Ölümün sarsıcı ayrılığı bir kez daha göğsümüze kondu.
Herkesin bildiği gibi 90’lı yıllar Kürt coğrafyası için tam anlamıyla zulüm yıllarıydı. O yıllarda heyetlerin yaşanan insanlık dışı uygulamaları yerinde inceleyerek rapor haline dönüştürmesi ve kamuoyu ile paylaşması önem kazanmıştı. Söz konusu heyetlerde sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin yanı sıra aydın ve sanatçıların da katılımı sağlanmaya çalışılırdı. Ancak bu o kadar da kolay değildi ve her seferinde sanatçı olarak yalnız kaldığımı hatırlıyorum.
Bu heyetler başta İHD olmak üzere Şanar Yurdatapan’ın olağanüstü çabasıyla oluşturulurdu. Gazeteci kimliğiyle Celal Başlangıç mutlaka bulunurdu. O zulüm yıllarında, Celal Başlangıç ile olan dostluğumuz pekişmiş ve birlikte daha çok çalışma imkânı bulmuştuk. Heyet olarak bulunduğumuz alanlarda tanıklık ettiğimiz gerçekler, Celal sayesinde ana akım medyada daha çok yer bulmaya başlamıştı. Celal Başlangıç sadece cesur bir gazeteci değil, aynı zamanda zulme uğrayan Kürtlerin sesi, vicdanı olmuştu. 1992 Newroz’unda Cizre’de ve 1996 yılında Güçlükonak’ta, Dersim ve daha birçok yerde birlikteydik.
Vahşet gözlerimizin önündeydi
1996 tarihinde Şırnak’ın Güçlükonak ilçesinde birçoğu korucu 11 köylü bir minibüs içerisinde kurşunlandıktan sonra yakılarak büyük bir katliam işlenmişti.
Gerçeklerin ortaya çıkartılması için yaşanan vahşetin boyutunu yerinde görmek ve kamuoyunu doğru bir şekilde bilgilendirmek üzere İHD, Şanar Yurdatapan ve Celal Başlangıç’ın çabasıyla bir heyet oluşturulmuştu. Almanya’dan sevgili Cem Özdemir’in de katılımıyla birçok insan hakları savunucusu aydın, yazar ve gazeteciyle birlikte İstanbul’dan Diyarbakır’a ve oradan da otobüsle Siirt’e hareket etmiştik.
Siirt’te öldürülen korucu köylülerin yakın akrabalarıyla buluşmuş ve ardından Güçlükonak’a hareket etmiştik. Güçlükonak’ta olay yerine vardığımızda aradan üç ay geçmesine rağmen dehşetin bütün izleri yerli yerinde duruyordu. Delik deşik edildikten sonra içindekilerle birlikte yakılmış olan minibüs olay yerinde duruyordu. Minibüsün içinde yaptığımız inceleme sırasında elimizi her uzattığımızda istemeden de olsa yakılarak katledilmiş insanların bedenlerine, uzuvlarına yani cesetlerin kol ve ayak parçalarına değiyorduk. Vahşet tüm ağırlığıyla gözlerimizin önünde tarihin hafızasına işlenmişti.
Kürtçe bir ezginin sıcaklığında
Bu incelemeler sırasında ikimizin dikkatinden kaçmayan bir detayı paylaşmak istiyorum. Katliamın yaşandığı yerden Güçlükonak köyüne doğru gittiğimizde bu vahşi katliamda babalarını ve yakınlarını yitiren çocuklar gördük. Hayatlarında üniformalı asker, polis ve korucu dışında ilk kez sivil insanlar gören bu çocuklar, bizden kaçıp gizleniyorlardı. Bu durum Celal’in de dikkatinden kaçmamıştı. Celal’den muhteşem bir fikirle o çocuklarla bir araya gelmeyi sağlamıştık. Bana, “Ferhat bu çocukları bir araya ancak sen toplarsın. Kürtçe bir türkü söylemen yeterlidir” demişti. Dediğini yaptım. Kürtçe ezgiyi duyan çocuklar, biraz şaşkın ama gülümseyerek bize doğru gelmeye başladılar. Ardından annelerin de katılmasıyla unutulmaz hüzünlü bir tablo oluşmuştu.
