Fotoğraf: pexels
Linç mi dediniz?
Var bir linç, doğru. Kadınların, feminist hareketin her gün artan meşruiyeti ile son zamanlarda kendilerinde yeterli gücü bulup cinsel tacizi/saldırıyı ifşa etmeleri, esas, lince uğradı. "Esas" yanlış kelime oldu, mevcut yegane linç bu. Politik olarak güçlü olanın, politik olarak daha zayıf olana, politik gücünü arkasına alarak saldırması, onu itibarsızlaştırması, tehdit etmesi (bir yayınevi erkeği, daha kimse kimseyi ifşa etmeden potansiyel ifşadan korkup sosyal medyada önden tehditler savurdu, malûmunuz) ve susturmaya çalışmasıdır linç. Tersine, protesto denir. Hükümeti veya devlet başkanını, kötüye kullandığı yetkileri için linç edemezsiniz, protesto edebilirsiniz. Bir eyleme, canınız linç demek istiyor diye, o eylemin, hangi politik güç saikleriyle, ne taraftan ne tarafa doğru uygulandığının önemi yokmuş gibi davranamazsınız.
Tacizciler, tavizciler
Tacizciler yetmiyormuş gibi bir de tavizcilerle uğraşıyoruz. Linçmiş, yöntemmiş, eveleyip gevelemeyin. Siz aslında suçun suç olduğunu kabul etmiyorsunuz.
Herhangi bir iddianın kesinliğinden emin olamamak ve hakkında şüphe duymak ile her mecrada bu iddiada bulunan kimseleri şüpheli, itibarsız, güvenilmez kılacak şüphe beyanlarında bulunmak arasında eylemsel bir fark vardır. Bu farkı oluşturan eylem; gözaltında işkence iddiasında bulunan bir devrimci yaşadığı şiddeti anlattığında ortaya çıkmaz mesela. Hepiniz bilirsiniz ki doğruyu söylüyordur. Aslında hiç de bilmezsiniz, bilemezsiniz, orada değilsinizdir; ama inanırsınız. İnancınız ile paralel olarak, işkenceye maruz kalanın (bu kelimeleri kullanmasanız bile) beyanının esas olduğunu savunur, onunla dayanışma gösterirsiniz. Yapmıştır, dersiniz; devlet değil mi, polis değil mi.. Velev ki birtakım nedenlerle devrimcinin beyanı ile ilgili şüphe duyuyorsunuz, çarşaf çarşaf her yerde kendilerini şüpheli, art niyetli, yalancı, histerik ilan etmezsiniz. Kaldı ki pek öyle bir örnek de yok; ne derse desin erkeklere ve karşısına erkekleri/patriyarkayı değil de devleti/kapitalizmi/faşizmi alan kadınlara inanıyorsunuz. Duyar duymaz. Arada fiziksel kanıt farkı var diyecek aklı evveller için önden söyleyeyim: Bir devrimci bir polisin kendisine psikolojik şiddet uyguladığını söylediğinde de inanırsınız.
Kendisini insan onuruna aykırı çeşitli şeylerle tehdit ettiğini söylediğinde, dışkı yedirdiğini söylediğinde, uykusuz bıraktığını söylediğinde de inanırsınız. Söylediklerini bırakın, söylemediklerine bile inanırsınız. Bu iki ilişki de onları belirleyen güç çekişmesi de siyasî aslında: patriyarka-feminizm çatışması da, faşizm-özgürlük çatışması da. Ama siz sadece gözaltındakine inanırsınız; çünkü buna inanmak, hem mevcut iyiler-kötüler inançlarınızla tutarlıdır hem de buna inanırsanız vazgeçmeniz gereken ayrıcalıklarınız yoktur.
Baştan inanmayı reddediyorsunuz
Siz, kadınlara, baştan inanmayı reddediyorsunuz. Mesele yöntemmiş gibi yapıp, ifşa eyleminde sorunsallaştırdığınız şeyin, adalet arama biçimi olduğu yalanına kendiniz inanıyor musunuz bilmiyorum, ama beni inandıramıyorsunuz.
