnternet sitesinde bir "haber". Başlık, "Altınşehir olayının provokatörü".
Geçen hafta Altınşehir'deki ev yıkımları sırasında, bir polisin şiddet uygulaması televizyonlarda gösterilince, İstanbul Emniyet Müdürlüğü, bu metin ve fotoğraflarla, olaya "açıklık getirip" hepimizi "rahatlatıyor". Meğer polisin tokat atıp arkasından tekmeyi savurduğu o kişi, olayların "provokatörü", yani "kışkırıtıcısı"ymış.
Cümle aynen şöyle: "Görüntülerde yer alan şahsın oradan geçen herhangi bir kişi değil, söz konusu grubun ön saflarında yer alarak provoke eden kişi olduğu İnternet sitemizdeki fotoğraflardan anlaşılmaktadır. Ayrıca; konu ile ilgili açılan idari tahkikat devam etmektedir."
Bir üst paragrafta da, mahalleliler için "yasadışı gösteri yapan" ifadesi kullanılıyor.
Bu arada sitedeki görüntüler arasında polisin şiddet gösterdiği fotoğraf yok.
Polisin hangi durumda nasıl kuvvet kullanabileceği açık. "Orantılı" olmak zorunda. Buna "barışçıl olmayan, şiddet içeren gösteriler" de dahil. Söz konusu kişinin suç işlemiş olma ihtimali varsa, polis tekmeyi savurmak yerine gözaltına almalıydı; ama insan haklarını ihlal etmeden.
Emniyet bunu hep yapıyor
Bu Emniyet'in böylesi ilk açıklaması değil. Birkaç tanesini hatırlayalım. Nijeryalı sığınmacı Festus (Fastos) Okey'in Beyoğlu'nda polis merkezinde silahla vurulup ölmesiyle ilgili açıklamasında, Emniyet Okey'in "potansiyel suçlu" olduğuna inanmamızı isteyen, dolayısıyla alttan alta öldürülmesini meşru görmeye bizi ikna etmeye çalışan bir açıklamayı İnternet sitesine koymuştu. Engin Çeber'in işkenceyle ölümünde, doktor raporları, tanıklıklar, Çeber ve arkadaşlarının polis merkezinde de işkence gördüğüne işaret ederken, Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah çıkıp "Bizde dövülmedi" deyivermişti. Bostancı'daki operasyonda ölen polis amiri Semih Balaban'ın cenazesinde konuşurken de, öldürülen Orhan Yılmazkaya için "Arkadaşımızın kanını yerde bırakmadık" diye konuşmuştu.
Valinin de farkı yok
Açıkçası, Cerrah'ın amiri, İstanbul Valisi Muammer Güler'in de bu konuda farkı yok. O da her 1 Mayıs'ta emekçileri Taksim'e davet eden sendikacılar için "kanun dışı iş yapıyorsunuz" diyor. Ama her seferinde mahkemeye verdiği sendikacılar beraat ediyor. DİSK'in hukukçusu Necdet Okcan bu durum için "Kanunsuzluğu tespit makamı Vali Güler değil. Suç işliyor" diyordu.
Kendini yargı yerine koymak
Peki bu açıklamalardaki sorun nedir? Bunlar, polisin insan hakları ihlalleriyle ilgili, aslında savcıların kendiliğinde soruşturma başlatması gereken iddialarda, yetkililerin yargıya müdahalesi demek. Operasyon sonrası açıklamalarında sık sık "failleri yakaladık" derken de aynı şeyi yapıyorlar. Doğrusu, polisin yakaladığı "şüpheliler"; suçlu olup olmadıklarına yargı karar veriyor. Özetle, Emniyet Müdürü Cerrah ve Vali Güler'in kendini yargıç yerine koyup yargısını da açıklamak gibi feci bir alışkanlıkları var.
Medyayı kullanmak
BM Kalkınma Fonu ve İçişleri Bakanlığı'nın ortak bir projesi var: "İç Güvenlik Sektörünün Sivil Gözetiminin Geliştirilmesi". Özetle, öncelikle jandarma ve polisin "şeffaflaştırılmasını, hesap verebilirliğinin artması"nı amaçlıyor. Bu projenin nisan sonundaki medyayla ilişkiler toplantısında da gazetecilerin ve hukukçuların gündeme getirdiği konulardan biri, bu açıklamalardı.
Çünkü bu açıklamalarla, kolluk kuvvetleri ve mülki idareciler medyayı "kullanıyor"; hak ihlallerini meşru gösteriyor. Gazeteciler bu "haber ajansı" girişimine karşı çok uyanık olmak zorunda.
İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün (HRW) geçen yılın sonunda Türkiye'de polis şiddetiyle ilgili raporu da bu noktanın altını çiziyordu:
"Polisin görevini kötüye kullandığı iddialarının soruşturulduğu durumlarda emniyet müdürlüğü, polisi aklayacak ya da suçu karşı tarafa atacak açıklamalar yapmaktan kaçınmalıdır. Bu tür açıklamalar savcılık soruşturması için izin verme konusunda isteksizlik yaratmakta ve insan hakları ihlallerine karışmış polis memurlarının kurumsal bir cezasızlıktan faydalandığını ima etmektedir.
"Aynı şekilde, emniyet ve valiliğin soruşturmaların sonucunu etkileyebilecek taraflı açıklamalar yapması yasaklanmalıdır." (TK)