Toplumsal cinsiyet rollerinin her biri kadının bireyselliğini açıkça suç gördüğü için suçu seçmekten başka soluk alma şansı olmayan munis görünümlü yırtıcı kadın öyküleriyle çok şaşırtıyor Gamze Arslan.
"Çerçialan" başlığında toplanan öyküler Helene Cixous'un kadının zengin dişil yazımıyla ataerkil olanın yıkılacağı inancı ve kendi bedeniyle barışması, beslenmesi zihniyetinden besleniyor sanki. Çünkü kahramanların (erkekler de dahil) çok sesli kadın bedeninin temel karakteristiğiyle karşıtlıklara ve sıradüzenlere dayalı her türden ikilikçi düşünce biçimlerine karşı durdukları ya da duramadıkları görülüyor.
Cixous’a göre "konuşma" kadın için güçlü bir kural bozucu edimdir. Arslan, kadın karakterlerini çok az konuşturarak ve daha çok kafa seslerini vererek egemen olanın tekrarını yani papağanlığını yaptırmıyor ve kuralı bozarken isteneni, bekleneni, ezberletileni söyletmeyerek konuşturuyor.
Yine Cixous’a göre "yazma" ise dönüşüm için ayrıcalıklı bir uzamdır ve bu durumda yazar dönüşüm için kendi ayrıcalıklı öyküler uzamıyla okuyucuya uzanıyor. Cixous'nun çarpışan ikilikler ve olağan/durağan birey diyalektiğini altüst etmek için çürütülmesini öngördüğü öznelliğin sınırları kahramanların zır delilik, dahilik ve yine de ısrarla beden bilincinin deşifresinde kendini ilan ediyor. Bu yüzden yabancılaşan, yabanileşen ve yalnızlaşan kadınların korunaklı ve güvenli bir dünya kurmak için özenle izole edilmiş dünyalar kurmaları tercih değil zaruriyettir aslında. Dolayısıyla şiddet aniden değil yavaş yavaş yayılarak ve olağanlıkla gelişiyor. Sonuçta şiddetteki anlamsızlık, sessizlik ve hiç olma arzusu var olmaya evriliyor.
"Çerçialan" son derece iyi tanıdığımız sıradan kadınların sıradışı öykülerinden oluştuğu için burnumuzun dibindekiler, ötekiler hatta bizler şeklinde hiyerarşik biçimde örgütlenmiş kadın erkek ilişkisinden orijinal sesler, sözler ve pozisyonlar sunuyor. Sıradan kahramanın kesin doğruları olmalıdır gel gör ki "sıradanlık" var olmak isteyen kadını en uç sınırlarında zorlar ve öykülerdeki tonal ve ritmik akış gösterir ki kadın için toplumsal anlamları parçalamaktan başka çare yoktur.
Kahramanlardaki bilinçdışı dürtüleri harekete geçirenin bu semiyotik çoğulluktan (toplumsal anlamlar yığını) beslendiği ve özneleri zehirlediği ve zehirlenenin zehre dönüştüğü yeni ancak tanıdık göstergeler oluşuyor. Cinsiyet diyalektiğinin sonucunda dışlanan ve dışlayan kadının başka türlü korunaklı yaşam alanı oluşturamadığının örnekleri, özetleri ve detayları kanırtarak ancak müthiş bir estetikle büyüleyerek adeta kelimelerin gücünü kamaştırarak zerk ediliyor.
Öyküler her ne kadar karanlık sonlarla bitse de kadının bedenini sisteme teslim etmemesi yalancı bir aydınlığa teslim olmamak şeklinde gizli bir tatmin ve arınma yaratıyor. İşte en çokta bu yüzden "hayatın neresinden dönersen kârdır" diyen Nilgün Marmara’nın intiharı gibi kendini ve çevresindeki kural koyucuları öldürmeyi seçiyor karakterler.
Öykülerdeki şiddet, şiddeti güzelleme değil kendi benine/bedenine sahip çıkma amacıyla devrimci itirazlar olarak rahatsız etmiyor hatta olağanlıkla mecburiyete dönüşüyor. Kısacası Genç yazar Gamze Arslan’ın kahramanları sisteme illa ki uymuyorlar ve aslında dik başlı asi karakterler olduklarından değil sistem bozuk olduğu için düzene eklemlenemiyorlar. Zaten çok etkileyici olan da genelin özele olan etkisini estetik bir yapıda, basit ancak güçlü bir kadın dilinden ve vücudundan veriyor olmasından kaynaklanıyor. (ŞT/NV)
Çerçialan, Gamze Arslan, Varlık Yayınları, 2016, 72 sayfa