Siz, kadınları, baştan, başlarına geleni veya genel anlamda olanı biteni değerlendirme yetileri zayıf, irrasyonel, gerçeklikten kopuk algılıyorsunuz. Eğer bunlar doğru değilse baştan art niyetli, sözüne güvenilmez, yalancı, hesapçı, çıkarcı varsayıyorsunuz. Ortada bir saldırı yokken var diyeni başka nasıl anlamalıyız ki? Ya ilk gruba ya ikinci gruba ya da ikisinin kesişim kümesine dahildirler. Üstelik kim olduklarının, kaç kişi olduklarının, ne söylediklerinin de önemi yok, itibarsızlaştırmak için hepsinde ortaklaşan tek nedeniniz var: erkeklerle olan tecrübelerinden bahseden kadınlar olmaları.
Siz, kadınların protesto hakkını baştan tanımıyorsunuz. Bir bireyin, bütünlüğünü bozan saldırıyı protesto hakkı var mıdır diye genelleyerek sorsak, ne şüphe, vardır dersiniz. Kadınların bireysel bütünlüğünü bozan herhangi bir saldırının; aslında bu saldırının ve saldırganın adını koymayı gerektirecek kadar kötü bir şey olmadığını, "o kadar da kötü bir şey" olmadığını düşünüyorsunuz. Çünkü en derinde, kadınların, yalnızca kendilerine ait iradeleri olan, mevcut toplumsal kurguyu sürdürmek üzere sizinle çeşitli ilişkiler içerisinde işlevlenerek anlam barındırmaktan öte, otonom, gerçek birer birey olduğunu tanımıyorsunuz.
Siz, kendiniz ya da başkaları diğer egemenleri protesto ederken hiçbir sorun görmez, bunu anlamlı, haklı, işe yarar ve meşru bulurken (Türkiye'de, bir kötülüğü protesto etme alışkanlığı olan tek toplumsal hareketin feminist hareket olduğunu söyleyecek değilsiniz herhâlde), kadınlar erkekleri ifşa ettiklerinde buna baştan linç demek istiyorsunuz. Abartmayalım istiyorsunuz, tadınızı kaçırmayalım istiyorsunuz. Birbirimizin yüzüne bakacak hâlimiz kalsın; ama bu olurken sizin artık saldırgan olmayı bırakmanızda değil de, bizim büyütmememizde, yaşadıklarımızın hesabını sormayı toplumsal huzurun yanında ikincil kılmamızda anlaşalım istiyorsunuz. Çünkü burada, diğer egemenlik ilişkilerinde size düşen dezavantajlı pozisyonunuzdan farklı olarak, egemensiniz. Egemenliğin sağladığı ayrıcalıkları tek tek gözden geçirmek ve bunlardan vazgeçmek zorunda kalacağınızı çok iyi biliyorsunuz. Hasılı, umrunuzda değil pek bizim ne yaşadığımız. En derinde, yaşadığımız bu saldırı, bu baskı, bu aşağılanma, bu susturulma ve dilsizleştirilme umrunuzda değil. Bunun sorunsallaştırılmasının ve kendisiyle mücadelenin, süregelen düzende bir sürü düzenleme yapmayı gerektirecek olması aslında tek gerçekten ilgilendiğiniz şey. Sizi uğraştırmasınlar, az sussunlar istiyorsunuz. "Ne güzeldi ya işte ne istersek yapıyorduk, şimdi kim eşitlenecek, ooof" diyorsunuz. Kanıt-ifşa-yöntemi bahane ederek, süreçleymiş gibi göstermeye çalıştığınız derdiniz, aslında sonuçla: Basitçe eşitlenmek istemiyorsunuz. Zaten patriyarkal sistemin inşası olan yöntemlerde (ve kurumlarda) uzlaşık kalalım ki işe yaramamaya devam etsin istiyorsunuz.
Değilse, aşağıdaki tablonun bu derece çarpık okumasını kim, neyle açıklayabilir?
Cinsel saldırı → İtiraz (saldırganı itibarsızlaştırma, ifşa) → İtiraza itiraz (ifşayı ve edeni itibarsızlaştırma)
Birinci oku meşru ve/veya aradaki nedenselliği doğal bulmuyorsunuz; ama ikinci ok son derece doğal görünüyor gözünüze. Birinci okta hata/art niyet arıyorsunuz. İkinci oku ise rasyonel üstün aklın müdahalesi gibi kabul ediyorsunuz.