Yolculuklar tarihimizdi bizim
Celal Başlangıç ile birlikteliğimizin diğer bir ayağını şüphesiz ki Dersim oluşturuyordu. Dersim’de insanlık dışı uygulamalar nedeniyle şikâyetlerin ardı arkası kesilmiyordu. Bu şikâyetler; sonu gelmeyen operasyonlar, yerinden göçertmeler ve gıda ambargosuna dairdi. Bölgede heyet olarak zorlandığımız kentlerin başında da Dersim geliyordu. Dersim’e her gidişimiz tank ve panzerlerle karşılık buluyor ve kente sokulmayıp geri çevrilerek son buluyordu.
1996 Eylül’ünde Tunceli Kültür Derneği’nin acil çağrısıyla sivil toplum kuruluşlarının katılımı ve gazeteci Koray Düzgören ve Celal Başlangıç’ın da aralarında bulunduğu bir heyet oluşturmuştuk. Dersim’de gündeme gelen gıda ambargosu uygulaması basında yer almış ve dönemin hükümeti tarafından çelişkili açıklamalarla bu gerçekler karartılmaya çalışılmıştı. Dönemin Tunceli Valisi’nin Koray Düzgören ile olan arkadaşlığı sayesinde Dersim’e girebilmiştik. Valilik ve diğer yetkililer her zaman olduğu gibi iddiaları yalanlamıştı.
Celal’in sırt çantasına operasyon
Şehir merkezinde halkla buluşmamızı engellemek için yoğun bir baskı vardı. Görüştüğümüz Dersimliler bizden ayrıldıktan hemen sonra gözaltına alınıyor ya da tehdit edilerek heyet üyelerinden uzak durmaları sağlanıyordu. Dersimlilerle bir araya gelişimizi engellemek için akıl almaz yöntemlere başvuruluyordu. Bu yöntemlerin birinde hedef, Celal Başlangıç’ın sırt çantası olmuştu.
Celal’in kaybolan çantasını, otelin karşısında bir sokakta etrafı polis tarafından sarılmış halde görünce çok şaşırmıştık. İçinde bomba düzeneği olduğu iddiasıyla çantanın patlatılması için hazırlıklar yapılıyordu. Celal büyük bir hışımla, “Çantamı size patlatmam” sözleriyle olay yerine atmıştı kendisini. Çantasını kararlılıkla patlatılmasına izin vermenden alıp otele dönen Celal’i alkış ve kahkahalarla karşılamıştık.
Dersim’den insan onurunu inciten izlenimlerle dönmüş ve İstanbul’da basına yönelik toplantımıza Yaşar Kemal de katılmıştı. Celal Başlangıç’ın olağanüstü çabasıyla ana akım medyanın ilgi göstermesi sağlanmış ve gıda ambargosu izlenimlerimiz gazete sayfalarında geniş yer bulmuştu.
Celal Başlangıç, 1999 yılında İstanbul’da başlattığımız festival çalışmalarında da yer almıştı. İstanbul’da hazırladığımız üç günlük festival program taslağını dönemin Tunceli Belediye Başkanı Hasan Korkmaz’a iletmiştik. Hasan Korkmaz bu programı taslağını dönemin Tunceli Valisi Mehmet Ali Türker’e iletmiş ve birkaç gün sonra festivale izin çıkmadığını üzülerek bildirmişti.
Dersim’e festival yakışır
Celal’in de katkılarıyla bir yıl sonrası için festival çalışmalarını ısrarla sürdürdük. Toplantılar yaptık ve programa dair öneriler topladık. 2000 yılında yeniden Hasan Korkmaz üzerinden bir girişimde bulunuldu. Tunceli Valisi, Hasan Korkmaz’a; “Bak geçen yıl şu Ferhat Tunç’u dâhil etmeseydin belki izin verebilirdik. Bu yıl yine Ferhat Tunç’u dâhil etmişsin. Ferhat Tunç’u programdan çıkarın bu izni verelim” diyor. Hasan Korkmaz da “Vali Bey, Ferhat olmazsa bu festival de olmaz. Tunceli halkı Ferhatsız bir festivali kabul etmez. Gelin hem kentimize hem de kendinize bir güzellik yapın. Korkmayın, lütfen izin verin. Tunceli’de yeni bir dönem başlasın” diyerek itiraz ediyor. Hasan Korkmaz’ın bu yanıtını hoşnutlukla karşılayan Vali Mehmet Ali Türker, izin verdiğini açıklıyor.