Halbuki;
Eylemlerin özellikleri açısından: İtirazların ikisinde ortak olan şeyler; ikisinin de kamusal alanda yapılması, ikisinin de politik düzeyde bir sistem/yöntem eleştirisini isimleri içererek yapması, ikisinin de birer teorik çerçeve sunuyor olması. Farklı olan şey ise kadınların, itiraz ederken özbeöz kendi deneyimleri hakkında söylem üretiyor olmalarına karşın, linççilerin başkalarının deneyimi ve mücadele yöntemleri hakkında, üstelik sıfır deneyim ile atıp tutuyor olmaları.
Görünen o ki özellikler benzer, teorik çerçeve oluştururken soyutlama yoluyla rasyonel veri toplama ikisinde de mevcut, kadınların bir de üstüne fazladan deneyimden gelen bilgisi de var; ama gene de onlarınki kötü/yanlış, öbürlerininki iyi/doğru. Öeeh artık! "Biz aslında kadın düşmanıyız, eşitliğe falan da inanmıyoruz" deyin açıktan bence..
Öznelerin kim olduğu açısından:
Birinci eylem; aktörlerin erkekler olduğu, toplumsal, patriyarkal bir eylem.
İkinci eylem; aktörlerin kadınlar olduğu, toplumsal, feminist bir eylem.
Üçüncü eylem; aktörlerin erkekler olduğu, toplumsal, anti-feminist bir eylem.
Politik güç bakımından, hangi özneler avantajlı, hangileri dezavantajlı? Ve hangi eylemlerin benzerliğine rağmen hangi özneninki sorunsallaştırılıyor bakın bakalım...
İtiraza itiraz
Eylemlerin etkileri/sonuçları açısından:
Kadınların itirazı ve ifşası, saldırgan erkeklerin cesaretlerini kıracaktır; itiraza olan itiraz ise tacize uğrayan kadınları sessizliğe mahkûm edecektir.
Eylemlerin özneleri, özellikleri ve sonuçları ortada.
Şimdi bunlardan hangisi linç?
Ben aslında çok gizli bir şeyi açığa çıkarmıyorum bu yazıda. Temel muhakeme becerisine sahip herkes için aşikârdır bunun böyle olduğu. Aksini savunanlar da aptal değiller elbet. Vazgeçmek istemedikleri çıkarları var. Kötülükte ısrarcılar. Esas varacağım yer burası işte, aynı zamanda yazıya başladığım yer: İlk cümlelerimde şöyle bir ibare var: ... kadınların son zamanlarda kendilerinde yeterli gücü bulup ... Hah, işte burası. Bütün meselenin bu olduğunu sizin de çok iyi bildiğinizi, inançlarınızı da bu bilginin şekillendirdiğini, yarın eşitlenmek zorunda kalacağınızın farkında olduğunuzu, bu eşitlenme sancılarını tırnaklarınızı yiyerek izlediğinizi biliyorum. Evet, kadınlar güç elde ediyorlar. Etmeye de devam edecekler. Bunu, kendileri hangi yöntemleri uygun/işe yarar/doğru bulurlarsa o yöntemlerle yapacaklar; size sormayacaklar. Bu güç, toplumsal ve politik bir güç. Yalnızca kendinizden güçsüz bellediklerinizi taciz edemeyeceğiniz değil, aynı zamanda tuvaletlerinizi mesela artık sizin de fırçalamanızı gerektirecek, aynı işi yaptığınız için daha çok para bahşedilmeyecek, tüm yönetici pozisyonları için ekstra bir şansınızın olmayacağı bir sözleşmenin yolunu yapan, tüm toplumsal dinamikleri etkileyecek ve kokuşmuş her şeyi sarsacak bir güç. Önüne geçemeyeceksiniz, burası kesin. Aklınız varsa, tekerlemeler gevelemeyi bırakıp şimdiden safınızı doğru belirleyin.
(İŞ/AÖ)