Temmuz ayının sonuna doğru festival için İstanbul’dan otobüslerle yola çıkmıştık. Her zaman olduğu gibi Celal Başlangıç bu yolculukta da yanımızda, bizimle birlikteydi. Festival heyecanıyla çocuklar gibi şendik. 90’lı yıllarda karşılaştığımız olayları konuşarak ve şarkılar söyleyerek geçirdik yolculuğumuzu. Daha önceleri tanklarla karşılandığımız Seyitli Köprüsü’nde bu kez davul zurnayla karşılanıyorduk. Eskinin kötü uygulamalarından bir eser kalmamıştı. Kentte festival nedeniyle iyimser bir hava hâkimdi ve herkesin yüzü gülüyordu.
Bir davetin düşündürdükleri
Celal Başlangıç, aynı günün akşamı çok özel bir davetin haberini iletti bize. Bu davet, Tunceli Valisi, Emniyet Müdürü ve Tugay Komutanı’nın festivale katılan konuklara bir yemek davetiydi. Celal’e bu davete katılmayacağımı söyleyince çok şaşırmıştı. Gülerek bana, “Yahu Ferhat sen ne diyorsun, adamlar bu davetle aslında konser öncesi seni görmek ve tanımak istiyorlar” demişti. Akşam belirtilen saatte Tunceli Emniyet Müdürlüğü misafirhanesinde davete iştirak etmiştik. Vali, Emniyet Müdürü ve Tugay Komutanı eşleriyle birlikte bizleri karşılamıştı. Yanılmıyorsam festival için Dersim’e gelen Fikri Sağlar da bize eşlik ediyordu.
Yemek sofrasında sohbet Dersim’deki uygulama ve yasaklara geldi. Vali Mehmet Ali Türker bana dönerek, hakkımda kendisine gelen raporlardan gülümseyerek bahsetmişti. Yasadışı birçok örgütle bağımın olduğu yönünde iddialar içeren raporlardan kesitler sundu. Celal Başlangıç araya girerek, “Vali Bey, Allah aşkına söyler misin, bir insan kaç tane örgütten olabilir? Yıllardır tanıdığım Ferhat’ın bir örgütü varsa ben de o örgüttenim zaten” diyerek ortamın havasını yumuşatmıştı. Sohbetin devamını kadınların da müdahalesiyle türküler söyleyerek sürdürmüştük o akşam. Bir gün sonraki stat konserimi Dersimlilerle birlikte Vali, Emniyet Müdürü, Tugay Komutanı eşleriyle birlikte izlemiş ve kıyamet de kopmamıştı. Bu tabloya en çok sevinenlerin başında Celal geliyordu.
Celal Başlangıç, Munzur Kültür ve Doğa Festivali’nin kıymetli konuklarından biri olarak ağırlandı hep. Bu ilişki, Celal’in Dersim’e olan bağlılığını artırdı. Dersim’le ilgili başımız her dara düştüğünde ilk aradığımız o olurdu. Ailemizden biri olarak gördük ve çok sevdik onu. Celal Başlangıç’ın gazeteciliği ezber bozan bir nitelikteydi. Sahici, gerçekleri aktarırken içtenlikli tavizsiz tutumuyla hep örnek oldu. İnsan hak ve özgürlüklerini savunmakta asla imtina etmedi. İnsan odaklı düşündü, yazdı ve yaşadı.
Celal Başlangıç kimdir?
Yollarımız sürgünde kesişti
30 yılı aşan dostluğumuzun yolları son olarak sürgünde kesişmişti. Bu son buluşmamızda ve kucaklaşmamızda ikimiz de sürgündeydik ve Celal bu kez Artı Gerçek-Artı TV kurucu Genel Yayın Yönetmeni’ydi. Her buluşmamızda, geçmiş yıllarımızın eskimeyen tanıklığını konuşurken bulurduk kendimizi. “Ferhat, bu sürgün bitecek ve bu sefer Munzur’da yüzerken sana ben de eşlik edeceğim” demişti fakat olmadı… Olmadı… Sizler bu satırları okurken bizler sevgili dostumuz Celal’i son nefesini verdiği Köln’de toprağa veriyor olacağız.
Sevgili Celal, hayat dolu mücadeleci kişiliğinle, daima sevgiyle hatırlayacağım seni. Tıpkı senden önce sürgünde uğurladığım Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya gibi. Sürgünde buluşmamızın bu kadar kısa süreceği hiç aklıma gelmedi. Çünkü ben ölümü sana hiç, ama hiç konduramadım. Uğurlar olsun sevgili dostum. Elbet bir gün yollarımız gittiğin o sonsuzlukta kesişir yeniden.
(FT/VC)